ANKARA (ANKA) –DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Kürt sorununu demokratik siyasal bir çözüme kavuşturmak için TBMM’de bir komisyon kurulmasını önererek, “Kurulacak bu komisyon; ters yüz edilmiş tarih anlayışını sorgulayarak, gerçekleri açığa çıkarabilmelidir. Hakikatleri araştırıp; kimin-nerede-hangi hataları yaptığını; ülkenin hangi dönemeçlerde, zayıflatılıp teslim alınmaya çalışıldığını ortaya çıkarmalıdır” dedi.
Türk, Meclis Genel Kurulu’nda demokratik açılımla ilgili yaptığı konuşmada, adı konulamasa da Kürt sorununun Meclis çatısı altında tartışılmasını önemli bulduklarını söyledi. Genel görüşmeyi ‘tarihi oturum’ olarak nitelendiren Türk, Kürt sorununun ortaya çıkması, büyümesi, derinleşmesi ve sonuçta çözümsüz bir hal almasının devletin hatalarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi.
-ÖYMEN’E DERSİM TEPKİSİ-
Kürt sorununun uluslar arası gelişmelerden bağımsız ele alınmasının da mümkün olmadığını kaydeden Türk şöyle konuştu:
“Ortadoğu’nun en eski kavimlerinden biri olan ve Türklerin Anadolu’ya geldiği günden bu yana ilişki kurup ittifaklar geliştirdiği Kürt halkı, bir anda tarih sahnesinden çıkarıldı. Bir oldu-bittiyle bu halkın yok sayılabileceği düşünüldü. Devletin bu politikaları hayata geçirmedeki ısrarı ve kullandığı baskıcı şiddet yöntemleri, isyanları doğurdu. Bu defa devlet, bu isyanları bastırmak için en şiddetli yollara başvurdu. Şeyh Sait İsyanı da, Ağrı ve Dersim olayları da doğru okunamadı. Size bir-iki örnek vermeden geçemeyeceğim. Dönemin, Erkanı Harbiye kurumunun, hükümete sunduğu raporda: ‘Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetin müdahalesi, Dersimli'ye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder’ diyor ve ondan sonra yaşanan trajediler biliniyor. Munzur suyunun nasıl kızıla boyandığı resmi tarihçiler tarafından yazılmamış olsa da, halk tarafından kuşaktan kuşağa aktarılan gerçekler sayesinde çok iyi biliniyor. O dönemlerde yaşananların üstü örtüldüğü yetmezmiş gibi, bu gün bile aynı zihniyetin temsilcileri çıkıp bu yöntemleri bir daha uygulamaktan söz etme cesaretini gösterebiliyor. O dönemin sorumlu siyasetçilerini, nasıl etkisiz hale getirdilerse; şimdi de bu mantığı aynen devam ettirmek isteyenler olduğunu görüyoruz.”
-“KATLİAMCI POLİTİKALARI İKTİDARA ÖNERENLER HESABINI HALKA VERECEK”-
Türk, bir daha böylesi hiçbir zihniyetin topluma benzer acıları yaşatma gücüne sahip olamayacağını belirterek “Katliamcı politikaları hükümete açıkça bir çözüm yöntemi olarak önerenler, bunun hesabını halkımıza verecektir. Bundan emin olmanızı istiyorum. “dedi.
-“PKK BİR SONUÇ”-
Kürt sorununa şiddetle yaklaşılmasa bugün boşaltılmış üç bin köyden göçe zorlanan milyonlardan, taş attığı için hapse giren çocuklardan bahsedilmeyeceğini kaydeden Türk, “İşte, tam bu noktada, PKK’nin bir sonuç olduğunu ifade etmek istiyorum. Devletin ve hükümetlerin siyasal hataları neticesinde, ortaya çıkmış bir sonuçtur PKK. “dedi. Kimi çevrelerin Kürtlerin herhangi bir sorunu olmadığı bu taleplerin dış güçlerce üretildiğini söylediğini kaydeden Türk, “Biraz empati yapın. İnsanın kendi ülkesinde, kendi anavatanında, kendi devleti tarafından dilinin inkar edilmesi, yasaklanması, yok sayılması nasıl bir travma yaratır? Bunu anlayabilir misiniz? İşte, düşüncesi bile, sizin tüylerinizi diken diken eden bu trajediyi biz yıllardır yaşıyoruz. Hiç değilse onurumuzu korumak için, bu politikalara karşı çıkıyoruz” dedi.
“Türküyle-Kürdüyle, Lazıyla-Çerkeziyle, Alevisi-Sünnisiyle binlerce çiçekli bahçeyi kurutup, tek çiçeğe dönüştürmeyi savunmanın hiçbir makul gerekçesi olamaz” diye konuşan Türk, sorunun Kürt-Türk meselesi olmadığını, Türk halkına karşı da bir tutumun sözkonusu olmadığını söyledi. Asimilasyon politikalarına karşı çıktıklarını söyleyen Türk, “İnkâr edilmiş, yok sayılmış bir dili ve kültürü savunmayı da etnik milliyetçilik olarak tanımlayanları halkın vicdanına havale ediyoruz” diye konuştu.
Bölge halkının barışı ve demokrasiyi ne kadar büyük bir hasretle sahipleneceğini bilmenin birilerini ürkütebileceğini kaydeden Türk, geçmişle yüzleşme sağlanamazsa gelecek için de Kürt ve Türk halkının birbirine güvenemeyeceğini söyledi.
-“SADECE KÜRTLERİN DEĞİL BÜTÜN FARKLILIKLARIN HAKLARI GÜVENCE ALTINA ALINMALI”-
Her türlü ırkçı, faşizan tahriklere rağmen halkın bir arada barış içinde yaşama arzusunu koruduğunu söyleyen Türk, “Çünkü biliyoruz ki; bu inkârcı, asimilasyoncu politikaları üreten ve uygulayan halk değildir. Devleti ele geçirmeyi başaran ittihatçı ekip ve onların ardılı olan zihniyetlerdir” dedi. Türk, şunları söyledi:
“Bu bir Kürt-Türk çatışması değildir. Sorun, Kürtler başta olmak üzere vatandaşlarına demokrasiyi, özgürlükleri çok gören, resmi devlet ideolojisi sorunudur. Bu ülkede demokrasi ihtiyacı olan sadece Kürtler de değildir. Siyasi irade, var olan realiteden hareket ederek, yalnızca Kürtlerin değil, ülkedeki bütün farklılıkların haklarını güvence altına almalıdır. Kimliklerin, dillerin, kültürlerin kendini özgürce, korkmadan, baskılanmadan ifade etmesi ülkeyi bölmez. Tam tersine, ülkeye aidiyet bağlarını güçlendirir.”
-“ULUSLAR ARASI OYUNLARI BOZMANIN YOLU DEMOKRASİ”-
Asıl bölünme tehlikesinin kimliklerin inkar edilmesi ve bastırılmasıyla yaşanacağını söyleyen Türk, artık içi boşaltılmış bir kardeşlik söyleminin, ırkçılığı körükleyen politikaların da birliğe hizmet etmeyeceğinin anlaşılması gerektiğini söyledi. Ortak ve sorumlu bir siyasi aklın ortaya çıkarılması gerektiğini söyleyen Türk, demokratik açılımla ilgili hükümetin amacının sorunu kalıcı bir şekilde ve demokratik bütün hakları hayata geçirerek mi yoksa ‘sorunu katlanılabilir bir düzeye’ çekmek mi olduğunu sordu. Türk, hükümetin bu konularda acilen netleşmesi gerektiğini dile getirerek “Zamanı bu şekilde hoyratça kullanmayı bırakıp, meseleye ciddi yaklaştığını bütün kamuoyuna göstermelidir. Biz, gelinen aşamada ‘artık yeter’ diyoruz. Bu tarihsel kısır döngüye bir son vermek için, ciddi ve cesur yaklaşımlar görmek istiyoruz. Uluslar arası oyunları bozmanın ve boşa çıkarmanın tek yolu demokratik çözümdür. Kendi aramızda, kendimize uygun bir modelle, birlik içerisinde çözmenin dışında bir seçenek yoktur. Bunun için birbirimize güvenmek, bu güveni tesis etmek dışında bir yol da yoktur. Biz sorunumuzu çözmezsek, kimse gelip bizim sorunlarımızı çözemez, belki çözülsün de istemez. Hepimiz bilmeliyiz ki; demokrasisini kendi özgücüyle güçlendiremeyen hiçbir toplum, esaretten kurtulamaz” diye konuştu.
-“HİÇ KİMSENİN BAYRAKLA SINIRLARLA SORUNU YOK”-
Farklılıkların ve hakların demokrasi çerçevesinde güvenceye alınmasının Türkiye’nin zararına olmadığını söyleyen Türk, “Bizi bir arada tutan yeterince ortak değerimiz vardır, var olmaya devam eder. Hiç kimsenin bayrakla, sınırlarla bir sorunu yoktur, olmaz. Ülkenin ortak dili Türkçedir, Türkçe olmaya devam eder. Hatta kendi anadilinde eğitim yapacak olanlar için, Türkçe ortak iletişim dili olarak korunur. Bizi bir arada tutan tek değeri ‘etnik kimlik’ olarak dayatırsanız eğer; bu yanlış bir yaklaşım olur. Bunun adı çözümsüzlükte ısrar olur. Bu şekilde ülkeye de, ülkenin kültürel zenginliklerine de, hatta Türklüğe de zarar verirsiniz. Türkiye’nin demokrasi dışında başka bir çıkış yolu kalmamıştır. Demokrasinin ülkemize zarar getireceğini söylemek de, kimsenin savunabileceği bir şey değildir” diye konuştu.
-“GÖREV MECLİSİN OMUZLARINDA”-
Bugünden sonra yapılması gereken tek şeyin demokrasi etrafında birleşmek olması gerektiğini ifade eden Türk, “O noktaya doğru gidebilmek için de, Meclisimizin barış ve demokratik çözüm kararı alabilmesi gerekir. Bu görev, herkesten önce Yüce Meclisin omuzlarındadır. “dedi. AKP’nin Kürt açılımı adıyla başlattığı sonunda da ‘Milli Birlik Projesi’ adında karar kıldığı sürecin çözüm zihniyetinden uzak olduğunu ifade eden Türk şöyle konuştu:
“Hükümet şundan emir aldı. Bu bir dış dayatmadır, ABD projesidir” diyerek Hükümeti küçük düşürmeyi de, doğru bulmuyoruz. İzah etmeye çalıştığım gibi Kürt sorunu, dış politikadan bağımsız ele alınması mümkün olmayan bir konudur. Önemli olan ‘Bu sorunu çözerken, halkı ve ülkeyi mi esas alacağız? Yoksa dış güçlerin çıkarını mı dikkate alacağız?’ noktasıdır. ABD, Avrupa; eğer bu sorunun demokratik barışçıl çözümünde katkı sunacaklarsa ‘tamam’ diyelim. Yok eğer, bu bir dayatmaya ve yeniden çatıştırmaya götürecekse; o halde bunlara ‘gölge etmeyin başka ihsan istemez’ diyebilmeliyiz. Bu gücü de halktan ve meclisten alabilmeliyiz. Biz şuna inanıyoruz: Eğer ciddi bir çözüm yaklaşımı gösterilirse; silahlar üç ay içinde Türkiye’nin gündeminden çıkar. Bu meselede canı yanmayanlar, yüreği dağlanmayanlar rahat olabilirler. Ancak hiç kimse, bize bir daha bu acıları yaşatma hakkına sahip değildir ve bundan sonra da olamayacaktır.”
-KOMİSYON KURULMASI ÖNERİSİ-
Türk, Kürt sorununu demokratik siyasal bir çözüme kavuşturmak için TBMM’de bulunan bütün siyasi partilerin temsil edileceği bir komisyon kurulmasını önerdi. Türk “Madem bu sorun bizim sorunumuzdur, madem çözümünü de biz kendimiz bulacağız, o halde; Hükümet, bu süreci artık kapalı kapılar ardında yürütüp süreci bulandırmak yerine Meclise teslim etmelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu soruna bulacağı ortak siyasi akılla, 72 milyon yurttaşa yakışır bir demokratik temsiliyet gücünü ortaya koymalıdır. Bu sayede rüştünü ispatlama şansına sahip olacaktır. Kurulacak bu komisyon; ters yüz edilmiş tarih anlayışını sorgulayarak, gerçekleri açığa çıkarabilmelidir. Hakikatleri araştırıp; kimin-nerede-hangi hataları yaptığını; ülkenin hangi dönemeçlerde, zayıflatılıp teslim alınmaya çalışıldığını ortaya çıkarmalıdır. Biliyoruz ki, geçmişle yüzleşme noktasında cesur olmadan; Cumhuriyet, elitlerin işgalinden kurtarılıp demokratik bir hale getirilemez” dedi.
-İKTİDARA VE MUHALEFETE ÇAĞRI-
Türk iktidara ve muhalefete çağrıda bulunduğu konuşmasını “Hükümeti de, muhalefeti de, bu tarihi dönemde; kandırma, aldatma politikalarını bir kenara bırakarak; sorunu ciddiyetle ele almaya çağırıyoruz. Tarih karşısında onurlu bir yere sahip olmak her siyasetçiye nasip olmaz. Gelin bu onuru hep birlikte paylaşarak, çocuklarımıza barış ve huzur içerisinde yaşanacak bir gelecek armağan edelim. Bizler bugün varız yarın yokuz. Ama halklarımız hep var olacak. Bizi ya minnetle ya da öfkeyle anacaklar. Gelin hep beraber sorumluluk alalım. Bu sorunları çözelim ki, gelecek kuşaklar da bizi minnet ve şükranla ansınlar” sözleriyle tamamladı.