Erken ergenlik dönemindeki zihinsel değişimler, diğer değişimler kadar göze çarpmayabilir ancak bu dönemde en az fiziksel ve sosyal gelişim kadar önemli zihinsel gelişimler de yaşanır. Bu dönemde gençlerin düşünme, mantık yürütme ve öğrenme biçimlerinde hızlı değişimler gerçekleşir. Bu dönemdeki gençler somut düşünmeden daha soyut düşünmeye geçerler. Daha küçük çocuklar bir şeyin gerçek olduğuna inanmaları için o şeyi görmeleri ve dokunmaları gerekirken, bu dönemde gençler fikirler üzerinde düşünmeye ve görüp dokunmadıkları şeyleri da kavramaya başlarlar. Daha zor problemleri çözebilirler ve farklı görüş açılarını değerlendirebilirler. Belki de hayatlarında ilk defa ne olduğunu değil, ne olabileceğini düşünmeye başlarlar.
Bu zihinsel gelişimde okulda daha karmaşık ve ileri konuları ele alabilmelerine olanak verir. Bilgiyi almak, uygulamak ve farklı görüş ya da fikirleri değerlendirmek konusunda istekli hale gelirler. Bu zihinsel değişimler duygusal yaşamlarına da yansır. Örneğin mantık yürütebilme yeteneği anne-babaları ile konuşma ve davranma biçimlerinin değişmesine neden olabilir. Anne-babasının söylediği ya da yaptığı bir şeye göstereceği tepkiyi tahmin etmeye başlar ve ona göre cevabını ya da tepkisini hazırlar.
Genellikle yetişkinlerin önerdiği hazır çözümleri reddederler ve kendi çözümlerini bulmayı tercih ederler. Bu nedenle bu yaş grubundaki gençlerde müdahale etmeden, rehberlik edebilen bir yetişkin çok etkili olabilir. Bu gençler yetişkine saygı duymaları halinde, onun görüşlerine büyük değer verirler. Soyut fikirler ve değerler üzerinde düşünebilmeye başladıklarından adalet ve eşitlik kavramları büyük önem kazanabilir. Bu nedenle yaptıkları çalışmalar ya da davranışlar değerlendirilirken neyin adil olduğu göz önünde bulundurulabilir.
Yine bu zihinsel değişimler genç ergenlerin nasıl biri olduklarını ve nasıl biri olabileceklerini düşünebilmelerine de olanak verir. Bu sürece kimlik oluşturma süreci denir ve ergenlik döneminin en önemli süreçlerinden biridir. Gençlerin çoğu pek çok farklı kimlik seçeneğini dener. Anne-babalara hiç bitmeyecekmiş gibi gelen pek çok aşamadan geçerler. Oysa bu süreçten geçmeyen ergenlerin yetişkinlikte başta depresyon olmak üzere ciddi psikolojik sorunlar yaşama riski daha yüksektir.
Tıpkı yetişkinlerin yaşamda farklı rollerle baş etmek için uğraşmaları gibi ergenler de kimlik geliştirmekle, yani kim olduklarını belirlemekle uğraşırlar. Değişik insanlar karşısında, örneğin birinin kızı ya da oğlu, sınıf arkadaşı, takım arkadaşı, öğrenci olmak gibi değişik roller oynadıklarını fark etmeye başlarlar.
Genç ergenler zaman zaman yetişkinler gibi düşünebilseler de, onlar gibi davranabilmeleri için pek çok deneyim kazanmaları gerekir. Sonuç olarak davranışları her zaman düşünceleri ile eşleşmeyebilir. Örneğin çevrenin korunması için katıldığı bir gösteri yürüyüşünde elindeki pet şişeyi etrafa atabilir. Ya da dedikoducu olduğu için hiç sevmediğini söylediği bir arkadaşı ile saatlerce telefonda konuşabilir.
Sosyal Gelişim
Anne-babadan bağımsızlaşma sürecindeki genç ergenler ev dışındaki aktivitelere katılmaktan hoşlanırlar. Anne-babanın ya da başka yetişkinlerin görüşüne bağımlılığın yerini arkadaş gruplarının görüşlerine olan bağımlılık alır. Bağımsızlık geç ergenlik döneminde (18-20 yaşlar) kazanılır. Artık anne-babalarından uzakta olmaktan korkmayan genç ergenler daha olgun arkadaşlık becerileri geliştirmeye başlar. Anne-babalar bu durumu aile içindeki geçmişte yapılan aktivitelerin reddedilmesi olarak değil, olgunlaşmanın sağlıklı bir işareti olarak görmelidirler.
Arkadaş gruplar ve kulüpler bu genç ergenlerin sosyal kabul duygusunu yaşamaları için fırsat sağlar. Artık eskiden olduğu gibi yetişkin onayını değil, arkadaş grubu tarafından onaylanmayı ve kabul edilmeyi istemektedirler.
Grup halindeki sosyal aktivitelerin en önemli işlevlerinden biri de karşı cinsle ilişkilerde kendini rahat hissetmeyi öğrenmesine yardımcı olmasıdır. Çoğu aktivitede kızlar kızlarla, erkekler erkeklerle bir araya toplansa da, diğer grubun ne yaptığını da çok merak ederler. Kızlarla erkeklerin kendilerini rahatsız hissetmeden bir arada bulunabilmelerini sağlayan fırsatların yaratılması gereklidir.
Duygusal Gelişim
Bu dönemde gerek değişen hormon yapısı gerekse değişen düşünce yapısı genç ergenlerin ruh durumlarında sürekli değişimlere, somurtmalara, özel yaşam talebinin artmasına ve kısa süreli öfke nöbetlerinin yaşanmasına neden olur. Daha küçük çocuklar geleceği çok fazla düşünemezler, oysa bu yaşlardaki gençler geleceği de düşünebilirler ve bu da pek çok konuda kaygılar duymalarına neden olabilir. Örneğin okul başarıları, anne-babanın ölmesi olasılığı, dış görünüm, fiziksel gelişim ve beğenilme isteği, arkadaşının olmaması, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik zorluk ve yoksullar, üniversiteyi kazanıp kazanamayacakları, bir iş bulup bulamayacakları, anne-babanın boşanması, terör gibi pek çok konuda kaygılar duymaya başlarlar.
Bu dönem genç ergenin benlik kavramı konusunda en zorlandığı dönemdir. Liseye başlamaktan, yeni ve tanımadıkları bir bedene sahip olmaya kadar, yaşanan pek çok değişiklik kendilerinin kim olduğunu anlamalarını zorlaştırır. Bütün bu değişimlerden dolayı kendileri ile aşırı derecede ilgilidirler ve başkalarının farkına bile varmayacağı kişisel özellikler ya da kusurları gözlerinde fazlasıyla büyütebilirler. Genç ergen tamamen kendisine de saplanabilir. Örneğin bu dünyada bu duyguları ve deneyimleri kendisinden başka hiç kimsenin yaşamadığını ve bu nedenle de anne-babası dahil hiç kimsenin kendisini anlamayacağını düşünebilir. Bu düşünce biçimi de onu yalnızlığa ve soyutlanmaya itebilir.
Genellikle, genç ergenlerin duyguları abartılı, hareketleri tutarsız gözükür. Bu yaş grubundaki gençlerin bir anda mutluluktan mutsuzluğa geçmeleri, kendilerini çok akıllı hissederken, kısa bir süre sonra tam bir aptal gibi görmeleri vb. son derece normaldir. Ayrıca ruh hallerindeki değişimlerden başka, bunları ifade etme biçimleri de sürekli değişebilir. Örneğin arkadaşlarını sarılarak, öpüşerek karşılayan bir genç ergen, bir de bakarsınız kısa bir el sallamayla ve soğuk bir hoşça kal demekle yetinmektedir. Aynı şekilde annesinin kucağına atlayarak ona sarılan çocuğa, daha sonra da annesi sarılmak istediğinde “aman anneee” diyerek annesini itebilir. Bu durumlarda anne-babaların çocuğun duygularının değil, duygularını ifade ediş biçiminin değiştiğini anlamaları ve kabul etmeleri çok önemlidir.
Bu dönemdeki ergenlerin birbiri ile kıyaslanmaması da çok, çok önemlidir. Genç ergenin mevcut performansını kendisinin geçmişteki başarıları ile kıyaslamak en doğrusudur. Bu yaştaki çocukları başkalarının yanında utandırmamak da önemlidir.