HABER

"Para bitince, siyaset yatağa düştü"

Ekonomistler Platformu "Olası Bir Erken Seçimin Türkiye Ekonomisine Etkileri" başlıklı raporunu yayınladı.

"Para bitince, siyaset  yatağa düştü"

Ekonomistler Platformu'nun 6 bin 276 üyesine danışarak hazırladığı, muhtemel bir erken seçimin ekonomi, sosyal hayat ve siyasi yaşama etkilerini konu alan raporunu açıkladı. Raporda erken seçimin Türkiye için faydalı olacağı sonucu çıktı.

Raporun giriş bölümünde Sosyal açıdan "patlamaya hazır", siyasi açıdan "yozlaşmanın ağına düşmüş", ekonomik açıdan "tükenmiş" bir Türkiye'nin bundan sonra yoluna, mevcut siyasi iktidarla devam etmesi mümkün olmadığı belirtildi.

Yapılması gerekenlerin sıralandığı raporda, yeni yüzlerin siyasete katılımını sağlamak, Avrupa Birliği hedefine emin adımlarla yürümek ve geçmiş doyumumuzu geleceğe yansıtmanın gereğine değinildi. Buna bağlı olarak, "Türkiye, seçim ve partiler kanununu bir an önce değiştirerek, yeni yüzlerin önderliğinde daha fazla zaman, emek, umut, hoşgörü, güven ve para kaybetmeden bir an önce seçime gitmelidir. Çoğunluğunu otuz yaş altı gençlerin oluşturduğu 65 milyon vatandaşımız bu denli kötü yönetilmeye layık olmamıştır ve olmamalıdır" denildi.

Raporun değerlendirme bölümünde, 40 yıllık sürece damgasını vuran kadroların tüm dar görüşlülük ve vizyonsuzluk özelliklerini Türkiye'ye bulaştırmış olmaları Türkiye açısından büyük bir talihsizlik olduğu dile getirildi.

Siyasi kadroların tüm direnişine karşın şu ana kadar yapılan reformların sıralandığı raporda, bunların Merkez Bankası'nı özerkleştirilerek siyasi iktidarların etkilerinden kurtarılması, Merkez Bankası'nın Hazine'ye kredi açmasının önüne geçilmesi, kamu bankalarının bilançolarının şeffaflaştırılarak yıllardır görev zararı adı altında biriken zararların silinmesi ve kamu bankalarının kamu harcamalarını finanse etmekten kurtarılması olarak göze çarptığı belirtildi.

"PARA BİTİNCE, SİYASET YATAĞA DÜŞTÜ"
Türkiye'nin eline geçirdiği 11 Eylül fırsatını çok iyi kullandığı dile getirilen raporda, " Türkiye, 11 Eylül sonrası konjoktürünün de etkisiyle jeopolitik ve stratejik önemini çok iyi ortaya koyarak, terörizm karşısında kayıtsız şartsız durmanın ödülünü, IMF'nin tüm kota sınırlamalarını delerek verdiği ek kaynak olarak almıştır. Türkiye aldığı ek kaynağın etkisiyle krizden çıkış için önemli bir şans yakalamıştı. Mevsimsel etkilerin de birleşimiyle kriz etkisini kaybetmeye başlamış ve düşük büyüme beklentileriyle beraber faiz ve kurlar gevşeyerek tansiyon düşmeye başlamıştı. Ama Türkiye üzerine gölge etmekten bir an bile vazgeçmemiş olan Ankara, her şeyin tam düzelmeye başladığı bir ortamda devreye girerek kendi zafiyetlerini ortaya koymaktan çekinmemiştir. Başbakan'ın sağlık sorunları ile gündeme gelen, yönetememe krizi" gündeme oturmuştur. Çok ciddi ekonomik sorunlarla boğuşan Türkiye'nin tam da Avrupa Birliği süreci için son kozlarını oynayacağı bir zamanda yatağa düşmesi Türkiye açısından çok talihsiz olmuştur" ifadelerine yer verildi.

Türkiye'nin 11 Eylül sonrası dönemi günümüze kadar analizinin de konu edildiği raporda, "Türkiye tüm kurumlarıyla ciddi bir yönetim ve eşgüdüm boşluğu içerisindedir. Avrupa Birliği yolu tamamen kilitlenmiş ve tıkanmış bir durumda olup iç politika çekişmeleri yüzünden ortak bir konsensüs sağlanamamaktadır. Borçların çevrilebilirliği üzerine kurulu ekonomik program, sadece faiz dışı bütçe rakamında iyileşme sağlarken, ekonomide beklenen ve istenen canlanmayı getirebilmesi zor gözükmektedir" denildi.

Türk halkının büyük bir kısmının ortak isteği olan Avrupa Birliği sürecini, vizyonsuz manevralar ile baltalamaya çalışan bir siyaset kurumunun yenilenme zamanının geldiği sonucuna varılan raporda, Her üç kişiden ikisinin desteğini alması gereken mevcut koalisyonun şimdi sadece sekiz kişiden birinin desteğiyle ayakta kalabilmesi elbette mümkün olmadığı belirtildi.

"BELİRSİZLİK SÜRÜYOR"
Raporun erken seçimle ilgili olan bölümünde ise şu ifadelere yer verildi: "Türkiye, ister istemez bir erken seçim olasılığının getirdiği "belirsizlik" girdabına kapılmıştır. Bu aşamada yapılması gereken, olası bir erken seçimin en az hasarla nasıl atlatılabileceğinin mali analizinin yapılmasıdır. Siyasetin seçim konjonktüründe tamamen seçmenin kısa vadeli isteklerine odaklanmış ve popülizmi ön plana çıkaran stratejiler izlediğini görmekteyiz. Zor koşullarda oluşturulan orta ve uzun vadeli ekonomik programlarının uluslararası finans çevrelerinin gözüne baka baka bir kenara itildiği, seçim sonrasında ise 'Enkaz devraldık' savunması ile her şeye yeniden başlanılan bir dönemdi. Bundan sonraki süreçte, bütçe imkanlarının son derece daralması ve IMF'nin bütçe hedeflerinin tutturulması konusundaki yoğun baskıları sonucu eski popülist dönemin kısmen kapandığını söylemek mümkündür. Kamu harcamalarındaki dengesiz artış, Türkiye'nin her seçim döneminde yaşadığı acı bir deneyim olmuştur. Olası bir seçim ortamından en olumsuz şekilde etkilenmesi beklenilen ve dolayısıyla en fazla çekinilen nokta, zaten bir türlü disipline edilemeyen kamu harcamalarının seçim harcamalarıyla birlikte daha kötü bir duruma gelmesidir.

"SEÇİM VE İSTİHDAM"
Olası bir erken seçim ile istihdam düzeyinde yaşanacak değişmelere kamu sektörü ve özel sektör olarak çift yönlü bakılması gerektiği belirtilerek, "Yaptığımız araştırmanın bir sonucu olarak elde edilen genel görüş, istihdam düzeyinin özel kesimde azalacağı, kamu kesiminde ise artacağı yönünde yoğunlaşmaktadır. Kamu istihdamı, 'popülizm' siyasetinin en ciddi seçim araçlarından birisidir. Seçim öncesi hükümet partilerinin oy kaygısına düşerek hızlı bir istihdam artışına gitmeleri kaçınılmazdır. Seçim sonrası iktidarın değişmesi ile seçim döneminde baş döndürücü bir hızla artmış olan istihdam düzeyi inişe geçecektir. İyimser bir görüşe göre, zaten var olan istihdam fazlası ile uluslararası kuruluşlara verilen taahhütler sonucu böyle bir durum yerine üretimin arttırılmasıyla istihdamın arttırılacağını savunmaktadır. Hükümetin uygulayacağı politikalara bağlı olarak istihdam orta vadede olumlu etkilenecektir" denildi.

"BAĞIMSIZ BİR MERKEZ BANKASI"
Merkez Bankası'nın statüsünün de değerlendirildiği raporda, "Her ne kadar yasalarla Merkez Bankası'nın bağımsızlaştırılması teorik anlamda faydalı olsa da, ekonominin büyük oranda devlet etkisinde olduğu bir ortamda pratik anlamda tam bir bağımsızlıktan söz edebilmek mümkün değildir. Teori ile pratiğin farklılaşmasından doğan bu problem, kısa vadeli çözümlerle sonuçlandırılabilecek bir meseleden çok, siyasetin ekonomiden ve özellikle finansal sektörden elini çekmesi, yani tam bir liberalizasyon sürecinin uygulanmasıyla gerçekleşebilecek uzun vadeli bir programın sonucu olacaktır. Merkez Bankası'nın uygulayacağı para ve maliye politikaları enflasyon üzerinde önemli bir etken olarak görülmektedir. Merkez Bankası parasal tabanı keyfi genişletmezse ekonomik birimler buna göre beklentilerini ayarlayacaklar ve sonuçta enflasyon uzun dönemde makul bir düzeye çekilebilecektir" ifadeleri kullanıldı.

Uyarıların da yer bulduğu raporda, "Kamu maliyesi disiplinine bağlı olarak hiper enflasyon tehlikesinin doğacağı gibi, para politikalarındaki gevşeme sonucu mevsimsel etkilerden arındırılmış enflasyonda da bir artış beklenmesi kaçınılmazdır" tespitinde bulunuldu ve "Ekonomideki para otoritesi; özerk Merkez Bankası olmalıdır" sonucuna varıldı.

"SEÇİM VE REEL ÜCRETLER"
Olası bir erken seçim ile reel ücretlerde oluşacak dalgalanmaların kamu kesimi ile özel kesimde farklı şekillerde ortaya çıkacağı belirtilen raporda, "Kamu kesiminde, seçim yatırımı olarak, ücretlerde artış beklenmektedir. Seçim tarihinin belirlenme süresi uzadıkça reel ücretler daha da artacaktır.

Yapılacak erken seçim sonrası oluşabilecek yüksek enflasyon özel kesime artan maliyetler olarak yansıyacaktır. Böyle bir durumda reel ücretlerde artış olamayacağı gibi ücret seviyesi donacak ya da düşecektir" denildi.

"SİYASİ AÇIDAN SEÇİMİN GETİRECEKLERİ"
Erken seçimin, ekonomi üzerine olumsuz etkilerinin yanı sıra Türkiye'ye en büyük katkısı, Türk siyasetinin hantal yapısından kurtularak, gençlik odaklı bir dinamizmle tekrar yapılanması olacağı belirtilen raporda, "En gencinden en yaşlısına kadar 65 milyon insan bu yenilenmeyi istemektedir ve görünen o ki, Ankara'nın bu çağrılara kulak tıkaması artık mümkün değildir. Seçimden kaçmak, halktan ve demokrasiden kaçmak demektir.Türkiye'nin şu anki en büyük sorunu bir yönetim boşluğunun içerisine düşülmesidir. Tarihi dönemeçlerinden birini yaşayan Türkiye, çok yoğun gündeminin olduğu bir dönemde evden yönetilmeyi hak etmemektedir. Bundan daha da kötüsü böyle bir türbülansta yönetim boşluğunun doldurulamamasıdır. Dünyanın en genç nüfuslarından birine sahip bir ülkenin kurtuluşunun, ülkenin yaşıyla yaşıt siyasetçilere bağlanması ülke yönetiminde söz hakkı almak isteyen genç ve dinamik nüfusa en büyük ihanet olduğu unutulmamalıdır.İktidar ve muhalefet siyasi aktör olmaktan uzaklaşmış, meşruiyetini yitirmiştir" ifadeleri kullanıldı.

Raporun sonuç bölümünde ise "Erken seçim tartışmalarının gündeme oturmasının asıl sebebi olan siyasi yapıdaki tıkanmışlık ve bu tıkanmayı aşmanın güçlüğü tartışmaların asıl argümanını oluşturmaktadır. Bu ortamda yeni yüzlerin liderlik ettiği bir siyasal yapı ve mevcut seçim kanunun değişimiyle gidilecek acil bir erken seçim, hem sözünü ettiğimiz bu tıkanıklığı aşacak hem de ekonomik reformlara hız kazandırırken, Avrupa Birliği yolunda bize yeni bir dinamizm verecektir" denildi.

En Çok Aranan Haberler