Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Madımak olayının araştırılması için DDK'yı görevlendirmesine ilişkin bir soru üzerine Kılıçdaroğlu, bu konuda daha önce, Sivas Platformu'nun kendisini ziyaret ettiğini, olaylarının bağımsız bir kurul tarafından incelenmesini istediklerini ve konuyu Cumhurbaşkanı'na ilettiklerini söylediklerini belirtti.
"Öyle anlaşılıyor ki sayın Cumhurbaşkanı o platformun kendisine aktartığı bilgiler çerçevesinde, DDK'yı harekete geçirmiş" diyen Kılıçdaroğlu, Sivaslıların böyle bir olayın olmasından rahatsız olduklarını, kente yöneltilen bu suçlamadan kurtulmak istediklerini söyledi.
Kılıçdaroğlu, "DDK nasıl hareket eder, hangi bulgulardan yola çıkar, yeni bir delil elde edebilir mi? Nasıl bir sonuç çıkar, onu bilemiyoruz ama Sayın Cumhurbaşkanı'nın takdiridir" dedi.
Konuyla ilgili pek çok noktada soru işaretleri bulunduğunu savunan Kılıçdaroğlu, DDK'nın diğer denetleme kurullarına göre bir farklılığı olduğunu söyledi.
DDK'nın 12 Eylül döneminde kurulmuş bir yapı ve raporlarının sadece istişare niteliğinde olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bir yaptırımı yoktur. Gereksiz bir yapıdır. Tümüyle yeni anayasal süreç içerisinde dikkate alınmaması gereken bir kuruldur" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Gül'ün, pek çok konuda Hükümetle farklı noktada durduğu ifade edilerek, "Sayın Abdullah Gül'ü nasıl bir cumhurbaşkanı olarak görüyorsunuz?" yönündeki soruya karşılık Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanının toplumun tüm kesimlerini dinlemek durumunda olduğunu vurguladı.
"Herkes 'doğru değildir' diyor, eğri devam ediyor"
Cumhurbaşkanı'nın, milletvekillerinin uzun tutukluluk sürelerinin demokrasiyle bağdaşmadığı yönünde açıklamaları olduğunu, ayrıca çoğu kesimin demokrasi konusundaki kaygılarını da dile getirdiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Ama bunlar da dikkate alınmadı. Şöyle bir algı oluştu, 'Hükümetle, Cumhurbaşkanı arasında en azından demokrasi ve hukuk açısından ciddi görüş ayrılıkları var.' Bunu hepimiz görüyoruz zaten. Görmemek de mümkün değil.
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan bir kişinin, sağduyunun sesi olması gerekir. Üstlendiği rolün de bu olması gerekir. Eğer demokrasinin kalitesi açısından, hukukun kalitesi açısından bir sorun varsa, bu sorunu dile getirmek sadece anamuhalefet partisinin değil, bu ülkede eğer Cumhurbaşkanı tarafsız konumda ise Sayın Cumhurbaşkanı'nın da dile getirmesi gerekir. Bu misyonu yapıyor mu? Kısmen
yerine getiriyor bana göre, tamamen değil.
Keşke daha açık, daha net ifadelerle dile getirdiği sorunlara çözüm getirebilse. Sayın Cumhurbaşkanı milletvekillerinin tutukluluk sürelerini, tutuklu yargılanmalarının da doğru
olmadığını söylüyor, Meclis Başkanı da bunu söylüyor, HSYK'nın birinci başkanı da yanlış hatırlamıyorsam, onun böyle bir açıklaması olmuştu. İyi de herkes 'doğru değildir' diyor ama eğri devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu konuda çok daha net bir tavır takınması lazım ve hükümete bu ayıptan Türkiye'yi kurtarın demesi lazım."
Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin fazla olduğuna değinen Kılıçdaroğlu, "Şimdi yetkilerinin azaltılması değil, tam tersine biraz daha artırılması düşünülüyor. Bu, kesinlikle yönetimde bir kaosa yol açar. Cumhurbaşkanı'nın yetkileri, alanı bellidir. Mümkün olduğu kadar parlamenter sistem içerisinde güç parlamentoya bırakılmalıdır. Ama parlamento da yürütme erkine teslim edilmemelidir" dedi.
"Önce CHP'liler el kaldıracaktır"
Dokunulmazlıklar konusu ve BDP'lilerle ilgili fezlekeyle ilgili ne yapacaklarının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, CHP'nin ilkeleri bulunan bir parti olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, kişiye göre değil, ilkeye göre hareket ettiklerine işaret ederek, "(Dokunulmazlıklar kürsü dokunulmazlığıyla sınırlı olsun, onun dışında dokunulmazlık olmasın) diyoruz. Eğer siz, ilkeden hareketle değil de kişiden hareketle yola çıkarsanız bu, farklı bir şeydir. Bu çifte standarda CHP 'evet' der mi? Demeyiz. O nedenle geldiği zaman olumlu bakmayız. Getirin bütün dokunulmazlık dosyalarını, göreceksiniz önce CHP'liler el kaldıracaktır. Hepsini kaldıralım.
Bu, şu anlama da gelmesin; BDP milletvekillerinin yaptığı olay bizim açımızdan asla makul değil. Hiçbir milletvekili terör örgütünün mensubuyla oturup, kucaklaşamaz. Ama şu soruyu sormaktan da kendimi alamıyorum; BDP milletvekilinin kucaklaşmasına karşı çıkıyorsun. Güzel, hep beraber karşı çıkalım. Habur'daki çadır mahkemelerine ne diyeceğiz, teröristin ayağına hakimi göndermeye ne diyeceğiz. Oslo'da gitti görüşme yaptı. Görüşmeyi kim yaptı, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı.
Görüşmelerde, 'ben bizzat Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yetkilisi olarak bu masaya oturuyorum.' Ne demektir bu; 'Erdoğan, masaya oturmuş teröristle pazarlık yapıyor' anlamına gelir mi? Gelir. Orada dokunulmazlıktan hiç bahsetmeyeceksiniz, 'kızdım, senin dokunulmazlığını kaldıracağım.' Gücün şantaja dönüştüğü bir ortamda demokrasiden söz edilmez."
"Siz iktidarda olsanız, kendi müsteşarınızı göndermez miydiniz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, orada görüşen kişinin istihbarat görevlisi değil, başbakanlık müsteşar yardımcısı olduğunu yineledi. Kılıçdaroğlu, istihbarat görevlilerinin önceden beri görüşmeler yaptığının bilindiğini, burada bir sorun olmadığını vurguladı.
Kılıçdaroğlu, bir soruya karşılık, Terörle Mücadele Yasası'nın ve özel yetkili mahkemelerin başlı başına bir sorun olduğunu savundu. Kılıçdaroğlu, hükümetin emrinde olduğunu ileri sürdüğü bu mahkemelerde verilen tüm kararların gayrimeşru olduğunu iddia etti.
CHP'nin Kürt raporu
Şükrü Elekdağ tarafından hazırlanan, "CHP'nin Kürt raporu"yla ilgili bir soru üzerine Kılıçdaroğlu, ön raporun hazırlandığını ve bunun genişletildiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, bu konudaki görüşlerinin zaten büyük oranda ortaya çıktığını belirterek, sorunun demokrasi ve insan hakları bağlamında ele alınması gerektiğini, Meclis'te grubu bulunan siyasi partilerin bir araya gelip konuşması gerektiğini ifade etti.
Anadilde savunma hakkıyla ilgili bir soruya karşılık ise Kılıçdaroğlu, bu sorunu bir anadil sorunu olarak değil, insan hakkı sorunu olarak gördüklerini söyledi. Bir kişinin kendini en iyi hangi dilde ifade edebiliyorsa, o dilde savunmasını yapması gerektiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, ancak bunun istismar edilmemesi gerektiğini belirtti.
Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine, anadilde eğitim konusuna sıcak bakmadıklarını dile getirerek, "Anadilini herkes öğrenebilir, ana dilini öğrenmek kişinin hakkıdır, temel haktır. Ama Türkiye'nin bugün için anadilde eğitim yapması mümkün değil ve bu, doğru da değil. Bu tartışmayı doğru bulmuyorum. Önümüzde farklı sorunlar var, onları çözmemiz lazım" diye konuştu.
Kürt sorunu konusunda, "Çözüm değil çözümsüzlük üreten bir süreç" içine girildiğini belirten Kılıçdaroğlu, TBMM'de partilerin bir araya gelmesiyle bir uzlaşma komisyonu kurulmasını, akil adamlar heyeti oluşturulmasını, konunun bir masa etrafında uygar insanlar gibi tartışılmasını önerdiklerini anımsattı.
Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakan'a 'Bu sorunun çözümüyle ilgili mümkün olduğu kadar yumuşak, kapsayıcı bir dil kullanalım. Şu veya bu kesimi, şu veya bu partiyi dışlayan bir üslup kullanmaktan da özenle kaçınalım' diye defalarca söyledim. Defalarca söyledim ama tam tersi yapıldı ve bugünkü noktaya geldik" dedi.
Sorunun çözümü için öncelikle kararlı ve dirayetli olunması, bedel ödemenin göze alınması gerektiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın toplumsal uzlaşmayla çözüm üretmesinin de önemli olduğunu söyledi.
"Hafif bile söylemişim"
Kılıçdaroğlu, "Dersimli Seyit Rıza ve arkadaşlarının itibarlarının iadesini nasıl görüyorsunuz?" sorusunu yanıtlarken, "Cumhuriyetin ilk yıllarında pek çok olay olmuştur. Sadece Seyit Rıza olayı değil, 33 kurşun olayı da olmuştur. Biliyorsunuz, başka olaylar da olmuştur. Dolayısıyla önce yakın tarihimizi tarihçiler sağlıklı bir pencereden irdelesin, baksınlar, sonra siyasetçiler irdelesin. Siyasetçilerin görev alanı geçmişteki olaylardan sıcak siyasetin gereği olarak oradan pay kapmak olmamalıdır. Bu yanlıştır" değerlendirmesinde bulundu.
Kılık kıyafet serbestisi
MEB'e bağlı okul öğrencilerinin kılık ve kıyafetlerini düzenleyen yönetmelikle ilgili açıklamalarının hatırlatılarak, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın kendisine yönelik eleştirilerinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, düzenlemenin kıyafet serbestliği getirmediğini, yasaklar koyduğunu savundu.
İlköğretim çağındaki çocukların kolsuz gömlek ya da tişört giymesine yasak getirilmesinin açıklanamayacağını ifade eden Kılıçdaroğlu, "O çocuğu cinsel obje görenler ancak bunu düşünebilirler. Buna ne denir? Ben hafif bile söylemişim. Ne denir Allah aşkına buna?" diye konuştu.
"Hak ettiği yanıtı verdiğimi düşündü"
Siyasetteki sert söylemlerin hatırlatılması ve "Kutup ayısında o cevabı vermeseydim gibi bir muhasebe oldu mu?" diye sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, "Hayır, olmadı" dedi. Kılıçdaroğlu, eşinin konuyla ilgili düşüncesine ilişkin soruyu ise "Hak ettiği yanıtı verdiğimi düşündü" diye yanıtladı.
Hiçbir vatandaşa sert davranmadığını, çok sert eleştirileri bile sabırla dinlediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, hakaret söz konusu olduğunda ise yanıtın verilmesi gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, "Ben Sayın Başbakan'ın sert üslubundan rahatsızım. Sadece ben değil, benim çevremdeki herkes rahatsız. Bir başbakan öfkeyi hitabet sanatı olarak görüyorsa ne olacak o zaman?" diye sordu.
Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine, Başbakan Erdoğan ile yaptıkları ikili görüşmelerde bu konunun hiç gündeme gelmediğini belirtti.
Okullardaki kılık kıyafet yönetmeliğindeki değişikliğe neden olduğu belirtilen kamuoyu araştırmasının açıklanmasını isteyen Kılıçdaroğlu, ortak kıyafetlerin birlik ve beraberliği öğrettiğini dile getirerek, öğrencilerin alım gücünün aynı olmadığına, "marka" kıyafetlerin sorun doğurabileceğine dikkati çekti. Hükümetin bu konuda hata yaptığına ve geri dönülmesi gerektiğine değinen Kılıçdaroğlu, o yaştaki çocukların yaşadıkları travmaları gelecekte unutamayacaklarını söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ilköğretimde çocuklar arasında çeteleşmenin başlayabileceğini, yoksul çocuklar ve varlıklı çocukların taraf olup birbirleriyle kavga edebileceğini sözlerine ekledi.