İbrahimbeyov, bir internet sitesine verdiği röportajında, totaliter ve otoriter bir reijme kayışı engellemek için eleştirmek zorunda olduklarını söyledi, yönetim ve siyasetteki çarpıklıklara dikkat çekti. Kanunsuzluklara, yolsuzluklara karşı mücadele verdiklerini ifade eden İbrahimbeyov, amaçlarının hakimiyeti ıslah etmek olduğunu belirtti. İşte o ropörtaj:
Soru: Muhalif Sosyal Meclis ile Azerbaycan Aydınlar Forumu işbirliği yapmak niyetindeler. Bu işbirliği hangi alanları kapsayacak?
R.İ : Şu anda Aydınlar Forumu ve Sosyal Meclis arasında tartışmalar yaşanıyor. Tartışmalar ortak faaliyetin hangi şekilde mümkün olması, ortak ne yapabileceğimizn belirlenmesi için yapılıyor.Forum faaliyetini sadece Sosyal Meclis ile yapılacak bir işbirliğiyle sınırlamak istemiyor. Azerbaycan'da tüm reformcu güçlerle birlikte adım atmalı ve mutlaka bir araya gelip birlikte çalışmalıyız, muhalif canlılığının devamını artırmalıyız.
Sosyal Meclis ile işbirliğinin net formunu henüz belirginleştirmedik, somut anlaşmalar şimdilik yoktur. Ülke dışındaydım, Azerbaycan'a yeni döndüm, kısa sürede görüşüp ortak tartışmalarla bir sonuca varacağız. Aydınlar Forumu ile Sosyal Meclis’in birçok konuda tutuları örtüşüyor. Ülkedeki ağır duruma, yaşanan süreçlere, iktidara karşı bizim tutumlarımız çok yakındır. Görüşlerimiz yakın olduğuna göre ortak eylem gösterebiliriz, bunu müzakere edip ortak adımlar atmalıyız.
Ama Aydınlar Forumu ile Sosyal Meclis’in yöntemleri tamamen ayrıdır. Onlar kesin olarak sırf siyasi muhalefettir. Biz ise Azerbaycan'da sivil toplumunu güçlendirmek, kamuoyu yaratmak istiyoruz. Hakimiyeti değiştirmek bizim amacımız değil. Aydınlar Forumu'nun amacı ilkeleri değiştirmektir. Siyasi mücadele yapmayız, ama siyasete karışmaya mecburuz. Çünkü şimdiki politikayı somut kişiler gerçekleştirir. Ülkede olup bitenleri, iktidarın politikasını, haksızlıkları tenkit ettiğinde şahsiyetlerin de adını söylemeye, onlara karşı hareket etmeye mecbur oluyoruz. Ama şu aşamada biz, prensiplerle mücadele ediyoruz.
Şimdi Azerbaycan'da mücadele zamanıdır, çünkü düşmanlarımız var, ülkemizde güçlü, sağlam hükümet olmalıdır. Ancak güçlü, sağlam hükümetin olması için Azerbaycan'da güçlü ve sağlam sivil toplum oluşmalıdır. Böyle sivil toplum, kuruluşlar olmayınca ülkede rejim otoriter devletten diktatörlüğe geçiyor. Bu ise çok tehlikelidir. Çünkü herkes biliyor ki, böyle olunca er geç halk ayağa kalkıyor, sokaklara dökülüyor, isyan ediyor ve totaliter rejimi, diktatörlüğü önlemek için her şeyi yıkıyor. Tarih, hiç uzağa gitmeye gerek yok, modern tarih de bunu tasdik ediyor, her şey bizim gözümüzün önünde yaşanıyor.
Ben düşünüyorum ki, Azerbaycan için en korkulu konu devrimdir. Bu tamamen Aydınlar Forumu'nun konumudur. O yüzden de bizim temel amacımız şimdiki hakimiyeti ıslah etmektir. Doğrudur, bu hiç de kolay değil, belki hiç mümkün de olmayacak. Çünkü, şimdiki iktidar çok seviyesizdir. Ben Bakü'ye dönüşümde gazeteleri okudum ve bir daha o kanaate vardım ki, şimdiki iktidar çok seviyesizidir. Almanya'yı Azerbaycan'ın düşmanı ilan ettiler, bu ülkeyi çeşitli konularla suçluyorlar. Hakimiyet çok sığ, okuma yazmayı henüz sökmüş cahillere yakışır bir politika uygulamaktadır. Öte yandan ülkede yolsuzluk arşa dayandı, insanlar çok ağır vaziyette yaşıyorlar, hayat her geçen gün zorlaşıyor. Bunun sonu çok kötü olacak.
Ülkedeki ağır durumu değiştirmek, kanunsuzlukları önlemeli, selamete çıkmak için sivil toplumunu güçlendirmeliyiz, kamuoyu kurmalıyız. Düşünüyorum ki, bizim sıralarımız yavaş yavaş genişliyor, sayımız artıyor. Bize destek verenler çoğalıyor. Aydınlar Forumu ile Sosyal Meclis ilişkileri kanunsuzluklara karşı ortak mücadele üzerine kurulu. Çünkü onlar da, biz de çok meseleden dolayı rahatsızız. Ama sorunları çözmek için farklı yöntemlerimiz var. Sosyal Meclis açık siyasi yöntemlerle mücadele ediyor. Biz ise hakimiyeti ıslah etme yöntemine öncelik veriyoruz. Her iki kurumun kendi konumunda, siyasi çizgisinde kalması şartı ile beraber hareket etmeye çalışacağız. Ortak çalışırsak çok iyi olur. Benim tutumumla Sosyal Meclis’in konumu örtüşüyor. Çünkü onlar da, ben de kırgınım.
Soru: İktidarın kalması koşulu ile ilk önce hangi prensiplerin değişmesini istiyorsunuz?
Birincisi, hırsızlık ve yolsuzluğun. Bu iktidar ülkeyi yıkıyor, hem de kökünden yıkıyor. Çünkü ülkede her bir alan baştan başa rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk içindedir. Yalandan da diyorlar ki, yolsuzluk ve rüşvətçilikle mücadele ediyorlar. Böyle anlaşılıyor ki,devletin, halkın parasını, varını, malını çalıyorlar ve kendileri de bununla mücadele ediyorlar. Hırsızlıkla mücadelenin gerçek ve etkin olabilmesi için toplum ayağa kalkmalıdır.
İkincisi, ülkede yalan ayak tutup yürüyor, her şey yalan üzerine kurulu. Yalan toplumu inançsızlığı, seviye düşüklüğüne götürüyor.
Üçüncüsü, söz ve basın özgürlüğü yoktur, fikrini açık bir şekilde söylemek mümkün değildir. Gazeteciler, siyasetçiler, vatandaşlar sözlerini korkmadan, cesaretle, açık biçimde derken hakimiyet hemen onları cezalandırıyor.
Cezalandırma yöntemleri ise çok ahlaksız, vicdansız ve iğrenç biçimdedir. Sözünü diyenleri rezil ediyorlar, tutup cezaevine atıyorlar, çalışanların işini elinden alıp ailesini, yavrularını ekmeksiz koyuyorlar. Kısacası insanı, insanın kimliğini yok ediyorlar.
Azerbaycan'da basın, söz, fikir özgürlüğünü yeniden tesis etmeliyiz. Ama bunları da hayata geçirmek için kamuoyu ayağa kalkmalı,sözünü demelidir.
Ben Azerbaycan'da yapılan seçimlere inanmıyorum. Toplumdaki şimdiki ağır durum olduğu sürece, seçim yine aynı şekilde sonuçlanacak. Böyle bir durumda demokrasi kurmak mümkün değildir, sonuç alınmayacaktır. Çünkü söylenenlerin hepsi yalan sözlerdir.
Soru: Siyasetçiler de, aydınlar da, uzmanlar da diyorlar ki, toplum ayağa kalkıp sözünü söylemese, hiçbir şeyi değiştirmek mümkün değildir. Sizce, toplum neden kendi sözünü demiyor? Belki toplum kendi sözünü herhangi bir şekilde diyor, ama bazılarını tatmin etmiyor?
Eğer yüz bin aydın ayağa kalkarsa, üç-dört ay içinde herşeyi yapmak mümkün olur. Ancak bizim aydınlarımız susuyor. Sanki susmak aydınların temel işlevine dönüşmüştür. Ben bundan dehşete düşüyorum. Kiminle görüşüyor isem, onların yüzde 90'ı sadece siyasete, hiç hayat meselelerine de karışmak istemiyorlar. Herkes bir parça ekmek kazanmakla meşguldür, bunu yapabildiklerinde ise seviniyorlar. Diyorlar ki, bana dokunmasınlar, ekmeğimi kazanayım, bir şekilde ailemi geçindireyim, bu bana yeter. Bizim evimizi yıkan işte budur.
Sosyal Meclis Bakü'nün 20. yerleşim alanında geçirdiği mitinglerden birinde yer aldım. İstedim ki, etkinliğe destek vereyim. Çünkü ben de vatandaş olarak ülkedeki durumdan hoşnut değilim.
Düşünüyorum ki; bu mitingler iktidarın lehine işledi. Şimdi iktidar diyebilir ki, Azerbaycan'da da özgürlük var, insanlar serbest şekilde gelip fikrini söylüyor. Ama orada bulunan herkes miting için ayrılan yerin nasıl berbat olduğunu gördü. Ne yer? Şehirden çok uzak bir yerde, kadroların arasında yer alıyor, toprak berbat durumdadır, ulaşım çalışmıyordu, cemaat gidip oraya çıkamıyordu, insanlar yollarda kalmıştı. Çok gülünç bir durumdu. Tüm bunlara rağmen mitinge beş bin kişi birikmişti. Ama katılımcılara baktım, onların arasında çok az sayıda aydın vardı. Bu benim için çok ağır oldu. Bizim aydınlar mitinge gerek bile görmemişler...
Öğretmenler, doktorlar korkuyorlar ki, onları işten çıkarırlar. Bu nedenle mitinge gelmiyorlar. Korkmayanların sayısı ise azdır. Durum bu şekilde ağırdır.
Aydınlar Forumunda hürmet beslenen ve nüfuzlu kişiler bir araya geldik. Hiçbir zaman siyasetle meşgul olmadık. Biz halkın isteklerinin seslendiriyoruz. Düşünüyordum ki; iktidar mutlaka bizim hareketle ilgilenecek ve oturup bizimle beraber birçok konuyu tartışacak. Ancak bunu yapmadılar. Şu nedenle yapmadılar: Azerbaycan artık totaliter bir rejimin son aşamasındadır. Eğer ülkede ılımlı bir otoriter rejim olsaydı, iktidar mutlaka bu imkanlardan istifade ederdi. Maalesef, bunlar başka yol tuttular. İktidarın politikası halkın iradesini sonuna kadar dağıtmaya yöneliktir. Bu ise mutlaka diktatörlük ile sonuçlanacak. Durum böyle devam ederse, Azerbaycan'da diktatörlük kurulacak. Buna hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Soru: İktidardaki Yeni Azerbaycan Partisi'nin icra Sekreteri Ali Ahmedov dedi ki, aydın adı altında toplanıp siyasetle uğraşmak ihanettir. Bu fikri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok komik bir fikirdir ve onun cahilliğini gösteriyor. Çünkü aydın mutlaka halkın sorunları ile ilgilenmeli, onu dile getirmelidir, aydın halk için çalışmalı, gelişmenin yolunda ışık olmalıdır. İşte bu yüzden aydın halkın eliti diyorlar. Halkın sorunları ile meşgul olmayan, dertleri ile ilgilenmeyen aydın asıl aydın sayılamaz. Siyasetle uğraşmak başka şeydir, aydın görünüşlü giyinip milletvekili olmak, iktidarda görev yapmak bir başka şey. Bunu yapanlar gerçekten de halka ihanet ediyorlar, çünkü halkın adına konuşuyorlar, fakat amaçları sadece kişisel çıkarlarını sağlamaktır. Onlar formal aydınlardır. Yani üst düzeyde bilgi birikimleri olan kimi aydınlar, kişisel çıkarları için iktidara yanaşıp halka ve aydın düşünceye ihanet ettiler. Onlar çoğunlukla güya halk için konuşuyorlar ama aslında kişisel çıkarlarını gözetiyorlar.
Biz ise kendimiz için hiçbir şey istemiyoruz. Ne görev, ne milletvekilliği, ne de maddi servet. Bu bizim prensibimizdir. Bazen benden soruyorlar ki, güya sorunlardan söyleye söyleye bir şeyler değişmeye nail olacaksınız, buna gücünüz yetecek mi? Ben cevap veriyorum ki, değişip değişmemesine bakılmaksızın bizim borcumuz sorunları dile getirmektir. Biz halkın ağrısıyız, doktor değiliz. Halkın acısını dile getirmeliyiz, araştırıp ortaya koymalıyız ve herkesle birlikte iktidar da bunu görmelidir. Politikacılar ve devlet görevlileri ise halkın acılarını, sorunlarını gidermelidirler. Bu, iktidarda ve aynı zamanda muhalefette olan siyasilerin işidir.
Bizler, aydınlar olarak uyarı görevimizi yerine getiriyoruz.
Rüstem İbrahimeyov Kimdir?
Rüstem İbrahimeyov 1939'da Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de doğdu. Azerbaycan Petrol ve Kimya Enstitüsünü bitirdikden sonra, Moskova'da yerleşmiş Sovyetler Sinemacılık Enstitüsü'nde film yönetmenliği ve senaryoculuk üzerine eğitim yaptı. Sinemacı karyeri süresinde 40'dan fazla film, televizyon ve tiyatro senaryosu ve birkaç düzyazı eseri yazmıştır, yazdığı senaryoların çoğu sonunda uzun film veya TV filmi şeklinde sahnelenmiştir. Rüstem İbrahimeyov, 1994'te Rus yönetmen Nikita Mihalkov'la birlikte çekdikleri "Güneş Yanığı" (Burnt by the Sun) filmi Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi'nin ünlü "Oscar" ödülüne layık görülmüştür.
En çok tanınan senaryo eserleri "Sıcak Çöl Güneşi" (1970, ), "Sorgulama" (1979), "Koru Beni, Tılsımım" (1986), "Urga, Aşk Ülkesi" (1991), "Güneş Yanığı" (1994), "Sibirya Berberi" (1998), "Doğu-Batı" (1999) ve "Göçebe" (2007) filmleridir.