Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, “Bence İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi dışarıdan önemsendiği kadar çok büyük bir madde değil. Olması gereken bir madde. Ama kelimeleri düzeltilebilir, bunun kullanılış tarzı düzeltilebilir, gerekçe olarak gösterilmemesi halkımıza, silahlı kuvvetlerimize, idarecilerimize öğretilebilir.” dedi.
Özkök, konuşmasında, döneme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özkök, muhtıraları analiz ederken askerliğin bazı özelliklerine de değindi. Askerliğin gelenekleri çok kuvvetli bir meslek olduğunu kaydeden Özkök, meslekte kayıtsız şartsız itaatin ön planda olduğunu dile getirdi.
Halkın siyasete ve siyasetçiye karşı güvensizlik hissettiği durumlarda ordudan bir şey beklemeye başladığını aktaran Özkök, “Halkının böyle bir beklenti içinde olduğunu sezinlemek askerlerin omzuna büyük yük bindiriyor.” ifadesini kullandı. Darbelerin sağlıksız bir demokrasinin semptomları olduğunu söyleyen Özkök, “Demokratikleşme geliştikçe, askeri müdahale ihtimalleri azalacaktır. Hastalık ortadan kalkarsa semptomlar da ortadan kalkacaktır.” diye konuştu. Özkök, istenirse ordunun sürdürülebilir demokrasinin güvencesi haline getirilebileceğini de aktardı.
Gladyo tipi bir yapılanmanın Türkiye’de olmadığını kaydeden Özkök, “Türkiye’de gladyo tipi bir şey olmadı. Türkiye’de Özel Harp Dairesi vardır. Soğuk savaş döneminin bir gerekliliği ve ürünüdür.” ifadelerini kullandı. Özkök, bu yapılanmanın gizli bir tarafı olmadığını ve darbe planlarıyla bir ilişkisini hissetmediğini söyledi.
Dünyadan silahlı kuvvetlerin yapılanması ile ilgili örnekler veren Özkök, “Ordu üzerinde sivil kontrol bütün ülkelerde değişmez bir prensiptir ve doğrudur. Asker başıboş bırakılmaz. Hiçbir zaman bırakılmamıştır. Bizde de bırakılmaz. Öyle bir hava esiyor, sanki ordu kendi kendine bir şey yapıyor gibi. Bu kesinlikle böyle değil. Ordu sivil iradeye çok saygı duymuştur.” şeklinde konuştu.
Özkök, darbelerin sebep sonuç ilişkisi olduğunu ve bu ilişkinin o zamanki konjonktüre göre değiştiğini söyledi. Darbe geleneğinin ordu içinde kökleşmiş bir hastalık olduğunu düşünmediğini dile getiren Özkök, “Ama keşke hiçbiri olmasaydı, ihtiyaç olmasaydı.” ifadesini kullandı.
Herkesin kendi görevini yapması gerektiğini aktaran Özkök, “Siyasetçilerin de bazen bizden yardım ister gibi bir davranış içine girdikleri olmuştur.” tespitinde bulundu.
Darbelerde, ‘dış güçlerin parmağı olabileceğini’ aktaran Özkök, “Olmaz diyemem. Gördüm mü? Gördüm de diyemem.” diye konuştu. Darbelerin hiçbirinin iyi olmadığını kaydeden Özkök, “Herkesin kendi işini yaptığı bir Türkiye özlemimi her zaman belirttim. Öncesi en sıkıntılı olan darbe, 12 Eylül’dür.” şeklinde konuştu.
Askerin sivil kontrolünün evrensel bir doğru olduğunu dile getiren Özkök, “Silahı taşıyan ile kullanma yetkisini aynı kişiye vermek istememişler. Bizde de verilmemiş. Aşağıda tezkere var, hükümet karar vermeden dış tehdide karşı silahlı kuvvetler harekete geçemiyor.” değerlendirmesini yaptı.
Bir soru üzerine İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesine dikkat çeken Özkök, o madde olmazsa silahlı kuvvetlerin yurt içinde kullanılamayacağını söyledi.
Özkök şunları dile getirdi: “İl İdaresi Kanunu'nda vali talep etmeden silahlı kuvvetler müdahale edemiyor. Ama sonradan tam hatırlayamıyorum, ilave ile biraz şey yapılmış, ani durum gelişirse ani müdahale yapılsın yapılmasın… Bu sefer silahlı kuvvetler hemen reaksiyon göstermiyor diyor. Reaksiyon gösterilemezse de uygunsuz oluyor. O madde İl İdaresi Kanunu'nda düzenlenmiş. Silahlı kuvvetlerin iç tehdide karşı kullanılması. Önce polis, sonra jandarma, onların yapamayacağını düşünürse vali garnizon komutanını çağırıyor. Dolayısı ile 35. madde dışarıdan bence önemsendiği kadar çok büyük bir madde değil. Olması gereken bir madde. Ama kelimeleri düzeltilebilir, bunun kullanılış tarzı düzeltilebilir, gerekçe olarak gösterilmemesi halkımıza, silahlı kuvvetlerimize, idarecilerimize öğretilebilir.”
Askerlerin eğitim sistemi ile ilgili bir değişiklik yapılıp yapılamayacağı hususunda ise Özkök, “En doğru şey örnek olmaktır. Biz doğru davranırsak onlar bizim gibi olurlar. İyi örnek olmak bir yöntemdir. Öğretim de bunu desteklenmeli. Ama insanların entelektüel seviyesi arttı.” dedi.
(CİHAN)