Osmanlı Devleti saltanat düzeni içerisinde babadan oğula geçen bir yönetim anlayışına sahipti. Halkın uygulaması gereken katı kurallar vardı. İşte sizler için Osmanlı Devleti’ne damga vuran ilginç yasakları araştırdık.
Kadın ve erkeklerin bir arada kayığa binme yasağı 1580-1918 yılları arasında geçerliydi. Yasağın konulmasının temelinde aslında daha önceden anlaşan kadın ve erkeklerin kayığı bir buluşma yeri olarak görmesi yatıyordu. Kayıkçı kahvası ve Bostancıbaşı’na sık sık uyarı ve emirler gelerek bu yasağın sıkı sıkıya korunması önlemi alındı. Kadınlarla erkeklerin Haliç ve Boğaziçi iskelelerinde dolmuş görevi yapan kayıklarda bile bir arada bulunmaları yasaklandı.
İstanbul, Osmanlı Devleti için en önemli ve korunması gereken yerlerin başında geliyordu. Şehre gelen Rumeli ve Anadolu halkından bekar erkeklerin İstanbul’da han ve odalarda fuhuş yaptıkları, şehirde olay çıkartıp kan döktüğü ve askeri darbe için ayaklanma çıkardıkları görüşleri hakimdi. Bu nedenle bekar erkekler için bir dizi önlem getirildi. Bunların başlıcası ise 1826 yılında bekar erkeklerin İstanbul’a girişlerinin yasaklanması geliyordu.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Halep ve Şam’dan gelen kahve ile tanışan İstanbul halkı, kısa sürede kahveyi sosyal yaşamının bir parçası haline getirerek ilk kahvehaneleri de 1554 yılında açtı. Önceleri bu durum ulema tarafından hoş karşılanmayıp yasaklansa da, daha sonradan bir zararı olmadığına karar kılınarak serbest bırakıldı. Daha ilerleyen süreçte Dördüncü Murad tahta çıktığında tütün ve içkinin yasaklanmasından sonra, kahvehanelerde devlet aleyhine konuşulduğu gerekçesiyle tekrardan kahvehaneler kapatıldı. Yasaklanmış olmasına karşın kahvehanesini açan esnaflar idam edildi. İkinci Mahmud döneminde yeniçerilerin toplanma yeri olmaması için bir süre de bu dönemde kapatılsa da, sonraki yıllarda yasak tekrardan kaldırıldı.
İstanbul’un tarihi ilçesi Eyüp 16. yüzyılda kaymakçılarıyla ünlüydü. İstanbul’un farklı yerlerinden insanlar buradan kaymak satın alırlardı. “Türbe ziyareti bahanesiyle bu kaymakçı dükkanına gelen bazı kadınların önceden anlaştıkları ve tanıştıkları erkeklerle buluştukları” şeklinde gelen birtakım şikayetler üzerine konuyu saraya taşıyan Eyüp Kadısı vesilesiyle 1573 yılında yasak geldi.
Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimlerin hamamlarda Müslüman vatandaşlardan ayırt edilmesi için çıkartılan yasak ile gayrimüslimlerin nalın giymesi yasaklandı. Fakat Müslümanların da keyiflerine göre nalın giymeme ihtimali ile karşı karşıya kalınınca bu yasağa tuhaf bir madde ilave edilerek, gayrimüslimlerin demir halkalı peştemal giymelerine karar verildi.
Lale Devri’nin sonunu hazırlayan 1730 Patrona Halil İsyanı’nın öncüsü Horpeşteli Arnavut Halil, Bayezid hamamında çalışan bir tellaktı. Sonradan gelebilecek her türlü isyana karşı tedbir elde etmek için o yıllarda hamamlarda tellak olarak çalışan tüm Arnavutların işlerine son verilip bir daha hiçbir Arnavut’un tellak olması yasaklandı.
1821 yılında İstanbul’da yaygınlaşan veba salgınını önlemek adına aynı yılın Ramazan ayında geceleri davulcuların davul çalması, mani ve türkü okuması ve kahvehanelerde tavla, dama, satranç gibi oyunlar oynaması ve meddahların hikayeler anlatması yasaklandı. Salgının bulaşmasını engellemek adına Ramazan ayında alınan tedbirler yeterli olmadı ve 3 bine yakın kişi veba hastalığından hayatını kaybetti.
Nişancı Halet Efendi’nin girişimi üzerine İkinci Mahmud tarafından 1821’de uygulanan bu yasak ile israfın önüne geçmek istendi. Devlet erkanının yalı ve konaklarda düzenlenen eğlencelerindeki aşırı yiyecek israfı göze batınca, bu politikayı tüm evler için de uygulamaya karar verdiler.