Taraf'tan Emre Uslu, Celal Talabani'nin PKK'yı barışa ikna ettiği söylemlerini değerlendirdiği yazısında ilginç ayrıntılara dikkat çekti. Talabani'nin daha önce de bu tür iddiaları olduğuna yer veren Uslu, terör örgütünün neden barış yapamayacağına değindi.
Fehman Hüseyin ile Beşşar Esed arasındaki bağlantıyı deşifre eden Uslu, "Bizde bir entel tutkusu olarak her kasım ayında gazete köşelerinden barış gelir memlekete." dedi.
**Fehman Hüseyin Beşşar Esad’ın sınıf arkadaşı**
Aslında bu yazının başlığını “Kasımpatı barışı” koysam da olurdu. Zira bizde bir entel tutkusu olarak her kasım ayındagazeteköşelerinden barış gelir memlekete. Bir kasımpatı çiçeğinden hareketle bizi barış baharına boğan yetenekler, beni savaş lobiciliğiyle suçlamayacaksa gördükleri barış baharının bir kasımpatı çiçeği bile olmadığını anlatmak isterim. Hatırlayınız en son geçen yıl kasım ayında da barış gelecekti memlekete. Yanılıyorsunuz, “Martta çatışmalar yeniden başlayacak” (25 Aralık 2010) diye yazdığım için de savaş lobisine hizmet etmekle suçlanmıştım. Geçen kasımdan bu yana barış köprüsü diye anlatılan köprünün altından “barış suyu” değil, kandan seylaplar aktığını, “huzur nehri”nin balıkçılarının bizi nereye getirdiğini de birlikte gördük.
Bir kasım ayı daha geldi aynı köşelerden yine kasımpatı barışı patlamaya başladı. Bu defa balıkçı gibi tanınmayan birine inanmamız beklenmiyor doğal olarak. Bu defa bir devlet başkanı, Celal Talabani, veriyor müjdeyi; iyi şeyler olacak...
Talabani’nin bizde yeniden iyi şeyler oluyor umutları estiren açıklaması şöyle: “PKK’lılar bana şunu söyledi. ‘Silahı bırakıp dağdan şehre inmemiz isteniyor. Gideceğimiz yer neresi? Ev mi, yoksa hapis mi? Birinci şartımız genel af ilan edilsin.’ Hazırlanacak yeni anayasada ‘Türkiye’nin hepsi Türk değildir.Türkiyebirçok ırktan oluşur’ ifadesine yer verilsin’. PKK’yı ikna etme konusunda başarılı olduk sayılır. Türk tarafını ikna etme konusunda yarım başarılı olmuş sayılırız. Bu konuda kardeşim Mesut Barzani ve Berham Salih Türk tarafıyla iyi çalışma yürütüyor.”
Bu açıklamaların doğru çıkması hayaline bile meftunum ama gerçekleri görmeyecek kadar da saf değilim. Şimdi size Talabani’nin daha önceki senelerde aynı cümlelerle getirdiği barış demeçlerinden bir örnek sunayım da Talabani’nin açıklamasına iyi şeyler oluyor diye sevinip sevinmeyeceğinize siz karar verin.
Birinci örnek Taraf’tan... 25 Aralık 2007’de bizim gazeteye konuşanTalabaniaynen şunları demişti: “PKK diyor ki; ‘Eğer eve dönüş için af çıkacaksa biz silahlarımızı bırakmaya hazırız. Hatta silahlarımızı Amerikalılara ya da Irak ordusuna teslim ederiz. Yeter ki onlar kabul etsin’.” PKK’nın herkesi kapsayacak bir af istediğini belirten Talabani şöyle devam etmişti: “Ama bence bazıları haricinde örgüt üyelerinin önemli bir bölümünü kapsayacak bir af düzenlemesine razı olacaklardır.”
18 Mart 2009’da Sabah’a verdiği beyanatta Talabani aynı repliği tekrarlamış “Af çıkarsa PKK silahları bırakacak. Amerikalılara teslim edecekler.” O söyleşide Talabani bugün de gündeme tekrar gelen bir başka şey daha söylemiş: “Nisanda Erbil’de uluslararası Kürt konferansı toplanacak PKK’ya silah bırakması çağrısı yapılacak.” Ya kabul etmezse diye soran gazeteciye de şu cevabı vermiş: “PKK’nın bütün Kürt partilerinin istediğini kabul edeceğini ve silahları bırakıp, şiddet eylemlerine son vereceğini zannediyorum. Akılcı davranıp kabul etmelerini ümit ediyorum. Benim görüşüme göre, PKK çağrıyı kabul edecek.”
Ne tesadüftür ki Talabani yine PKK’yı ikna ediyor, yine Kürt konferansı düzenliyor ve barış getiriyor bilmem kaçıncı defa iyi şeyler olacak...
Üç farklı yılda aynı cümlelerle PKK’nın silah bırakacağını söyleyen bir Ortadoğu liderinin ne zaman doğru söylediği ne zaman siyaset yaptığını anlamak için yukarıdaki açıklamaların yapıldığı tarihlerdeki siyasi konjonktüre bakmak yeterli.
Talabani’nin baştan sona siyasi konjonktür gereği ifade ettiği bir değerlendirmeden hareketle kasımpatı barışı estirenlere sadece bir bilgi vereceğim. Bu bilgi mevcut durumda PKK’nın neden barış yapmayacağını açıktan izah ediyor.
PKK’da Öcalan’ın açıklamalarına rağmen şiddeti tırmandıran şahin kanadın lideri Fehman Hüseyin’in kim olduğuna iyi bakmak gerekiyor. Fehman Hüseyin’in bu özel ilişkisi, PKK’nın şiddeti neden tırmandırdığını, barışı neden istemediğini, Suriye’ye kurulan PKK kamplarını, bu ülkeye kaydırılan PKK militanlarının neden kaydırıldığını da açıklayabilir nitelikte...
Şimdiye kadar Fehman Hüseyin’in Suriye istihbaratı ile yakın ilişkisi olduğu yönünde iddialar vardı. Öğrendiğim kadarıyla bu ilişki bir istihbaratçı-PKK lideri ilişkisinden daha derin. O bilgi şu: Fehman Hüseyin ve Beşşar Esad Şam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden sınıf arkadaşı. Esad 1988 yılında bu üniversiteden mezun olmuş. Erdal da aynı yıl okuldan ayrılıp PKK’ya karışmış. O yıllarda Şam yönetiminin PKK’ya verdiği destek düşünülürse, Fehman Hüseyin’in Beşşar Esad ile olan sınıf arkadaşlığının nasıl anlam kazandığı da daha önem kazanıyor. Yine Fehman Hüseyin’in PKK içindeki yükseliş hikâyesinin Beşşar Esad’ın Suriye devlet sisteminde ektin olmaya başladığı 98 yılından itibaren hızla gelişen bir süreç olduğu ve 2000’li yıllarda sınıf arkadaşı Beşşar’ın Suriye Devlet Başkanı olmasıyla Fehman Hüseyin’in de HPG Ana Karargâh Sorumlusu olması arasındaki ilişkiyi anlamadan kasımpatı barışı getirmek çok kolay bu ülkeye...
Nereden mi biliyorum bu bilgiyi? 1988 yılında Şam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan 150 doktordan bir kısmı Amerika’da doktorluk yapıyor. Konuştuğum doktorlar arkadaşlık ilişkisini doğruluyor da oradan biliyorum.
PKK içindeki bütün bu dengeleri görmeden bilmeden, veya görmek istemeyerek, PKK’yı barış isteyen bir vejetaryen örgütü gibi sunarak, devletin içinde olduğu vehmedilen birtakım sanal pozisyonlara göre barış analizi yapmak en kolayı. Bir de yazılarınız “barış” gibi ulvi bir amaca hizmet etme konforu da veriyorsa...
İşin özeti şu: Barış bir kasımpatı çiçeğidir bizde, kasım ayında açar liberal köşelerden... Her bahar Kalaşnikof kurşunuyla vurulsa da, önemi yoktur; bir dahaki kasımda açacaktır nasılsa...