Öcalan "İlk dönemler benimle görüşenler askeri heyetti, şimdiki heyet sivil bir heyet. Bilemiyorum Hükümetin son açıklamalarına bakılırsa aniden kesilebilir de” dedi. Referandum sürecini ve boykotu da değerlendiren Öcalan, “Boykot fikrini sadece benimsemek ve buna destek yetmez, boykot daha aktifleştirilmeli ve derinleştirilmelidir” dedi. Bu arada Öcalan, önümüzdeki bu son iki haftanın oldukça önemli olduğunu sözlerine ekleyerek, “15-20 Eylül'de birçok şey netleşir. Referandum sonrası 12-20 Eylül arası bazı şeyler daha çok netleşir. Ben de halkımıza bu tarihe kadar bekleyin diyeceğim. Eğer bu tarihe kadar bir gelişme olmazsa ben sorumluluk almayacağım” dedi.
Fırat Haber Ajansı ANF’nin haberine göre, Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Öcalan, üzerine yüklenen siyasi sorumluluğun ve baskının kendisini çok zorladığını ifade etti. Öcalan, “İki taraf da hem PKK hem devlet burada bana yükleniyor. Ben iki hafta daha bu sorumluluğu taşıyabilirim, tabi gelişmelere bağlı. Gelişme olursa rolümü oynarım ama Başbakan Erdoğan'ın son dönemdeki çıkışlarına baktığımda hayrete düşüyorum, Kılıçdaroğlu'ndan bile geri konuşuyor. Bir taraftan görüşüyorlar, diğer taraftan niye böyle yapıyorlar, milliyetçi söylemler geliştiriyorlar, milliyetçiliği körüklüyorlar? Tamam milliyetçi oyları hedeflediğinden yapıyor olabilir ancak böyle yapmamaları gerekiyor, bu yaklaşım herkese kaybettiriyor. Böyle kısa vadeli hesaplarla sorunu nasıl çözecek. Bu son konulara ilişkin açıklamalarına bakıyorum, oldukça hayrete düşüyorum. Böyle ucuz yaklaşımlarla çözüm gelişmez, milliyetçi söylemlerle olmaz” dedi.
-“BOYKOT DERİNLEŞTİRİLMELİ”-
“Boykot fikrini sadece benimsemek ve buna destek yetmez, boykot daha aktifleştirilmeli ve derinleştirilmelidir” diyen Öcalan, şöyle devam etti:
“Demokratik özerklik tartışılırken Batıdaki Kürtleri de elbette hesaba katıyoruz. Biz zaten Türkiye'nin batısındaki Kürtleri düşünüyoruz, onları da hesaba katıyoruz. Tabi bu demokratik özerklik tartışmaları yanlış tartışılıyor. Çok yanlış boyutlarda ele alınıyor. Bizim ortaya koyduğumuz demokratik özerklik projesi, etnisiteye ve coğrafi sınırlara dayanmıyor. Bizim demokratik özerklik anlayışımızda tek etnisite anlayışı, tek coğrafya anlayışı yok. Bu konulara özgürlük sosyolojisi adlı savunmamda oldukça ayrıntılı olarak değinmiştim. Alıp okunabilir, incelenebilir. Bizim anlayışımız Kürtlük anlayışı değildir, bizde tek başına Kürtlük anlayışı yoktur. Sadece bu anlayışla hareket etmiyoruz. Bizim ortaya koyduğumuz demokratik özerklik modeli tek başına Kürtlüğe, Türklüğe, Araplığa dayanmıyor. Demokrasiye dayanıyor. Örneğin Hatay'da da, Adana'da da bir demokratik özerklik kurulabilir. Orada Araplar kendilerini ağırlıklı ifade ederler. Bizim demokratik özerklik anlayışımız tek bir inanca da dayanmıyor. Halklara dayanıyor hatta tek başına halklar diye ifade etmem de eksik kalır, değişik toplumsal tabakalara, toplumsal sınıflara, toplumsal kesimlere dayanır. Bahsettiğimiz demokratik özerklik sadece Kürdistan'a ilişkin değil, Ege, Karadeniz, Orta Anadolu'ya da ilişkindir. Burada önemli olan kapitalist moderniteyle ortaya çıkan ulus-devlet anlayışının sorgulanması ve aşılmasıdır. Tartışmalar bunun üzerinden gelişmelidir.”
-“ÖZERKLİKTE DEVLET KARŞITLIĞI YOKTUR”-
KCK'nin bu ateşkes sürecinden sonra demokratik özerkliği ilan etme olasılığının olduğunu bildiren Öcalan, “Demokratik özerklikte devlet karşıtlığı yoktur. Kürtler, güvenliğinden spora kadar tüm alanlarında devlete ihtiyaç duymadan kendi toplumsal örgütlülüklerini geliştirmeliler. Sosyal, ekonomik, kültürel örgütlenmelerini gerçekleştirmelidirler. Kendi iç güvenliklerini sağlamalılar. Bunun için devletin bunları kabul etmesini beklememelidirler. BDP de siyasi mücadelesini geliştirebilir. Burada demokratik siyasi seferberlikten bahsediyorum. Kürtler bu özelliğiyle demokratik özerkliğin ve Türkiye demokrasisinin öncülüğünü yapabilirler. Kürtlerin demokratik özerkliği, kademe kademe Türkiye'nin her tarafına yayılabilir. Sadece Kürtlere ait bir proje değil. Aslında İlker Başbuğ'un korktuğu, tehlike olarak gördüğü husus budur” diye konuştu.
-“BENİMLE SİVİLLER GÖRÜŞÜYOR”-
Öcalan, önümüzdeki bu son iki haftanın oldukça önemli olduğunu söyledi. “15-20 Eylül'de birçok şey netleşir. Referandum sonrası 12-20 Eylül arası bazı şeyler daha çok netleşir” diyen Öcalan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ben de halkımıza bu tarihe kadar bekleyin diyeceğim. Eğer bu tarihe kadar bir gelişme olmazsa ben sorumluluk almayacağım. Ve KCK alacağı kararlara göre kendi sorumluluğunu üstlenmelidir. Eğer belirli adımlar Hükümet tarafından atılırsa o zaman rolümü oynamaya çalışacağım. Benimle yapılan görüşmeleri, biraz da ilk buraya getirildiğim dönemdeki gelişmelere benzetiyorum. Buraya ilk getirildiğim dönemler askeri heyet, bir süre benimle diyaloga geçti, bir süre görüştüler ardından görüşmeler aniden kesildi. Ve bir daha uzun süre görüşme olmadı, buna bir anlam veremedim. Şimdi de benzer bir durum yaşanabilir. Ve bunun ardından topyekün bir saldırı olabilir, bunlar ihtimal dahilinde olabilecek şeylerdir. Son genelkurmay başkanının 17 Ekim süresinin uzatılmasını istemesi de bunun işareti olabilir. Diyalog ve görüşme olmazsa kapsamlı bir yönelim olursa benim burada yapabilecek bir şeyim kalmaz. Görüşmeler devam ederse ben burada aklımı, mantığımı kullanarak rol alabilirim. Kamuoyuyla da yaptığım bu görüşmeleri açıkça paylaşırım, bütün gelişmelerden de kamuoyunu bilgilendiririm.”
-“PARTİLER UCUZ YAKLAŞIYOR”-
Öcalan, siyasi partilerin soruna yaklaşımını da eleştirdi. “Türkiye'deki bu siyasi partilerin ülkeyi bir kaosa sürüklediğini” iddia eden Öcalan, “İktidar olamazsa bile oligarşik egemenlikleri her zaman mevcuttur. Bu siyasi parti oligarşisi gerçeğini iyi görmek gerekir. AKP de bu oligarşinin bir parçası durumundadır. AKP öyle dile getirildiği gibi, söylendiği gibi çetelerin, statükoculuğun üzerine gitmiyor. Tam tersi AKP, Ergenekon gibi oluşumlarla pazarlık yaparak, tavizler koparıp, tavizler vererek kendi varlığını sürdürüyor. Teslim olmuşlardır. Varlığını bu teslimiyete dayandırarak sorunların köklü çözümünü gerçekleştirme şansını yitiriyor. Erdoğan'ın kullandığı dile bakıyorsunuz, çok ucuz. Ancak Kürt sorunun çözümü için Sayın Başbakan'ın, Sayın Cumhurbaşkanı'nın daha aktif rol almaları gerekiyor. Bu konuda bütün tarafları üzerlerine düşen sorumluluğu gerçekleştirmeye çağırıyorum. Devlet de Hükümet de Başbakan da kendi sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Son olarak tekrar ediyorum. Cumhurbaşkanı ‘inisiyatifimi kullanacağım” diyor. Cumhurbaşkanı'na buradan sesleniyorum. İnisiyatifini kullansın. Sorumluluk alabilir, devreye girebilir” dedi.(ANKA)