VİYANA (İHA) - Avrupa Birliği (AB) Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, birliğin Türkiye'ye karşı sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini söyledi.
Avusturya'yı ziyaret eden Avrupa Birliği (AB) Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, Başbakan Wolfgang Schüssel'le Perşembe günü basına kapalı olarak gerçekleştirdiği görüşmenin ardından Avusturya basınına açıklamalarda bulundu.
Olli Rehn'in "AB, Türkiye'ye karşı sorumluluklarını yerine getirmeli" şeklindeki açıklamaları Avusturya basınında yankı uyandırdı.
Der Standard Gazetesi'nin, "Avusturyalıların yüzde 80'i Türkiye'nin AB'ye katılımına karşı. Ama siz giriş müzakerelerine 3 Ekim'de başlanmasından yanasınız. Şüpheci
Avusturyalılara bunun gerekli olduğunu nasıl açıklarsınız?" şeklindeki sorusunu cevaplayan Rehn, "AB'nin genişlemesine ilişkin en olumsuz hava Avusturya'da hakim. Bu bir paradoks, çünkü genişlemeden en çok yarar sağlayan Avusturya oldu. Örneğin büyüme, yeni pazarlar, güvenlik ve istikrar. Anketlerde sanki Türkiye hemen yarın birliğe katılacakmış gibi sorular soruluyor. Halbuki bu 10-15 yıllık bir süreç. Ankara, eğer sert müzakerelerden ve önemli reformlardan sonra günün birinde birliğe katılacak olursa, bugünkünden farklı bir Türkiye olacak. Daha Avrupalı olacak, insan haklarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne saygı gösterecek. İstikrarlı ve gelişmekte olan bir Türkiye'ye komşu olmak Avrupa'nın çıkarınadır. Giriş müzakerelerine başlamak, Türkiye'yi reforma tabi tutmak isteyen siyasi güçleri desteklemek için seçilecek en etkili yöntemdir" dedi.
Rehn, "Çerçeve belgesinde tam üyeliğe seçenek getirilmemesi halinde, herhangi bir ülkenin süreci bir veto ile bloke etmesi beklenebilir mi?" şeklindeki soruya şu karşılığı verdi: "Finlandiya'da bir atasözü vardır: Sonra tükürdüğünü yalamak zorunda kalacaksan, hiç önceden şom ağızlılık etme. Üye ülkelerin çerçeve belgesi konusunda görüş birliğine varmalarını ve müzakerelerin 3 Ekim'de başlamasını bekliyorum"
"Gümrük Birliği'nin Kıbrıs ile de tamamen uygulanmasının AB için bir "kırmızı çizgi" olduğunu söylüyorsunuz. Başka kırmızı çizgiler de var mı? Yazar Orhan Pamuk Türklüğü aşağılamak suçundan hüküm giyerek, hapse atılırsa ne olur?" Sorularına muhatap olan Rehn, "Gümrük Birliği'nin uygulanması müzakere şartlarından biri. Türkler bunu yasal hilelere başvurmadan güvence altına almak zorunda. Orhan Pamuk'a gelince, yakında Nobel Ödülü'ne layık görülecek olan yazar İstanbul'daki bir mahkeme tarafından dava ediliyor. Duruşmanın başlangıcı Aralık'taki zirve tarihine rast geliyor. Bütün Türklerin katılımdan yana olmadığını göz önünde bulundurmamız gerekir. Ayrıca yeni Türk Ceza Yasası'ndaki düşünce özgürlüğüne ilişkin paragrafın yanlış yorumlanabileceğine de dikkat çekmiştik. Anlaşılan bu gerçekleşti. Bunun insan haklarına aykırı olduğunun, kabul edilebilecek gibi olmadığının ve düzeltilmesi gerektiğinin altını çizdik. Eğer düzeltilmezse, müzakere sürecini durduracak imdat frenleri var. Pamuk olayı da işte böyle bir "kırmızı çizgi" karşılığını verdi.
3 EKİM'DEN YANA UMUTLUYUM
Olli Rehn, Die Presse Gazetesi'nin de sorularını cevapladı.
Die Presse Gazetesi'nin, "AB ile Türkiye arasındaki giriş müzakereleri Ankara, Kıbrıs'ı açıkça tanımasa da planlandığı gibi 3 Ekim'de mi başlayacak?" sorusunu cevaplayan Rehn, "Kıbrıs'ın tanınması müzakerelere başlamak için şart değil. 25 üye ülke Türkiye'nin AB ile Gümrük Birliği'nin yeni 10 üyeyi de içine alacak şekilde genişletilmesini sağlayacak ek protokolü, giriş müzakereleri başlamadan önce imzalaması gerektiğine karar verdi. Ankara bu protokolü imzaladı. Bu çok önemli, çünkü bu 25 AB ülkesi ile Türkiye arasındaki müzakerelerin yolunu açacak. AB Komisyonu'nun hukukçuları Türkiye'nin 25 AB üyesinin hepsi ile müzakere masasına oturmasının Kıbrıs Cumhuriyeti'nin fiilen tanınması anlamına geleceği görüşündeler. AB'nin şu anda üzerinde çalıştığı açıklama formülünün de bu gerçeğin altını çizeceğini sanıyorum. Türkiye'nin attığı imza ile Kıbrıs'ı tanımış olmadığına ilişkin açıklamasının, ek protokolün yasal önemini sorgulamadığı ve sorgulayamayacağı bu şekilde vurgulanacak" diye konuştu.
Olli Rehn, "Yani giriş müzakerelerine kesin olarak 3 Ekim'de mi başlanacak? Sorusuna da "3 Ekim'de başlanacağı konusunda çok ümitliyim" cevabını verdi.
Rehn, "AB Komisyonu, Avrupa halkının Türkiye'nin AB üyeliğine karşı direnişini neden göz ardı ediyor?" Sorusunu ise şu şekilde cevapladı: "Bunu göz ardı etmiyoruz. Almanya ve Fransa'daki genel havayı hissedebilmek için, tatilimin bir kısmını bu ülkelerde geçirdim. Bu ülkelerin katılıma son derece eleştirici gözlerle baktıklarının bilincindeyim. Ama anketlerdeki sorular Türkiye'nin AB'ne katılımı sanki hemen gerçekleşecekmiş gibi soruluyor. Bu insanlara Türkiye'nin tüm kriterleri yerine getirdikten sonra AB'ne muhtemelen girebilmesi için müzakerelere başlanıp başlanılmaması sorulduğunda, farklı bir cevap alınıyor. Türkiye'nin 10-15 yıla kadar katılım olgunluğuna gelip gelmeyeceğini bilemeyiz. Burada zaman perspektifinin dikkate alınması gerekir. Kuşkusuz ki bu Türkiye için uzun ve çok zorlu bir seyahat olacak"
"Çerçeve belgesinde, Avusturya'nın da isteği doğrultusunda, neden tam üyelik, ya da imtiyazlı ortaklık şeklinde iki muhtemel hedef yer alamıyor? Sorusu karşısında da Rehn, şu cevabı verdi: Türkiye'yi reforma tabi tutan siyasi güçleri cesaretlendirmek için açık bir hedef gerekli. AB ancak bu şekilde reformları ciddi bir şekilde etkileyebilir. Çekici bir hedef olması gerekiyor. Çerçeve belgesinin taslağında tam üyeliğin müzakerelerin müşterek hedefi olduğu açıkça yer alıyor. Sürecin sonunun açık bırakılacağı da belgede kayıtlı. Türkiye'nin katılım kriterlerini yerine getirmemesi halinde, ülkeyi mümkün olduğunca sıkı bir şekilde Avrupa bünyesine bağlayacağız. İmtiyazlı ortaklığın önümüzdeki aylar ve yıllarda Avrupa'yı meşgul edeceğini düşünüyorum. Bu da Türkiye'nin giriş kriterlerini yerine getirmesi için daha da teşvik edici nitelikte olacaktır"
Olli Rehn, "AB'nin sınırları sizce nerede, daha kaç ülkeyi kaldırabilir?" sorusuna da, "Bu soru AB'nin yeni üye alacak gücünün yanı sıra, Birlik içindeki gelişmeler ve sorunlar ile bağlantılı. AB'nin yeni üyeler ile de eylem yeteneğini kaybetmemesini garantilemek zorundayız. Hem bu nedenden hem de kamuoyunun şu anki eleştirici tutumundan dolayı, genişleme takviminin sağlamlaştırılmasından yanayım. Yeni yükümlülükler üstlenmeden önce çok ihtiyatlı olmalıyız. Ancak şimdiye kadar üstlenmiş olduğumuz yükümlülükleri de yerine getirmemiz gerekir: Bulgaristan ve Romanya söz konusu olgunluğa erişmeleri halinde 2007'de Birliğe katılabilirler. Türkiye ile Hırvatistan ile de bu iki ülke o aşamaya geldiklerinde, müzakerelere başlayacağız. Bu Avrupa'nın istikrarı için çok önemli" şeklinde cevapladı.