Erkeklere göre daha yüksek seviyelerde östrojen hormonunun üretildiği kadınlarda üretim yumurtalıklarda gerçekleşir ve yumurtalıkları etkileyen herhangi bir faktör östrojen seviyelerinde eksikliğe neden olabilir.
Bir tür yağ olan kolesterol, vücuttaki tüm hormonların belkemiğini oluşturur. Vücut yağı yüzde 22'nin altında olduğunda veya yumurtalıkların olgunlaşması için hipotalamus ve hipofizi tetikleyecek seviyeye ulaşmadığında, yumurtalıklar hormon salgılamaya başlamaz veya aniden östrojen üretimini durdurur. Özellikle gençken yapılan uzun süreli ve kısıtlayıcı diyetler, yağ alımının azaltılması östrojen üretiminin durmasına sebep olur. Vücudun iyi beslenmesi, hormonların da en iyi şekilde çalışmasını sağlar. Ayrıca yaş ilerledikçe yumurta sayısında da azalma olduğundan östrojen miktarı da azalır. Bu azalma tipik olarak 30'lu yaşların ortalarında başlar ve 40'lı yaşların sonlarında menopozdan hemen önce biraz daha hızlanır.
Yumurtalıkların normal gelişimini engelleyen ve Turner sendromu olarak bilinen genetik rahatsızlık, menstrüasyonun gecikmesine neden olacak şekilde düşük östrojen seviyelerine yol açabilir. Turner sendromunda, değiştirilmiş genler iç ve dış cinsel özellikleri belirler. Bu sendrom dışında doğuştan gelen bazı farklı durumlar da östrojen seviyesinin düşük olmasına sebep olabilir.
Hamilelik de östrojen hormonunun düşmesine neden olabilir. Bir anne doğum yaptıktan sonra, adet döngüsü başlayana kadar progesteron ve östrojen seviyelerinde dalgalanmalar olur. (Bu durum aynı zamanda doğum sonrası depresyona da yol açabilir). Bu dönemde östrojen hormonunun eksikliği emzirme süresinin ve menstruasyon dönemin uzamasını sağlar.
Kullanılan bazı ilaçlar yumurtalıklara toksik etki yapabilir. Bilim insanları özellikle pelvik alandaki radyasyon ve kemoterapi uygulamalarının östrojen seviyesinin normalin altına düşmesine yol açabileceğine dikkat çekiyor. Bu tarz durumlarda, vücutta eksik olan östrojenin yerini alabilecek oral kontraseptif ilaçların kullanılması tavsiye edilir. Bunların dışında doğurganlığı artırmaya yönelik bazı ilaçlar da östrojen eksikliğine neden olabilir.
Östrojen seviyelerini etkileyebilecek bazı fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklar da vardır. Bunlar:
Ergenliğe ulaşmamış gençlerde ve menopoza yaklaşan kadınlarda östrojenin düşük olması muhtemeldir. Ancak yine de zaman zaman her kadında bu duruma rastlanabilir.
Östrojen hormonu düşük olan kadınlardaki ortak problem, vajinal yağlanma olmaması nedeniyle cinsel ilişkinin ağrılı olmasıdır çünkü östrojen seviyesinin çok düşük olması vajinal kuruluğu da beraberinde getirir.
Östrojen, adet döngüsünün düzenli bir şekilde işlemesini sağlayan ana hormonlardan biridir. Düşük östrojen seviyesi, adetlerin çok hafif geçmesine ya da bazı aylarda hiç adet görmemeye bile yol açabilir. Bunun nedeni şu şekilde açıklanabilir: Östrojen rahim astarının her ay belli bir miktarda kalınlaşmasını sağlar. Östrojen seviyesi düşük olduğunda ise rahim astarı tam bir periyodu tamamlamak için yeterince kalınlaşmaz ve adet dönemlerinde düzensizlikler yaşanır.
Östrojenin, adet döngüsünü düzenleyen en önemli hormon olması dolayısıyla ruh eksikliğinden ruh hali de etkilenir. Adet zamanı ve ondan önceki 1 hafta düşünüldüğünde bu durum daha iyi anlaşılabilir. Tüm bu değişiklikler ve duygusal salınımlar östrojen seviyesindeki ani artış ve düşüşlere bağlıdır.
Östrojenin beyindeki nörotransmitterler ve reseptörler üzerinde antidepresif etkileri vardır, bu da beyindeki östrojenin varlığıyla zenginleşen bir kimyasal olan serotonin tarafından desteklenir ve iyi hissetmenizi sağlayan duyguyu yaratır. Östrojen ayrıca, beyin içindeki norepinefrin aktivitesini de artırarak ruh halini dengeler ve iyileştirir. Düşük östrojen seviyesi vücutta zıtlık yaratır, bu da üzüntü, durgunluk ve depresyona neden olur.
Östrojen eksikliğinden etkilenen tek organ vajina değildir. Östrojen aynı zamanda vücudunuzun ne kadar gözyaşı ürettiği ile bağlantılıdır ve ciltteki doğal asitleri artırarak cildin nemini korumasına da yardımcı olur. Gözlerin ve cildin aşırı derecede kuru olması östrojen seviyesinin düşük olduğunun bir göstergesi olabilir.
Östrojen hormonu beynin düzgün çalışması için kritik öneme sahiptir. Nörotransmitterlerin beynin farklı bölümlerinin iletişim kurmasına izin verme görevini yerine getirmesine yardımcı olan bir stres hormonu olan kortizol seviyelerini düzenlemeye yardımcı olur. Vücutta yeterli miktarda östrojen bulunmuyorsa, kortizol kontrol edilemez, bu da nörotransmitterlerin işlerini yapamamalarına neden olur. Sonuç olarak geçici hafıza kaybı veya unutkanlık ortaya çıkar.
Bu semptomlar genellikle perimenopoz sırasında (menopoza yaklaşılan ama henüz girilmeyen aşama) görülür, fakat östrojen seviyesinin düşük olduğu zamanlarda da ortaya çıkabilir. Genelde 3-5 dakika süren terleme ve sıcak basması durumu gün boyunca (geceleri daha yoğun) birkaç defa tekrar edebilir.
Serotonin aynı zamanda uyku hormonu olan melatoninin üretimini sağlayan hormondur. Östrojen seviyesinin düşmesi serotoninin de düşmesi anlamına gelir. Bu da çeşitli uyku problemlerine yol açar. Aynı zamanda sürekli yorgun hissedilmesinin sebebi de bununla açıklanabilir.
Yukarıdaki belirtilerin yanı sıra;
Östrojen eksikliğinde erken tanı konulması daha fazla komplikasyonun ortaya çıkmasının önlenmesine yardımcı olabilir. Tanı için doktorunuz öncelikle hikayenizi ve ne gibi şikayetleriniz olduğunu dinleyecek ve daha sonra ise hormon seviyelerinizi ölçmek için muhtemelen kan testleri yaptırmanızı isteyecektir. Bazı durumlarda hastalardan, endokrin sistemini etkileyebilecek anormallikleri kontrol etmek için beyin taraması da istenebilir.
Östrojen hormonu eksikliği olan 25-50 yaş arası kadınlara genellikle yüksek dozda östrojen reçete edilir. Bu, kemik kaybı, kardiyovasküler hastalıklar ve diğer hormonal dengesizliklerin artma riskini azaltabilir. Östrojen tedavisi; oral yolla tablet kullanarak, topikal (harici) olarak, vajinal yoldan ya da enjeksiyonla uygulanabilir. Bazı durumlarda, östrojen düzeyiniz normale döndükten sonra bile tedavinin devam etmesi gerekebilir. Uzun süreli östrojen tedavisi öncelikle menopoza yaklaşan ya da histerektomi (rahim alınması ameliyatı) geçiren kadınlar için önerilmektedir. Diğer tüm durumlarda, östrojen tedavisine sadece bir ila iki yıl süreyle devam edilmesi önerilir. Bunun nedeni ise östrojen tedavisinin kanser riskini artırma ihtimalinin bulunmasıdır.
Östrojen tedavisi aynı zamanda hamilelik ve emzirme döneminde yaşanan saç kaybı problemlerinin de önüne geçer. Ciltte oluşan yaşlanma belirtilerini azaltır ve daha genç bir görünüm kazanılmasına yardımcı olur.
HRT tedavisi, vücudun doğal hormon seviyelerini artırmak için uygulanır. Menopoz dönemine yaklaşıyorsanız doktorunuz size HRT'yi önerebilir. Menopoz, östrojen ve progesteron seviyelerinizin önemli ölçüde azalmasına neden olur. HRT de bu seviyeleri normale döndürmeye yardımcı olacaktır. Bu tedavi, topikal olarak (krem, jel vb.), ağız yoluyla alınan tabletlerle veya deri altına yapılan enjeksiyonla uygulanabilir. Hormon replasman tedavisi uygulanan kadınlarda menopoz sonrası kemik erimesine yakalanma riskinin azaldığı da kanıtlanmıştır. Ancak HRT bütün kadınlara uygulanamaz. Örneğin; inme, kalp krizi veya yüksek tansiyon öyküsü olan kadınlar için uygun olmayabilir. Ayrıca tedavinin, kan pıhtılaşması, felç ve meme kanseri riskini artırdığı da bilinmektedir.
Bunların yanı sıra hormon replasman tedavisi transseksüel bireylerin memelerinin büyümesini sağlamak ve vücut tüylerinin uzamasını durdurmak için de uygulanan bir tedavi yöntemidir.
Östrojen eksikliği tedavisinde, östrojen içeren oral kontraseptiflere de (doğum kontrol hapları) sık sık başvurulur. Çoğu kombine oral kontraseptif 20 ila 50 mcg arasında östrojen (20 ila 30 yıl önce kullanılanlara göre çok daha düşük bir doz) içerir. Bu ilaçlar;
Endokrin sisteminizin yeterli düzeyde östrojen üretmek için sağlıklı bir vücuda ihtiyacı vardır. Östrojenin vücuttaki etkilerini taklit eden tofu, soya fasulyesi gibi soya ürünlerini ve fitoöstrojen içeren gıdaları sık sık tüketmeye özen gösterin. Fitoöstrojen içeren diğer yiyecekler arasında bezelye, lima fasulyesi, kızılcık, kayısı ve kuru erik, brokoli, karnabahar, keten tohumu ve kepekli tahıllar bulunur. Taze yiyecekler işlenmiş gıdalardan çok daha yararlıdır ve yüksek miktarda şeker tüketmekten kaçınmak da östrojen seviyesinin dengede kalmasına yardımcı olur.
Diyetinize östrojen açısından zengin besinler eklerken, vücudunuzdaki östrojen seviyesini azaltma eğilimi gösteren yiyecek ve içecek tüketimini azaltmayı da düşünebilirsiniz. Örneğin gluten intoleransı, östrojen eksikliği ve buna eşlik eden kısırlık ve amenore ile ilişkilendirilmiştir. Bu sorunun önüne geçmek için beslenme programınızdan gluteni çıkarabilir, bunun yerine kahverengi pirinç veya kinoa gibi alternatifleri ekleyebilirsiniz.
Östrojen eksikliği bitkisel tedavi yöntemlerinden en bilineni oğulotu kürüdür. Bu kürün hazırlanışı ise şöyledir:
Bu kürü günde 3 defa sabah, öğlen ve akşam yatmadan önce aç karnınıza içmelisiniz. Kürü 1 ay boyunca bu şekilde uyguladıktan sonra günde 2 bardağa düşürerek 1 ay daha küre devam etmelisiniz. Oğulotu bitkisini aktarlardan satın alabilirsiniz. Oğulotu haricinde siyah ve yeşil çay da fitoöstrojen içerir ve vücudunuzdaki östrojen seviyesini artırmanıza yardımcı olur.
Ancak bitkisel bir tedavi uygulamadan önce doktorunuza danışmanızda yarar var. Eğer antidepresan veya doğum kontrol ilaçları kullanıyorsanız ya da Parkinson rahatsızlığı için tedavi görüyorsanız bitkisel tedaviler, kullandığınız ilaçlarla etkileşime geçebilir.
Kahve sevenler için güzel bir haber. Çalışmalar, günde 200 mg'dan fazla kafein alan kadınların, hiç kafein tüketmeyen kadınlara göre daha yüksek östrojen seviyelerine sahip olduklarını göstermiştir. Ancak günde 400 mg'dan fazla kafein tüketmemeye dikkat etmelisiniz. Ayrıca hamileyseniz veya emzirme dönemindeyseniz kafein alımınızı artırmadan önce mutlaka doktorunuza danışmalısınız.
Tütün endokrin sistem üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir. Bu şekilde dolaylı olarak vücudun östrojen üretme kabiliyetini engellediği bilinmektedir.
Magnezyum, FSH (foliküler uyarıcı hormon), LH (luteinize edici hormon) ve TSH (tiroid uyarıcı hormon) salgılayan hipofiz bezini etkiler. Bu hormonlar, östrojen ve progesteron üretimini düzenler. Meme kanseri hastaları üzerinde yapılan araştırmalar, magnezyumun aynı zamanda östrojen eksikliğinin tüm yaygın semptomlarını, (sıcak basması, yorgunluk ve stres) azaltmaya yardımcı olduğunu göstermiştir. Bunun için magnezyum takviyesi alabilir veya kabak çekirdeği, ıspanak, pazı yaprağı, soya fasulyesi, susam, kinoa, siyah fasulye, kaju fıstığı ve ayçiçeği çekirdeği gibi magnezyum açısından zengin gıdaları beslenme düzeninize ekleyebilirsiniz.
Düzenli olarak egzersiz yapmak (günde 30 dakika) kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve obeziteye karşı sizi korurken östrojen seviyenizin de artmasına yardımcı olur. Ancak çok fazla yapılan egzersiz sonucu vücuttaki yağ oranının normalin altına düşmesi, östrojen seviyenizin düşmesine sebep olacağından bilinçli bir program izlemelisiniz.
E vitamini, sperm ve yumurta DNA bütünlüğünü korumaya yardımcı olan önemli bir antioksidandır. John Hopkins Üniversitesi'nde yapılan bir çalışma, E vitamininin (10 hafta boyunca günde 800 IU dozunda) progesteron-östrojen oranını düzelttiğini, libidoyu artırdığını ve adet döngüsünü normalleştirdiğini ortaya koymuştur. E vitaminin etkisini görmeye başlamak için ise en az 4 hafta boyunca kullanmanız gerekir. Bu vitamini kapsül olarak kullanabileceğiniz gibi gıdalardan da elde edebilirsiniz. Ayçiçeği tohumu, badem, ıspanak, pazı yaprağı, avokado, fıstık, şalgam yeşillikleri, kuşkonmaz, pancar ve hardal E vitamini bakımından zengindir.