Paris metrosunun karmaşıklığı içinde geç saatlerde meşhur getto Nord garına geldik. Gar çevresi her zamanki gibi Godfather sahnesinden çıkma, siyah giyinen adamların sahne çekimi gibi. Bir tane beyaz kimse yok. Önce çantalarımızı Locker’a bıraktık ( 24 Saati €5.5 – iki çanta sığıyor )
Tulumlarımızı ve kalın giysilerimizi küçük çantamıza koyup Eyfel manzaralı uyuma hayaliyle metroya bindik. Binmeye çalıştık desek daha doğru olur. Paris metrosu, Paris'ten daha büyük sanki. Hızlı olsun diye metroya binelim dediğiniz yerde, metroya ulaşana kadar Tuzla’dan Beylikdüzü'ne yürürsün. 700 tane metro hattı- numarası var. Uzun uğraşlar sonunda Eyfel’e vardık.
• Eyfel’ in gece manzarası ve duruşu kesinlikle gündüzden daha heybetli ve güzel. Mutlaka gece görülmeli.
Eyfel’e vardiktan sonra, uyumak icin şöyle bi tur attık. Bütün çimenliklerde at gibi fareler dolaşıyor. Fare dediğin, sevimli küçük bişi hayal edersiniz, bunlar bildiğin at gibi. Fırsatı olsa tek lokmada götürür sizi. Sadece tulumlarımız olduğu için, çimenlerde yatmamaya karar verip dolanmaya devam ettik.
Eyfel’in altına geldiğimizde 5-6 tane sır tçantalının oturduğunu görüp selam verdik. 5 tane sevimli Polonya’lı otostopçu. Onlara nerede yatacaklarını sorduk. Sormaya kalmadan samimi sıcak bir garip dost davranışlarıyla kopamadık yanlarından. 2-3 sohbet sonrası orda olan Fransız birinin bir mağaradan bahsettiğini ve orada kalacaklarını söylediler. Pariste mağara oha ne alaka şaşkınlığıyla birbirimize baktık ve 5 dk sürmeden, uyku saati deyip herkes hareketlendi. Fransızlar evine giderken 5 Polonyalı'yı takip etmeye başladık. Ellerde fener Eyfel Kulesi'nin altında mağara aramaya başladık.
2-3 kişi dağılıp, duvarların arkasında, ağaçların arasında mağara arıyoruz. Veee bulduk.
Girişi yüksek tellerle kapalı, orta dünyaya giriş yaparcasına muazzam bir görüntü. Teker teker tellerden atlayarak içeri girdik. Herkesin ağzında tek bir kelime ”Hahaha amazing”
Eyfel Kulesi'nin tam altında, 6. gidişime ragmen kaç kez yanından geçmişim- geçmişinizdir bir kez olsun görmediğim muhteşem güzellik.
Dışarı buz gibi, içerisi gayet sıcak. Çiçeklerle süslü evimiz, mağaramız ☺️ Mağaranın pencereleri Eyfel’e 40-50 m uzaklıkta, hemen önünde havuz, havuzda beyaz beyaz, suya girip çıkışına kurban ördekler. Mağaranın hemen dışında üst katta, dekor gibi duran tek bank. Otur sabahlara kadar huzur depola. Hemen 50 m ötedeki koşuşturma, huzursuzluklar, ses hiç biri yok.
Sabah 6 gibi bizim 5 Polonya’lı yola devam ettiler. Onlara teşekkür edip saat 9’a kadar uyuduk. Bir ara bir temizlik görevlisi geldi. Şöyle baktı, güldü ve devam edin dercesine bizi bıraktı gitti. Biz de uykuya devam edip bir kaç saat sonra kalktık ve ne görelim, manzaramız bu.
Eyfel Kulesi 1887 ile 1889 yılları arasında Gustave Eiffel’in firması tarafından, Fransız Devrimi’nin 100. yıl kutlamaları çerçevesinde düzenlenen Expo 1889 Paris Fuarı'nın giriş kapısı olarak inşa edilmiştir. Aslında kulenin mimarı Gustave Eiffel değil, İsviçreli Maurice Koechlin‘in siparişi üzerine tasarlayan Stephen Sauvestre’dir.
Onu bir utanç lekesi olarak gören Paris halkının tepkisini de çekmiştir. Bazı sanatçılar devasa bir sokak lambasına benzetirken, bir fabrika bacası gibi Paris’in görsel itibarını zedeleyeceğini ileri sürmüşlerdir. Böylelikle devrin sanatçı ve edebiyatçı çevresinde bir kampanya başlatılmış, bu kampanya süresince ünlü sanatçıların imzaladığı bildiriler dağıtılmıştır. Bugün ise Eyfel Kulesi, Dünya’nın en güzel mimari yapılarından biri olarak kabul edilir. Parisliler onu Demir Bayan olarak adlandırırlar. İlk başlarda Eiffel, Kule’ye sadece 20 yıl için müsaade almıştı. Dolayısıyla, 1909 yılında kulenin sökülmesi gerekiyordu. Ancak kule, iletişim için çok uygun yüksekliğe ulaştığından ve yeni yüzyılda Atlantik ötesi haberleşmeye imkân tanıdığından, kalmasına izin verildi.
Plansiz Gezgin'e ait daha fazla içerik için sizi şöyle alalım.