Altınbaş Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü Öğr. Gör. Buket Koçyiğit Ocak, Türkiye’de özel eğitime gereksinim duyan 10 milyona yakın kişi bulunduğu söyledi. Özel gereksinimli çocukların yüzde 3-4 kadarının devletin sağladığı özel eğitim imkanından yararlanabildiğini anlatan Ocak, “2001 yılında 53 bin özel gereksinimli çocuğa özel eğitim verilirken 2017-2018 öğretim yılında toplam 353 bin çocuk ve ailesine özel eğitim hizmeti sunuldu. Özel gereksinimli çocuklar hak ettikleri devlet destekli özel eğitimi alabilmeli” dedi.
1997’de çıkarılan 573 Sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin Türkiye’deki tüm özel gereksinimli çocuklara ücretsiz özel eğitim hakkı tanıdığını ifade eden Ocak, “Bu haktan yararlanmak için gerekli şartları taşımak gerekiyor. Öncelikle ilgili kişiye özel gereksinimli tanısı koyulması şart” dedi.
ANNE BABALAR VE EĞİTİMCİLER ÖNEMLİ
Aile ve eğitimcilerin bilinç seviyesi çocuğa erken tanı koyulma ile erken eğitim şansını arttırdığını anlatan Öğr. Gör. Ocak, “Anne-babalar çocuklarıyla ilgili farklılıklar ya da uyumsuzluklar konusunda sürekli gözlemci olmalı ve bunları eğitimcilerle paylaşmalılar. Aynı şekilde çocuklarla kayda değer bir zaman geçiren eğitimcilerin de gözlemlerini aileye aktarmaları ve aileyi doğru yönlendirmeleri gerekir. Bu noktada sınıf öğretmeni ya da ailenin, çocukla ilgili şüphelerini okulun rehberlik birimiyle paylaşması yerinde olacaktır. Okulun rehberlik birimi de gerekli randevuları alarak ya da alması için yardım ederek aileyi ilk değerlendirme için okulun bağlı bulunduğu il-ilçe Rehberlik ve Araştırma Merkezleri’ne (RAM) yönlendirmeli. Değerlendirmeler sonucunda RAM’dan çıkacak karara bağlı olarak çocuk ve aile özel eğitimden ücretsiz olarak faydalanabilir” dedi.
AİLELER EN ÇOK NELERE DİKKAT ETMELİ?
Özel gereksinimli çocuklara dair ipuçlarına ilişkin farkındalığın önemine vurgu yapan Öğr. Gör. Ocak, “Örneğin otizmin en dikkat çekici belirtileri arasında göz temasından kaçınma, sarılmaktan rahatsızlık duyma yer alırken dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu (DEHB) için aşırı hareketlilik, unutkanlık ve/veya saldırganlık gibi belirtilerle sık karşılaşılır.” dedi.
Ailelerin çocuklarının farklılığına dair en detaylı bilgiyi RAM’dan ya da uzmanlardan alabileceklerini anlatan Ocak, “Bunun yanı sıra bakanlıkların ve belediyelerin düzenlediği her türlü seminerden de konuyla ilgili kapsamlı bilgi edinmeleri mümkün. Ancak bilginin türü ve içeriği ne olursa olsun ailelere aşılanması gereken düşünceler, ‘yalnız olmadıkları’ ve ‘eğitimin çocukları için en önemli ilaç’ olduğudur” diye konuştu.
“ÇOCUK ÇOCUKTUR, ONLARI AYIRAN BİZİZ”
Özel gereksinimli çocuklar için ‘Onlar zaten hayatın içinde’ yorumunda bulunan Öğr. Gör. Ocak şöyle devam etti:
“Özel gereksinimli bireyleri izole olmaya iten en önemli sebep önyargılarımız. Yani bu çocuklar, hayatın içinde olmakla hayata karışmak ayrımında, farkında olmadan ve istemeden normal gelişen çocuklara öğrettiğimiz önyargıların kurbanı oluyorlar. Gelişim dönemlerinin erken aşamalarında, gözlüklü, sarışın, renkli gözlü, engelli olmaksızın tüm çocuklar bir diğerini yalnızca çocuk olarak algılamaya yatkındır. Öğrenmeler ise çocuğu farklı olmak kötüdür gibi kabullere itebilir.”
“AİLELER DIŞARIYA KARŞI KALKAN DEĞİL KÖPRÜ OLMALI”
Öğr. Gör. Ocak, engelli ve özel gereksinimli gibi tanımlamaların çocukları ayrıştırmak için değil, onlara çeşitli haklar ve eğitimlerin sağlanabilmesi için kullanılması gerektiğini kaydetti. Özel gereksinimli çocukların yakınları başta olmak üzere, herkesin mutlaka bu perspektife sahip olması gerektiğini kaydeden Ocak, “Devlet özel gereksinimli çocukların ayrımcılığa maruz kalmasını önlemek ve eğitim-sosyal hayattan maksimum yararlanabilmeleri için kaynaştırma eğitimini destekliyor. Özel gereksinimli çocuğa sahip aileler de çocukları için dış dünyaya karşı bir kalkan görevi görmektense onları hayata kaynaştırmayı amaçlayan bir köprü olmaya çalışmalılar” dedi.
ÖZEL ÇOCUKLAR İÇİN DEVLET DESTEKLİ PROJELER
Devletin hemen hemen her yıl özel gereksinimli çocuklarla ilgili en az bir proje hayata geçirdiğini belirten Öğr. Gör. Ocak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Örneğin şu anda Dokunsal Materyal Atölyesi, görme yetersizliği olan bireyler için kamusal alanların düzenlenmesi ve öğrencilerin mevcut eğitim sistemine entegrasyonu konusundaki sorunlara ve bunların çözümlerine odaklanıyor. Özel eğitimde teknolojik materyal kullanımı da giderek yaygınlaşıyor. Telefon ya da tabletlerde rahatça kullanılabilecek uygulamalar da ön plana çıkıyor. Aileler önerilen süre kısıtlamalarına ve uygulamaların kalitesine dikkat ederek, eğitim odaklı bu uygulamalardan faydalanabilir. Halen geliştirilmekte olan özel eğitim platformları ve uygulamaları öğrencilerin boş zamanlarının değerlendirilmesi için de iyi bir tercih olabilir.”
“TÜRKİYE ADIM ADIM İLERLEDİ”
Türkiye’nin son 20 yılda özel eğitim konusunda adım adım ilerlediğini belirten Öğr. Gör. Ocak, “6-7 yıl önce eksikliğinin farkına bile varmayacağımız düzenlemelerin yokluğu şu an bizi rahatsız edebiliyor. Özel eğitimin ulaşılabilirliği arttıkça toplumdaki ‘engelli bakıma muhtaçtır, eğitilemez’ ön kabulü de terk ediliyor, aramıza koyduğumuz sınırlar bulanıklaşıyor. Bence eğitimin toplumda yarattığı bu domino etkisi, bundan 10 yıl sonra bizi özel eğitim konusunda en ileri ülkeler seviyesine getirebilecek bir güç” diye konuştu. (DHA)