Osteoporoz hakkında merak edilenleri Anadolu Sağlık Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı’ya sorduk.
Osteoporoz nedir?
Osteoporoz, vücudumuzdeki kemiklerin sertliklerinin azalıp, kalitelerinin bozulması sonucunda daha zayıf ve kırılabilir hale gelmeleri ile ortaya çıkan ve tüm iskeletimizi etkileyen sistemik bir hastalıktır. Osteoporoz, ortalama yaşam süresinin uzaması ve yaşlı nüfusun artmasıyla, günümüzde en sık görülen hastalıklardan biri haline geldi. Yapılan çalışmalar; 50 yaş üzerindeki her 3 kadından 1inin ve her 5 erkekten 1
inin, hayatının bir döneminde kırık yaşayacağını gösterirken, uzmanlar en iyi tedavinin korunma olduğunun altını çiziyor.
Sadece kadınlarda mı görülür?
Osteoporoz, daha çok kadınların maruz kaldığı bir hastalık olarak bilinse de, erkekleri de etkileyen önemli bir sağlık problemi. Osteoporozun bilinen en önemli risk faktörü ise yaşlanma. İçinde bulunduğumuz yüzyılda hastalıkların tanı ve tedavisinde yaşanan olumlu gelişmeler, insanların ortalama yaşam sürelerini uzatsa da, yaşla birlikte artan pek çok hastalık gibi osteoporozu da sağlık gündeminin ilk sıralarına oturtuyor. Çünkü, tüm dünyada yaşlı nüfusun artmasıyla birlikte osteoporoz ve osteoporoza bağlı kırıkların görülme sıklığında da önemli bir artış yaşanıyor. Günümüzde, kalça kırıklarından ölüm, kalp ve kanser hastalıklarına bağlı ölümlerden sonra üçüncü sırayı alıyor.
Osteoporozda kemik kaybı hangi yaşlarda başlıyor?
Kemikler aslında yapım ve yıkım faaliyetleriyle sürekli yenilenen canlı dokular. Bu yapım ve yıkım süreci, kadınlarda 30 yaşına kadar dengeli bir şekilde devam ederken, bu yaştan itibaren denge, yıkımın lehine değişiyor. Doruk kemik kütlesinin oluştuğu 30 yaşından sonra kadınlarda, yıllık yüzde 0.5`lik bir oranda geri dönüşümsüz kemik kaybı başlıyor. Bu kayıp, özellikle menopozdan itibaren daha da hızlanıyor ve kaybedilen kemik dokusu miktarı, kadının ileride kemik kırığıyla karşılaşıp karşılaşmayacağını belirleyen en önemli etkenlerden birini oluşturuyor.
Osteoporoz daha çok hangi organları etkiliyor?
Osteoporoz en fazla, vücudun yükünü taşıyan omurları etkiliyor. Tüm osteoporoz olgularının yüzde 47si omurlarda, yüzde 20
si kalçada, yüzde 13ü bileklerde ve yüzde 20
si diğer kemiklerde görülüyor. Omurlardaki çökme kırıklarına bağlı olarak, özellikle ileri yaşlarda boyda kısalma oluşabiliyor. Başta kalçada olmak üzere diğer kemiklerde de, hafif düşmeler sonucunda veya kendiliğinden, ölümcül olabilen kırıklar oluşuyor.
Osteoporoz ne gibi sonuçlara yol açabiliyor?
Osteoporozun en önemli sonucu kırık ve buna bağlı olarak gelişen sakatlıklardır. Özellikle 50 yaşın üzerinde kalça, omur ve el bileği kırılma riski, kadınlarda yüzde 40, erkeklerde ise yüzde 13 olarak kabul ediliyor. Bu istatistiksel veriler, her 50 yaşın üzerindeki 10 hastadan 4 tanesinin kalça, omur ya da el bileği kırığı ile karşılaşma riskine sahip olduğunu ortaya koyuyor. Kırığın maliyetlerini ve sosyal yönünü ortaya koyduğunuzda ise ortaya büyük problemler çıkıyor. Bugün ABDde yılda 1.5 milyon kırık meydana geliyor. Bunun 300 binini kalça, 700 binini omur, 250 binini el bileği, 300 binini ise diğer kırıklar oluşturuyor. Kalça kırığına maruz kalan hastaların yüzde 20
si, ne yazık ki ilk 1 yıl içerisinde kaybedilirken, yüzde 30dan fazlası sakat kalıyor. 1990
lı yılların başında 1.7 milyon olan kalça kırığı sayısının, 2050 yılında 6.5 milyona çıkacağı zannediliyor.
Osteoporoz’un risk faktörleri neler?
Risk faktörleri, majör ve minör olmak üzere iki başlık altında toplanıyor. Majör risk faktörleri arasında en çok düşük kemik yoğunluğu görülüyor. Bu nedenle menopoz yaşı olarak kabul edilen 45-50 yaşlarında mutlaka bir kez kemik yoğunluğu ölçümü yaptırılması gerekiyor.
Risk faktörleri değerlendirildikten sonra bu ölçümlerin ne sıklıkta tekrarlanacağının hekim tarafından belirlenmesi gerekiyor. Genellikle bizim tercihimiz 1 yıldır. Ama 2 yılda bir tekrarlamak da oldukça yaygın. Aslında ilk yıl ve daha sonraki yıllarda elde edilen sonuçlar kaç yılda bir tekrarlanması gerektiğini ortaya koyuyor.
Bir diğer risk faktörü de yaş. Kemik yoğunluğu aynı olan biri 50, diğeri 80 yaşındaki iki hastanın kırığa maruz kalma riski birbirinden çok farklıdır. Çünkü yaşla birlikte kemik kalitesi de bozulur. Kalitenin bozulması, yoğunluk ne olursa olsun kırık riskini artırmaktadır. Geçmişteki bilgilerimizin aksine, kırık riskini değerlendirirken artık sadece kemik yoğunluğuna değil, kemiğin mikromimari yapısı ve kalitesine de bakıyoruz.
Daha önce geçirilmiş olan kırıklar, kırık riskini artırır. Eğer hastanın geçmişinde bir omur kırığı varsa, 1 yıl içinde yeni bir omur kırığı oluşma riskinin 5 kat, kalça kırığı riskinin ise 3 yıl içinde 2 kat arttığını söylemek mümkün. Anne, kız kardeş ya da teyzelerde geçirilmiş bir kırık hikayesi varsa, yeni bir kırık geçirme riski 1 yıl içinde 1.5 ile 2 kat arasında artıyor.
Minör risk faktörleri neler?
Osteoporozun minör risk faktörlerinin başında ise cinsiyet yer alıyor. Çünkü her 5 kırıktan 4`ü kadınlarda görülüyor. Beyazların kırık riski ise Afrikalı kadınlara oranla çok daha yüksek. Günümüzde genetik özelliklerin de kemik yapısını yüzde 70 ile 80 oranında etkilediği düşünülüyor. Aşırı alkol ve kafein tüketimi, kortikosteroid adı verilen ilaç grubunun ve tiroid tedavisinde kullanılan ilaçların uzun süreli kullanımı da osteoporoz riskini artıran nedenlerden. Östrojen hormonunun eksikliği de osteoporozun gelişimini tetikliyor.
Erken menopoz ya da cerrahi girişim sonucu meydana gelen menopoz, kemiğin yapım ve yapım dengesini yapım aleyhine bozuyor. Bu nedenle 38 yaş ve öncesinde herhangi bir nedenle menopoza girmiş olan kadınların, osteoporoz açısından yakından incelenmesi gerekiyor. Ayrıca tiroid bezi, ağır karaciğer ve böbrek hastalıkları, bazı romatizmal hastalıklar yine minör faktörler arasında yer alıyor.
Osteoporoz hangi belirtilerle ortaya çıkıyor?
Osteoporozun en önemli belirtisi kırıklardır. Halk arasında osteoporozla ilgili yanlış bilinen şey, osteporozun ağrıya neden olabileceğidir. Kırık olmadığı sürece osteporoza bağlı ağrı oldukça nadir görülür. Omurga üzerinde ortaya çıkan kırık sonucu; boy kısalır, duruş bozukluğu ve kamburluk ortaya çıkar. Kamburlaşma sonucunda kemikler, karın boşluğu ve göğse baskı yapar. Buradaki organlar olumsuz etkilenirken hastanın vücut imajı bozulur. Bu da psikolojik sorunların ortaya çıkmasına, osteoporoz hastasının toplumdan uzaklaşmasına neden olur.
Hastalığın tanısı nasıl konuluyor?
Osteoporozun tanısındaki ve tedavinin takibindeki altın standardın, kemik mineral yoğunluğu ölçümü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Akı, "Bunun yanı sıra kırık olup olmadığını anlamak için hastaların sırt ve bel filmlerini rutin olarak istiyoruz. Ayrıca osteoporoza neden olabilecek diğer hastalıkların varlığını sorgulamak açısından kan ve idrar tahlilleri yaptırıyoruz" diyor.
Osteoporoz nasıl tedavi ediliyor?
Osteoporozun tedavisinde geçmiş yıllarda akıllara ilk olarak hormon tedavisi gelirdi. Ancak son yıllarda bu tedavi yöntemini pek önermiyoruz. Hormon tedavisinin sadece terleme, ateş basması, uykusuzluk, sinirlilik gibi menopozun diğer etkilerinin yoğun olarak yaşandığı zaman kullanılması gerekiyor. Onun dışında sadece osteporoz tedavisinde hormonun yeri yok. Osteoporoz tedavisinde amaç; kırıkların önlenmesi, kemik mineral yoğunluğunun korunması ve hatta arttırılması, kırığa ve duruş bozukluğuna bağlı şikayetlerle mücadele ve günlük aktivitelerin maksimuma çıkarılarak yaşam kalitesinin artırılması olmalı. Onun yerine bifosfonatlar, stronsiyum gibi elementler, selektif östrojen reseptör modülatörleri yani SERM`ler, kalsitonin, parathormon, bitkisel kaynaklı östrojen ihtiva eden ilaçlar tercih ediliyor. Tedavide mutlaka kemiğin yapı taşı olan kalsiyumun ve kalsiyumun emilimini artırmak için D vitamininin yer alması gerekli.
KEMİK SAĞLIĞI ANNE KARNINDA BAŞLIYOR
Osteoporozdan korunma anne rahminde başlıyor. Bebeğin anne karnındaki beslenmesi kemik sağlığını yakından etkiliyor. Korunma, doruk kemik kütlesini maksimuma çıkarmak anlamına geliyor.
Kemik kütlesi 30 yaş civarı maksimuma ulaşıyor. Dolayısıyla 30 yaşından önce kemik kültesi yoğunluğu ne kadar artırılırsa, kırık riski de o kadar azalıyor.
Doruk kemik kütlesini maksimuma çıkarmak için önemle üzerinde durulan konulardan biri egzersiz, diğeri de beslenmenin düzenlenmesi. Bu yüzden çocukların; basketbol, voleybol, ip atlamak, zıplamak ve dans etmek gibi kemik yoğunluğunu artırıcı fiziksel aktivite ve egzersizler yapmaya teşvik edilmesi gerekiyor. Ancak ileri yaşlarda bu sporları yapmak zor olduğu için sert adımlarla yapılan tempolu yürüyüşler tavsiye ediliyor.
Beslenmenin en önemli iki noktasını kalsiyum ve D vitamini alımı oluşturuyor. İleri yaşlarda bir kişinin günlük kalsiyum ihtiyacı 1500 mg. Bunun tamamını besinlerle almak mümkün olmadığı için mutlaka ilaçlarla desteklenmesi gerekiyor. D vitaminin en önemli kaynağı ise güneş. Ayrıca balık ve balık ürünleri de önemli bir D vitamini kaynağı.