Ankara - AA- Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), uluslararası mali koşullardaki kötüleşme ve siyasi koşullardaki belirsizliklerin Türkiye'nin risk priminin yükselmesine neden olduğunu belirtti.
OECD'nin "2008 Ekonomik Görünüm İlk Yarı Raporu"nun Türkiye ile ilgili bölümünde, ülkenin büyüme stratejisini son 20 yılda başarılı bir şekilde değiştirerek, açık ve rekabetçi piyasalara dayalı bir strateji benimsediği vurgulandı. 6 yıl süren bu güçlü büyümeye rağmen Türkiye'nin hala OECD ülkeleri içinde en düşük gelire sahip ülkelerden birisi olduğuna işaret edilerek, 2007'nin son çeyreğinde büyüme oranının yüzde 3,4 ve geçen yılın tamamında yüzde 4,5 olduğu, istihdam yaratma apasitesinin azaldığı ve işsizliğin arttığı ifade edildi.
2008'in ilk çeyreğinde ise risk priminin arttığı, döviz kurunun kötüleştiği belirtilerek, "uluslararası mali koşullardaki kötüleşme ve siyasi koşullardaki belirsizlikler Türkiye'nin risk primindeki bu önemli yükselişlere katkıda bulundu. Faiz oranları diğer gelişmekte olan ülkelerden daha fazla arttı" denildi. Rapora göre, enflasyonun bu yıl yüzde 9,6'ya yükselmesi, gelecek yıl ise yüzde 7,5'e gerilemesi bekleniyor. İşsizlik oranının ise bu yıl yüzde 10,2 gelecek yıl da yüzde 10,5'e çıkacağı tahmin ediliyor.Cari işlemler dengesi 2008'de yüzde -5,4 ve 2009'da da yüzde -5,3 olarak öngörülüyor.
Rapora göre, gelişmekte olan ülkeler için cari işlemler açığının gayrı safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 3'ünden az olması gerekiyor. Türkiye'de ise bu oran 2006'da yüzde 6,1, 2007'de yüzde 5,8 olarak hesaplandı. Yine gelişmekte olan ülkeler için konsolide kamu borcunun GSYH'ya oranı yüzde 50'den az olmalı. Türkiye'nin kamu borç stoğu GSYH'nin yüzde 40'ı, net kamu borç stoğu ise GSYH'nin yüzde 30'u düzeyinde bulunuyor.Türkiye'nin iyi gözüktüğü diğer bir başlık da dış borç büyümesi. apora göre, dış borç oranı gelişmekte olan ülkeler için GSYH'nin yüzde 50'sinden az olmalı ve Türkiye için bu rakam yüzde 38 civarında.
-4 farklı senaryo-
Raporda, 4 farklı senaryoda Türkiye'de olası ekonomik gelişmeler değerlendiriliyor. Bu senaryoların ortak paydası, dış borcun GSYH'ye oranının 2010 yılına kadar yükselmesi.2007'de Türkiye'nin GSYH'sinin yüzde 24'üne tekabül eden özel sektör dış borcunun reform olmayan senaryoya göre, GSYH'nin yüzde 37,5'ine, dış şok senaryosuna göre de yüzde 42,5'ine yükselebileceği tahmin ediliyor.Krizin olmadığı senaryoya göre; dış borç stoğu 2007 yılında GSYH'nin yüzde 37,5'i kadar iken bu rakam 2010 yılına kadar GSYH'nin yüzde 41'ine ulaşacak.
Dış şok senaryosunda GSYH'nin büyümesi yıllık yüzde 2'ye düşüyor. Net yabancı doğrudan yatırım akışı 0'a iniyor. Ticaret açığı GSYH'nin 2009 yüzde 5'i iken 2010 da yüzde 4,2'sine düşüyor ve ticaret açığı düzeliyor.Dış şok senaryosunda, dış borç stoğu da hızla yükseliyor. Yüksek borç hizmet maliyetleri dış borcu 2010 yılına kadar SYH'nin yüzde 53'üne yükseltiyor.
Rekabet edilebilirliğin kaybedildiği senaryoya göre, dış ticaret açığı 2009 yılında GSYH'nin yüzde 9'una çıkıyor. Daha sonra bu oran 2010 da SYH'nin yüzde 8,5'ine düşüyor. Bu iki yılda döviz kurunda yüzde 5'lik bir değer kaybı yaşanıyor.Bu senaryoya göre dış borç stoğu 2010 yılında GSYH'nin yüzde 47'sine çıkıyor.
Yapısal reform senaryosuna göre Türkiye'ye net doğrudan yabancı yatırım akışı yıllık yüzde 5'e çıkıyor. GSYH'nin büyümesi 2009'da yüzde 6,5'e çıkıyor. 2010'da ise yüzde 7 oluyor.Bu senaryoya göre gerçek döviz kuru değerlenmesi yıllık yüzde 3'e çıkarken, dış borç stoğu 2010'a kadar GSYH'nin yüzde 35'ine düşüyor.
Raporda, Türkiye için çeşitli tavsiyelere de yer veriliyor. Buna göre, Türkiye'nin yeni koşullarında rekabet edilebilirliği artırmak için verimlilik kazanımlarına ivme sağlanması, makul ücret büyümesi ve ürün inovasyonunun kolaylaştırılması öneriliyor.