TDK sözlüğüne bakarsanız, 'paparazzi'nin kelime manası, olay fotocusu demekmiş. Ortada 'olay' olup olmadığı tartışmalı, zaten paparazzi mesleğini icra edenlerin varlık sebebi de bu ortadaki olayda kilitleniyor. Kimine göre Süreyya Yalçın'a babasının doğum günü hediyesi olarak aldığı aslanın varlığı ya da Sibel Can'ın tangalı fotoğrafı 'olay' değil. "Yine de..." deyip uzun bir parantez açalım; Federico Fellini'nin Tatlı Hayat filminde bütün gazetecilerin günahlarını yüklediği Paparazzo karakteri, Prenses Diana, Tarkan'ın basın açıklamalı boşanma davası, "Maraba Televole!", "Biz yalnızca arkadaşız," sözleri, Bodrum'un geceleri, Reina'nın partileri, işletmeciler, yeni yetme mankenler, gedikli sosyete ve de elde kamera 'olay'ların arkasında koşan gazetecilerin hepsi, 'paparazzi' sözcüğü içinde rol alıyor. Biz de herkesin tatil beldesi dediği ve aynı zamanda olayların geçtiği mekânlarda kameraların arkasındakileri ziyaret edip, neler yaptıklarını yakından gözlemledik.
HEPİMİZ RÖNTGENCİYİZ ASLINDA!... Sabah gazetesinden Öner Öngün için, 'işi gizli çekmek' esas. Bir iş, eğer gizli çekilmişse değerli oluyormuş. Akşam'dan Ömer Karahan'ı paparazzi diye aşağılayan kadın, ardından ona "Sibel Can Bodrum'da mı?" diye sormuş. Takvim'den Halil Çilingir, iş dışında dahi otobüslere bakmazmış, çünkü onların asıl malzemesi, özel arabalarda yer alıyormuş. atv'den Hilmi Elitaş'a göre, Hasan Doğan'ın son anlarını çekerken normal gazeteci olup da manken çekince paparazzi olarak aşağılanmanın mantığı yok. Reha Muhtar'a silahlı saldırıyı çeken Kanal 1'den Uğur Kalebaş'a göre Türkbükü'ne gelenlerin hepsi zaten görünmek istiyor. Yukarıda yazılanlar aslında bütün gazetecilerin ortak görüşü, yalnızca söz sırası kendilerine düştüğünde, bir türlü anlaşılamamanın verdiği sıkıntıyla dilleri çözülüyor, o kadar. Onlar herkesin tatil sezonunu açtığı sıralarda başka bir sezonu açıp haber peşinde koşuyorlar. Kendilerine magazinci diyorlar çünkü gerçek paparazzilik hem teknik hem de maddi manada ABD'de oluyormuş. Tabii bir de haber malzemesinin yetersizliği, gazetelerin en çok dikkat çeken sayfalarına imza atmalarına rağmen ciddiye alınmamak gibi sıkıntıları da var. Mesela 'Haberde magazinleşme' adlı bir yüksek lisans tezi hazırlayan Ömer'e, ailesi dahi gazetecilik yapmadığını söylüyormuş. Aslında deniz, kum, güneş, bir de herkesin gıptayla izlediği ünlüleri yakından tanımak gibi 'lüksleri' olduğu söylenen magazinciler, tam manasıyla gazeteci. Mesela Öner'in geçen yıllarda bir kare fotoğraf çekmek için girdiği çalı çırpının izi hâlâ vücudunda, yine Seda Sayan'ın mayolu fotoğrafını çekmek için iki gün bekleyen Güneş gazetesinden Tarkan Abdullahoğlu'nun yaptığı gazetecilik, çünkü onlara göre kimse kendine konduramasa da herkes röntgenci, herkes ünlülerin hayatını merak ediyor.
GÖRÜNMEK YA DA GÖRÜNMEMEK İstanbul, Bodrum, hatta Türkbükü Koyu magazin gazetecilerinin merkezi. Bunun nedeni çok açık; görünmek, haber olmak isteyen Türkbükü'ne geliyor. Haber olmak istemeyen ise başka koylara çekiliyor, tabii yine takip edildiklerini de biliyorlar. Gazetecilere hatta yılların işletmecisi Emre Ergani'ye göre magazin basını ile magazin basınına malzeme olanlar arasında söze dökülmemiş bir anlaşma var ve bu anlaşmayı kimse bozmak istemiyor. Yeni manken, albüm çıkaran şarkıcı nasıl haber olacağını bilir, gazeteci ise onu nasıl değerlendireceğini... Ve deyim yerindeyse çark böylece döner. Bodrum'da, anlayabildiğimiz kadarıyla paparazzilerin dünyası, Shakespeare'in ruhuna rahmet; görünmek ya da görünmemek