İSTANBUL (İHA) - Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, Körfez Savaşı'nın, özellikle Ortadoğu'da önemli değişikliklere yol açan gelişmelere sebep olduğunu, bunun en önemli yönlerinden birisini de bölgede değişen askeri dengelerin teşkil ettiğini bildirdi. Kuloğlu, modern silahların, uzun menzilli füzelerin ve kitle imha silahlarının transferi ve kullanımının taşıdığı risklerin, bölge dışındaki uluslarca da kavrandığını, Ortadoğu'da gelecekte yaşanabilecek anlaşmazlıkların, hem bölge için, hem de dünyanın geri kalanı için çok daha kanlı ve tehlikeli olabileceğini kaydetti.
Emekli Tümgeneral Kuloğlu, İHA'ya yaptığı değerlendirmede, Körfez Savaşı'nın, sorunları çözüme kavuşturmak yerine, arkasında bıraktığı problemler ile daha kötü stratejik sonuçlar doğmasına sebep olduğunu vurgulayarak, "Körfez'deki temel güvenlik problemleri halen, İran-Irak rekabeti, körfezin güneyindeki petrolce zengin ama kuvvetçe zayıf uluslara karşı Irak ve İran'ın ortaya çıkardığı tehdit ve kitleleri tehdit edecek bir savaşın patlak vermesine yol açabilecek silahlanma ile kitle imha silahlarındaki yarış olarak şekillenmektedir" dedi.
Bölgede Arap olmayan üç askeri güç Türkiye, İsrail ve İran'ın, önemli ölçüde savunma sanayiine sahip olduklarını ifade eden Kuloğlu, "Ortadoğu'daki en etkili askeri güç olan İsrail, en gelişmiş savunma sanayiine sahiptir. Bunun yanı sıra Türkiye ve İsrail, hem stratejik anlamda ve hem de savunma sanayii alanında iyi birer ortaktırlar. Ancak Rusya'nın, Kuzey Kore'nin ve Çin'in teknik yardımları sayesinde İran, bölgede ve ötesinde kaygı ile izlenen füze üretim yeteneğini geliştirmektedir" diye konuştu.
IRAK'IN DURUMU Bölgedeki ülkelerin bir kısmının, dengeyi muhafaza etmek ve güvenliklerini sağlamak, bir kısmının da bölgedeki dengeleri kendi lehlerine bozmak maksadıyla silahlanma faaliyetlerini sürdürmeye devam ettiğini belirten emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, Körfez Savaşı'nda gücü çökertilen Irak'ın, ordusunu yeniden tesis etme çabası içine girdiğine dikkat çekerek, bu teşebbüslerden en önemli ve tehlikeli olanının, nükleer silah yapım faaliyeti olduğunu söyledi. Kuloğlu, şöyle dedi: "Batılı kaynaklara göre, Saddam Hüseyin, nükleer silah yapımına tehlikeli derecede yaklaşmıştır. Irak, mühendislik sorunlarının çoğunu çözmüştür ve şimdi sadece uranyum arttırma yeteneğine ihtiyacı vardır".
SURİYE'YE KUZEY KORE FÜZESİ İki kutuplu dünya düzeninde sistemden beslenen Suriye'nin, Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile bu desteğini kaybettiğini, Körfez Savaşı'ndan sonra da gerek ekonomik ve gerekse askeri güç açısından çökme noktasına geldiğini bildiren emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, "Özellikle Türkiye'ye karşı desteklediği, hatta organize edip yönlendirdiği PKK terör faaliyetlerini de, bir müddet sonra Türkiye'nin baskısıyla durdurmak mecburiyetinde kalmıştır. Esat'ın son zamanlarında ve özellikle Başşer döneminde, bu zayıflığın verdiği mecburiyet ile Türkiye ve Batı ile iyi münasebetler kurarak, önce çöken ekonomisini düzeltme faaliyetine yönelmiştir. Ancak, bütün bunların yanında yine de silahlanma çabalarını sürdürebileceği anlaşılan Suriye'nin, son olarak Kuzey Kore'den Scud-D füzesi aldığı ve bunu Eylül 2000'de başarılı olarak denediği öğrenilmiştir. Bu füzeler, ellerindeki mevcut Scud-B ve Scud-C füzelerinden daha uzun menzilli olup, 600 km'ye kadar ulaşabilmektedir" diye konuştu.
İRAN, UZUN MENZİLLİ FÜZE GELİŞTİRİYOR Kuloğlu, İran'ın, silahlanma yarışında dikkat çektiğini ve bu yarışta göze çarpan en önemli gelişmenin de nükleer silahlar konusunda olduğunu kaydetti. 'İran'ın, Rusya, Çin ve bazı diğer devletlerin yardımı ile nükleer silahlar geliştirdiği' yönündeki duyumları hatırlatan emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, bilim adamlarına göre, İran'ın temel probleminin, nükleer bombanın yapımındaki temel ve öncelikli madde olan atom çekirdeğinin nasıl elde edileceği olduğunu bildirdi.
Tahran'ın henüz bir nükleer politika formüle etmemiş olmasına rağmen, nükleer bomba geliştirme programının son aşamasına geldiğinin anlaşıldığını ifade eden Kuloğlu, "İran, terörist örgütlere verdiği desteğin yanında, artan ve gelişen kitle imha silahları ile bölgede uzun dönemde çok daha büyük tehlike olabilecektir" dedi.
Kuzey Kore, Çin ve Rusya'nın yardımları ile İran'ın uzun menzilli balistik füzeler geliştirdiğini ve halihazırdaki kitle imha silahları stoklarına yenilerini eklediğini ileri süren emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, "İran'ın en son yapımını gerçekleştirdiği füze Şahap-3 füzesidir. İran'ın Şahap-3 füzesinin (ki bu alternatif olarak düzenlenen Zelzal füzesidir) 1000-1300 km menzilli Kuzey Kore'nin Nodong-1 füzesinin bir türevi olduğu söylenmektedir. Şahap-3'ün 1300-1500 km'lik bir menzili olacağı ve 750 ila 1000 kilogramlık harp başlığı taşıyabileceği belirtilmektedir. Diğer bir füze de, yapım faaliyeti son aşamaya gelen eelerin bir kısmının, dengeŞahap-4 füzesidir. İran'ın Şahap-4 füzesinin de, 1500 km'lik menzili olan Kuzey Kore'nin Nodong-2 füzesinin bir türevi olduğu düşünülmektedir. İran'ın geliştirmeye çalıştığı Şahap-5/Kosar adlı füzenin menzilinin 3 bin 500 mil, yani 5 bin 500 km olduğu ve Avrupa'ya kadar ulaşabileceği ifade edilmektedir" diye konuştu.
İSRAİL'DEN ANTİ-FÜZE SİSTEMİ
İsrail'in füzelere karşı koyma stratejisinin, yaklaşmakta olan füzeyi son safhada algılayacak şekilde düzenlenen Arrow anti-füze sistemi üzerine inşa edildiğini belirten emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, diğer taraftan İsrail savunma güçlerinin, balistik füze tehlikesine daha iyi karşı koyabilme kabiliyeti sağlamak maksadıyla, düşman derinliğindeki füze atıcılarının vurulmasını öngören yeni bir strateji geliştirdiklerini bildirdi. Kuloğlu, diğer taraftan da hava kuvvetlerinin, füze rampalarını uzak mesafeden bulmak ve yok etmek için, derinlikte uzun mesafelerde harekat yapmak maksadıyla eğitimlerini de geliştirdiklerini, bununla birlikte, pilotlu uçakların uzak mesafelere gönderilmesinin tehlikeleri göz önünde tutularak, pilotsuz uçaklar ile füze rampalarına taarruz usulünün geliştirilmesi üzerinde araştırma yaptıklarını kaydetti.
"TÜRKİYE, GÜÇLÜ OLMAYA MECBUR" Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, Türkiye'nin, bulunduğu coğrafya ve jeopolitik konumu itibariyle, dünyanın en kritik ve stabil olmayan Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu bölgelerinin ortasında yer aldığını ve bu üç bölgeden etkilendiğini ifade ederek, "Bu bölgelerin içinde Ortadoğu, tarihten gelen sorunlar nedeni ile çatışmaların en yoğun olduğu bölgedir. Üstelik bu bölge, NATO'nun yeni geliştirilen tehdit algılamasının tüm içeriklerini de ihtiva etmektedir. Türkiye'nin bu coğrafyada yaşayabilmesi, Atatürk'ün işaret ettiği, 'Yurtta sulh, cihanda sulh' ilkesini uygulayarak bölgesinde denge unsuru olabilmesi, istikrar sağlayabilmesi ve böylece bölge ve dünya barışına hizmet edebilmesi için güçlü olması gerekmektedir. Bu çerçevede, Türkiye'nin mevcut askeri gücünü geliştirebilmesi ve modernize edebilmesi için önümüzdeki 15-20 yıl içinde gerçekleştirmeyi düşündüğü, başta taarruz helikopteri ve yeni tank üretimi olmak üzere, tank modernizasyonu, erken ikaz ve kontrol uçağı, geleceğin büyük uçağı (FLA), deniz harp araçları ve erken haber alma sistemleri gibi bir çok savunma sanayii projesi bulunmaktadır" dedi.