Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde adımını atsan bir efsaneye çarpıyorsunuz. 1956 yılında kurulan üniversitenin tarihinde yaşanmış her olay, üniversite bahçesine yapılan her heykel bir efsanenin malzemesi olup çıkıyor. Bize de bu modern zaman mitlerinin en ünlülerini derleyip size sunmak kalıyor:
Pınar Karahan
DEVRİM YAZISI NEDEN SİLİNEMİYOR?
ODTÜ stadyumunun tribün merdivenlerinde yazılı “DEVRİM” yazısı hakkında birçok efsane var. İlki yazının yazılış şekliyle ilgili. Rivayete göre yazı, 1980 öncesi kimya mühendisliğinde okuyan öğrencilerin hazırladığı özel bir boyayla yazıldı ve yazı ateşe verilerek taşlara iyice işlenmesi sağlandı. Bu nedenle yazı boyayla hatta kazınarak bile yok edilemiyor.
Hatta yağmur yağınca yeni yazılmış kadar canlı bir görünüme sahip oluyor. Boyanın formülünü sadece boyayı hazırlayan öğrenciler biliyor. Böyle bir yazının nasıl bu kadar düzgün yazıldığı konusuna gelirsek, karşımıza yine bir hikaye çıkıyor. Öyle ki stadyumun tam karşısındaki spor salonunun üstüne çıkan öğrenciler, dürbün ve inşaat bölümünde kullanılan ölçüm aletlerinin yardımıyla, yazıyı yazanlara rehberlik etmiş.
AŞIK HEYKELLER
Matematik bölümünün ön bahçesinde, elinde kitaplarıyla bir kız heykeli var. Hemen karşısındaki kütüphanenin girişinde de kız heykelini görebilen, hem bir erkeğe hem de bir hayvana benzetilen ilginç bir heykel var. Rivayete göre, kız heykeli, Matematik bölümünü, Fizik bölümünde çift ana dal yaparak üç senede 4.00 ortalama ile bitirebilen, ancak, mezuniyet törenine gelirken geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitiren bir öğrenciye ait.
Kütüphanedeki heykel ise Fizik bölümünde okuyan, gece gündüz laboratuvarda nükleer üzerine çalışan ve radyasyon nedeniyle bir nevi mutasyona uğrayarak insan görünümünden uzaklaşan gencin heykeli. Buna rağmen çalışmasına ara vermeyen genç, rivayete göre, radyasyon nedeniyle canından olmuş. Dram bununla da bitmiyor. Meğer bu iki zeki gencimiz birbirlerine sırılsıklam aşıklarmış. Bunu bilen öğrencilerin araya girmesiyle iki heykel birbirlerini görecek şekilde karşı karşıya dikilmiş.
EYMİR GÖLÜ’NE UZANAN TÜNELLER
ODTÜ’nün altı tamamen tünellerden oluşuyormuş. Hatta Deniz Gezmiş zamanında jandarmalardan bu tünellerden kaçarak kurtulmuş. Tüneller o kadar uzunmuş ki ODTÜ sınırlarını aşıp, 20 kilometre uzaktaki Eymir Gölü’ne kadar gidiyormuş. Deniz Gezmiş kaçış sırasında tüneller çok sıcak olmasına rağmen paltosunu çıkarmamış.
TABANCA ŞEKLİNDE PLAN
ODTÜ’nün kuş bakışı görüntüsü Rusya yönüne doğru bir tabanca şeklini anımsatır. Rivayete göre, zamanında Amerikalılar Ortadoğu’daki Amerikan müttefiki ülkelerden birine, bir üniversite inşaa etmek istemiş ve Türkiye’de karar kılınmış. Ancak üniversiteyi kurduktan sonra hiçbir şey istedikleri gibi gitmemiş. Amerikan büyükelçisinin ODTÜ ziyareti sırasında otomobilinin yakılması üzerine buraya yapılan yardım kesilmiş.
Bu hikayenin başka bir versiyonu da şöyle: Okulun planını ilk önce Rus mimarlar çizmiş. İlk plan ABD’ye doğrultulmuş bir füze biçiminde olmuş. Daha sonra plana eklemeleri ABD’li mimarlar yapınca silah Rusya’ya yönelmiş.
ÇİFT KAPI
Gözleri pek iyi görmeyen, ders anlatmaya dalmış bir profesör, tebeşirin az kaldığını görünce, uyuklayan bir öğrencisine, “Evladım, yan sınıftan tebeşir al da bari bir işe yara” der. Öğrenci çift girişli amfinin bir kapısından çıkar. Amfinin diğer kapısını çalar ve ders anlatmaya dalmış profesöre, “Hocam beni yan sınıftan yolladılar. Fazla tebeşiriniz var mı?” diye sorar.
Hoca da iyi görmediğinden öğrenciyi seçemez ve “Bizimki de bitti. Ben de sizin sınıfa bir öğrenci yolladım” der. Teşekkür eden öğrenci tekrar diğer kapıya yönelip içeri girer ve “Hocam sordum yan sınıfa ama onlarda da tebeşir kalmamış” der ve yerine oturup uyuklamaya devam eder.
PANKART ATÖLYESİ
Zamanında ODTÜ birinci yurtta, öğrenciler seri pankart atölyesi kurmuşlar. Bir ekip tepegöze standart sloganlardan oluşan asetatlar koyup duvara yansıtıp, büyük kalıplar çıkarırken, diğer ekip, bunları yine duvarlara asılı bezlerin üstüne yapıştırıyorlarmış. Başka bir ekip de hızla boyuyormuş. “Pankarttan 50 tane yollayın” gibi ani bir sipariş isteğini anında yerine getiriyorlarmış.
YÜZEN BETON KAYIK
İnşaat Mühendisliği binasının önünde beton bir kayık var. Söylentiye göre bu kayığı İnşaat Mühendisliği bölümü öğrencileri yapmış ve yüzdürdüklerini iddia etmişler. Tabii beton kayık suya taşınıp denenemediği için iddia çürütülememiş.
PLAKETİ TEK ELİYLE SÖKMÜŞ
Vakti zamanında üçüncü yurdun yataklarını, Sabancı grubu bağış olarak vermiş. Yurt yönetimi de teşekkür etmek amacıyla yurdun dış duvarına bir şükran plaketi asmış. Deniz Gezmiş, birgün yurttaki odasına giderken bu plaketi görmüş. Çok sinirlenmiş ve tek eliyle plaketi yerinden sökmüş. Bu olayı gören binlerce öğrenci yurt pencerelerinden çığlıklar atarak olaya destek vermiş.
ŞANSLI ÖĞRENCİLER
Bazı yerlerde İnşaat, bazı yerlerde Elektronik ya da Fizik bölümlerinde olduğu rivayet edilen başka bir efsaneye göre, bölümün en zor derslerinden birinde dersin hocası birgün gelir ve “Final sınavını test yapacağım” der. Öğrenciler, havaya uçar. Ancak hoca, aşırı zor bir test sınavı hazırlar. Sınavın ortalaması eksi çıkar. Çünkü üç yanlış bir doğruyu götürmektedir. Sınav sonucu açıklandığında ortalamanın üzerine çıkan üç öğrencinin sınavı geçtiği anlaşılır.
Bu üç öğrenci, “Nasılsa geçemeyiz” diyerek sınava girmeyenlerdir. 0 (sıfır) alırlar ve ortalamanın üzerine çıkıp, dersi geçerler.
KÖTÜ ŞAKA
Jeoloji bölümünde okuyan bir öğrenci, yurdun üçüncü katından atlarsa kendine bir şey olmayacağını iddia ederek kendini üçüncü kattan aşağı bırakmış. Düştükten sonra ayağa kalkamamış ve topuklarının parçalandığı anlaşılmış. Hastahanede yapılan soruşturmada hikâyeye inanmayan polis, çocuğun siyasi baskı gördüğünü düşünerek odasını araştırmış. Çocuğun dolabında, birbirine zıt görüşlerin kitapları yan yana olduğu için soruşturma epey uzamış. Sonuçta da bir şey çıkmamış.
Başka bir hikayeye göre ise yeni gelen öğrencilere hazırlanan bir şaka geleneği gereği, çocuğun yatağının altına yasadışı örgütlerin bildirileri, yazıları ve afişleri saklanır. Üst kattaki öğrenciler jandarma kıyafetleri giyerek çocuğun odasına baskın yaparlar. Durum karşısında ağlayan çocuk odadan alınarak kantine indirilir ve anında halk mahkemesi kurulur.
Mahkeme idam kararı verir. Asılmak için yukarı kata götürülen öğrencilerden biri dayanamaz ve kendini üçüncü katın penceresinden aşağı atar. Çocuğun bacakları kırılırken, şakayı yapanlar da okuldan atılır.
Bunlar da mikro efsaneler
Finaller zamanı yurdun çatısında bir gencin balık tutması.
Mimarlık bölümünün önündeki üç demir çubuktan oluşan anıtın yukarıdan bakınca her 10 Kasım’da “ATA” yazdığının görülmesi.
Fizik bölümünde okuyan bir öğrenci sıradan atlarken, diğerlerinin zaman tutup onun ivmesini bulma becerileri.
İşletme bölümündeki hocalardan birinin, yoklamayı sınıfın fotoğrafını çekerek alması.
ODTÜ ormanında bir köyün ve bu köyün mezarlığının hayaletleri olması.
Mühendislik Fakültesi’ni 7 yılda bitiremeyenlerin kediye dönüşmesi. ODTÜ’deki kedilerin bu yüzden iri oluşu.
İnşaat Mühendisliği’nin arkasındaki beton geminin üzerinde Nuh’un görülmesi. Hatta, Nuh’un ODTÜ’den çeşitli insanları kurtarırken çekilmiş fotoğraflarının olması.
Okulun en yüksek binasının, öğrencilerin seslenişiyle “Avarel”inin, zamanında derslerin baskısına dayanamayıp tepesinden kendini atan öğrencilerle anılması.
Işınlanma makinesini bulan bir fizik öğrencisinin makine ile beraber fizik bölümünün altına gömüldüğü ve bir görevlinin o kişiye günlük yemek götürmekle sorumlu olduğu.
Gerçek adını kimsenin bilmediği, stadyum girişine yakın hilal şeklinde bir yapının üzerindeki geleceğe uzanan gençlerin heykeli, iddiaya göre sınavdan “C” almalarına sevinen öğrencileri anlatıyor. Öğrencilere göre adı da: “Yaşasın C aldım!” heykeli.
Üniversitelilerin Yalıncak’ta dolaşırken toprağa saklanmış Kalaşnikof bulmaları da oldukça yaygın bir efsane. 1970’lerdeki olaylar sırasında çatışmaya giren öğrencilerin gömdükleri silahlarmış bunlar. Yalancık’la ilgili diğer bir söylenti ise Deniz Gezmiş’in burada atla gezdiği.
Polisin dahi girmeye çekindiği kulüp odaları.
‘Hocam’
ODTÜ’deki herkesin birbirine “Hocam” demesinin nedeni olarak, bazı öğrencilerin zamanında personel servisine binmesi ve okul çalışanlarını hoca zannetmesiyle ortaya çıktığı söylenir. Daha sonra personelin bu durumu abartıp kendi aralarında bile birbirlerine “Hocam, hocam...” diye hitap etmeleri herkesin diline yapışır ve günümüze kadar gelir.
ODTÜ’nün altındaki tüneller...