Aydaki Adam (Man on the Moon), Andy Kaufman.
Hayata gözlerini yumduğunda tüm Amerika kıtasının izlediği, neden izlediklerini de hala bilmedikleri (muhtemelen sarkastik komediyi icat ettiğindendir) biriydi Andy Kaufman. 1949 yılında New York'ta doğdu. Garip kişiliği yüzünden sosyal ilişkiler kurmakta zorlandığı çocukluğunu da New York'ta geçirdi. 1971 yılında Boston'da üniversiteden mezun olduğunda, gece kulüplerinde komedyenlik yapıp geçinmeye çalışıyordu.
Öncelikle Caspiar adını verdiği bir karakteri canlandırdı gece kulüplerinde. Caspiar, Hazar Denizi'nde batmış olan Hazar Adası'ndan doğup büyümüş (tabii ki ada da kendi kurgusuydu), sonra Amerika'ya yerleşmişti. Caspiar karakteri ile Elvis Presley ve Richard Nixon'ın taklitlerini yapıyor, şu anda dahi anlam yükleyemediğimiz bazı hareketleri ile seyircilerini güldürüyordu.
Seyircileri artmaya başladı. Seyircileri artmaya başladıkla Andy Kaufman'ın sosyopatlığı da azmaya başladı. Bu kez Tony Clifton karakterini ortaya çıkardı. Seyircilerle iyi geçinememek bir kenara dursun; seyircilere söven, onların yüzlerine şarap bardağı fırlatan bir karakterdi Tony Clifton.
Seyirciler şok olmaya, şok oldukça alkışlamaya devam etti.
Sonra televizyon dizisi geldi; Taxi dizisinde Latka karakterini canlandırdı. Latka Amerikalı değildi, bir göçmendi; iyi İngilizce konuşamıyordu, biraz da saftı. Seyirciler bu kez naifliğe alkış tuttu. Alkışı duydukça sosyal ilişkisizliği azan Andy; pis ağızlı Tony Clifton'ı diziye getirdi aniden. Seyirci nedense gene alkışladı.
Andy Kaufman, henüz 35 yaşındayken akciğer kanserine yakalandığını açıkladı (bilindiği kadarıyla Tony Clifton rolünde değilken sigara da içmiyordu üstelik). Bu açıklamadan kısa bir süre sonra da hayata gözlerini yumdu.
Kısa ve etkili komedyenlik kariyeri boyunca yarattığı karakterlerin arkasına o kadar iyi saklanmıştı ki, kimse onun gerçekte nasıl bir insan olduğunu dahi bilmiyordu. Bu yüzden de oldukça ciddi sayıda insan Andy Kaufman'ın aslında ölmediğini; aynı sahte rolleri gibi kendi sahte ölümünü hazırlayarak insan içinden çekildiğini iddia etti.
1970'lerin ünlü Amerikalı müzisyeni Tim Buckley, 28 yaşında eroin komasına girerek hayata veda etmişti. Arkasında şarkılarının yanı sıra bir de erkek çocuk bıraktı; büyüyünce ondan çok daha ünlü olacak, on yıllarca insanları etkilemeyi başarabilecek bir çocuk.
Jeff Buckley, 1966 yılında doğdu. Led Zeppelin, Jethro Tull ve Rush dinleyerek büyüdü, babaannesinin evinde bulduğu gitarla amatörce o efsanelerin şarkılarını çalmaya çalıştı. Lisede caz müziğe merak saldı. Liseden sonra Los Angeles'a taşındı, bar gruplarında cazdan heavy-metal'e kadar her tarzı gitarıyla icra ederek geçindi.
1990 yılında eski Amerikan efsanesi babasının izinden gidebilmek için, New York'a taşındı. İlk demosunu kaydetti. 1991 de de ikinci demo.
1994 yılında ise günümüzün efsane müzisyenlerinin birçoğunu derinden etkileyen, ilk ve tek albümünü yayınladı: GRACE.
1997'de bir arkadaşıyla Wolf Nehri'ne gitti. Sarhoş değildi, uyuşturucu etkisinde değildi, intihara meyilli olmadığı söyleniyordu (ama tabii kim bilir...) ve üstelik nehir de hızlı akmıyordu. Bir yüzme simidinin üzerinde keyif yapmaktaydı Jeff Buckley. Sonra kayboldu...
Çinli bir babanın, Çinli-Kafkas bir annenin çocuğu olarak; 1940 yılında Amerika'da dünyaya geldi Bruce Lee. Annesi de, babası da opera sanatçısıydı; bir turne için Amerika'da bulunmaktaydılar.
Küçük Lee'nin doğumunun hemen ardından Çin'e döndü sanatçı aile. Büyüdükçe hırçınlaşan bu çocuğun içindeki enerjiyi kung-fu eğitimi ile bastırabileceklerini düşünmekteydiler. Kung-fu'nun yanına bir de dans eğitimini kattı Bruce Lee. Lisedeyken HongKong'da cha-cha şampiyonu oldu!
Kung-fu'yu karate, boks, jujitsu, kick box, aikido, judo, tekvando, ve açıkçası aklınıza gelebilecek ne kadar uzakdoğu dövüş sporu varsa takip etti. Dansta da, savunma sporlarında da çok yetenekliydi Bruce Lee, ama enerjisini atamıyor; sürekli sokak kavgalarına karışıyordu. Ailesi, 19 yaşında onu Amerika'ya, okumaya yolladı. Washington Üniversitesi'nde Felsefe bölümüne kaydoldu.
1964 yılında ansızın bir televizyon dizisi teklifi geldi; kabul etti. Buradaki başarısıyla, 2 tane de Uzakdoğu yapımı uzun metrajlı filmde oynadı. Efsane olacağı üçüncü filmi Ejderin Yolu'nun çekimleri başladığında Bruce Lee; kendi dövüş tekniği olan Jeet Kune Do'yu çoktan geliştirmişti...
1973 yılında, Ölüm Oyunu filminin çekimleri esnasında otel odasında ölü bulundu Bruce Lee. Ölümünün beynindeki tümörden kaynaklanmış olabileceğini söyledi doktorlar, o yılların imkanlarıyla pek de emin olamadılar.
*Ailenin üzerinde bir lanet olduğu söylentileri ise; Bruce Lee gibi oyuncu olan oğlu Brandon Lee'nin de **The Crow filminin çekimleri esnasında karnından vurularak ölmesi ile arttı.
Leydi Di, 1961 yılında doğdu.
Arkasında bir sürü soru işareti ve İngiliz Kraliyet Ailesi'ne tam 4 varis bırakarak 1997 yılında hayata veda etti.
Prens Charles'ın hızlı aşk hayatı İngiliz magazin basınının hedefindeydi. Prens, 30 yaşındaydı ve artık toplum tarafından da, ailesi tarafından da evlenmesi yönünde baskı alıyordu. Kraliyet geleneklerine göre İngiltere Kilisesi'ne mensup ve soylu bir aileden gelme bir gelin adayı gerekmekteydi; ancak Prens'in o sıralar aşık olduğu Camilla Parker Bowles bu gerekliliklerin hiçbirini yerine getiremiyordu.
Görücü usulü 80'lerde İngiltere'de de hoşgörülür bir şeydi herhalde; babası kısa süre önce kont ünvanına yükseltilmiş olan Diana Spencer bulundu. Diana, 1981'de prensle evlendiğinde henüz 20 yaşındaydı. Güzelliği ve utangaç tavırları ile, dünya üzerinde tam 1 milyar kişinin televizyondan izlediği düğünün başrolündeydi...
Ancak Prens Charles Diana'yı sevmiyordu, sevmemek bir yana kötü davranıyordu. Diana'yı defalarca aldattı, Camilla Bowler ile defalarca magazin basınına yakalandı. Artık 3 çocuğun annesiydi Diana; anneydi, Galler Prensesi'ydi, İngiliz Kraliyet Tahtı'nın varislerinden biriydi. Tüm bunlara rağmen, 11 yıl dayanabildi. 1992 yılında boşandılar.
Boşanırken, Leydi Di'ye 17 Milyon Pound nafaka ödendi, yasal olarak kraliyet ailesinin iç dünyası hakkında konuşmayacağı garanti altına alındı.
1997 yılında ise, sevgilisi iş adamı Dodi El Fayed ile oldukça şüpheli bir trafik kazası geçirerek hayata veda etti. Basit bir şoför hatası olarak kayıtlara geçirildi ölüm, ülkemizde de alışkın olduğumuz bir hasıraltı durumundan şüphelendi tüm insanlar.
Düğününü 1 milyar kişi izlemişti.
Dünya gündeminde olduğu 17 yıl boyunca kendini o kadar çok sevdirmişti ki; cenazesini 2.5 milyar kişi izledi...