Her gece sokaklarda uzun uzun yürümek artık mesleki bir alışkanlıktan çok bir ihtiyaç olmuştu. Gece sokaklara çıkıp uzun uzun yürümezse kafası, hayal gücü, düşünceleri zayıflıyordu.
İnsan şehirde kalabalık içinde yalnız olabilirdi ve şehri şehir yapan şey de zaten kalabalık içinde insanın kafasındaki tuhaflığı saklayabilme imkanıydı.
Yirmi beş yıldır bu işteyim. Bir kere soyulmadım. Herkes saygı duyar bir bozacıya.
Niye?
Çünkü boza ta eskiden, ecdadımızdan kalan bir şeydir. Bu gece İstanbul sokaklarında kırk tane bozacı bile yoktur. Çok az kişi sizin gibi boza alır. Çoğunluk, bozacının sesini işitir, eski zamanları hayal eder de iyi hisseder kendini. Bozacıyı da ayakta tutan, mutlu eden budur...
Fakir bir bozacıya kimse ilişmez, dedi Mevlüt gülümseyerek.
Bozacı, geceleri karanlık sokaklarda korkmaz mısın?...Sıkılmaz mısın?...
Cenab-ı Allah gariban bozacıya yardım eder. Aklımdan hep en güzel şeyler geçer.
'Bozayı sattıran satıcının yanık sesidir,' dedi Mevlüt.
Sokaklardaki boz ve solgun kıyafetli sessiz ve ezik insanlar gitmiş, yerlerine gürültücü, hareketli ve iddialı kalabalıklar gelmişti.
Vatandaşlarımızın şahsi görüşleriyle resmi görüşleri arasında ki farkın derinliği devletimizin gücünün kanıtıdır.
Herkesin bildiği gibi şeref meselesi gibi laflar aslında insanların birbirlerini gönül rahatlığıyla öldürmeleri için icad edilmiş bahanelerdir.
Ben bu Alemde en çok Rahiya'yı sevdim...