BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, Hakkari’de yl kesen PKK’lıların kontrol noktaları olduğu bir bölgeye gittiklerini bildiklerini belirtirken, "Bizim böyle bir gerçekle karşılaşıp- karşılaşmayacağımızı bilmiyorduk. Hatta biz gittiğimiz için, medya orada olduğu için görünmeyecekler zannediyorduk" dedi.
Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ı da sert bir dille eleştiren Kışanak, "Bir ülkenin hükümetin bir bakanı ülkeyi kanla satmaktan bahsediyor. Siz bu ülkeyi kanla satışa çıkarırsanız alıcısı çok olur" diye konuştu. DTK Genel Başkan yardımcısı Aysel Tuğluk ise, herkesin Şemdinli gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini söyledi.Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde yol kesen PKK’lılarla kucaklaşarak tepki toplayan BDP Genel Başkan Yardımcısı Gülten Kışanak ve Van Bağımsız Milletvekili aynı zamanda DTP Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, Diyarbakır’da basın toplantısı düzenledi. BDP Diyarbakır İl Başkanlığı binasında düzenlenen toplantıya Milletvekilleri Emine Ayna ve Nursel Aydoğan da katıldı. Toplantıda ilk konuşmayı yapan Gülten Kışanak, Hakkari, Şemdinli ve Yüksekova’da ilk kez köylere girebilen medyanın gerçekleri gördüğünü söyledi. Gezdikleri köylerdeki evlerin duvarlarında ağır silahların mermi izlerini gördüklerini anlatan Kışanak, şöyle konuştu:
"Şemdinli çıkışında en yüksek teknolojiyle donatılmış tanklar, askerlerle kurulmuş barikatı ve o barikattan birkaç kilometre ötede gerillanın olduğunu gördük. Ancak, bunlar bugün tartışılmıyor. Gerçeğin ta kendisi budur. Buna gözlerinizi kapatarak bir görüntüyle siyasi malzeme elde etmiş gibi uğraşır ve o görüntüyü anlamaktan uzak bir duygu içinde olursanız; bu ülkeye yazık edersiniz. Herkesin bu gerçeği görmesi gerekir."
"KARAKOLUN 2 KİLOMETRE ÖTESİNDE GERİLLA VAR"
Konuşmasında son dönemde sık gündeme gelen ve ’Kalekol’ olarak adlandırılan yüksek güvenlikli karakol binalarına da değinen Kışanak, "Yüksekova’ya 15 kilometre mesafede bir karakolda bizi güvenlik gerekçesiyle durdurdular. Çünkü oradan 10-15 kilometre ötede çatışma devam ediyordu. Bu gerçeği görmeyen bir Türkiye kaybeder. O karakol medyanın her can kayıplarında üstünde durduğu yüksek teknolojiyle donatılmış bir karakol. İki kilometere ötesindeki çatışmayı önleyemeyen bir karakol. Adeta sığınak gibi yapılmış, yerin altına yapılmış bir karakol. Ama 2 kilometre ötesinde gerilla var. Bizim o gün gördüğümüz Türkiye’nin gerçeği ve realitesidir. Türkiye bu gerçeği görmeli ve kabul etmelidir. Biz geldikten sonrada bu gerçek orada devam etti" diye devam etti.
Köylere çatışmalarda neler olduğunu görmek üzere gittiklerini belirten Gültan Kışanak, kimlik kontrolü yapılan PKK’nın kontrol noktalarının olduğu bir bölgeye gittiklerini bildiklerini vurgularken, şöyle devam etti:
"Fakat böyle bir gerçekle karşılaşıp karşılaşmayacağımızı bilmiyorduk. Hatta belki biz gittiğimiz için medya orada olduğu için görünmeyecekler zannediyorduk. Fakat gördük ki onların böyle bir kaygısı yok. Medyadan, kamuoyundan, gözlerden ırak olmak gibi bir kaygıları da yok. Yaklaşık 100 araçlık bir konvoyduk. Bizim önümüzde 40 araç vardı. Araçlar arka arkaya durmaya başlayınca öndeki araçlardan birinin kaza yaptığını sandık. İndik ve en öne varıncaya kadar durumun farkında değildik. Oraya gidinceye kadar 10-15 dakika sürdü. Gittiğimizde bizden önce araçlardan inen insanlarla, kontrol kurmak isteyen gerilla arasında bir mücadele olduğunu gördük. Ne mücadelesi biliyor musunuz? Gerilla, kendisinin prosedürü gereği bir yol kesme eylemi yapmak istiyor. İnsanları kendisinden ayırıp karşıya geçirip, propaganda yapmak istiyor. Ama insanlar öylesine bir duygu seli içindeler ki, onların bu resmiyeti kurmasına fırsat vermediler. Orası açıkçası bir gerilla kontrol noktasıydı. Orada bir kontrol yapmak istemişlerdi. Ancak bu kontrolü kuramadılar. Duygular hakim oldu. İnsanlar, analar, halk, hepimiz duygu seli yaşadık. Medyaya konuşma yapan gerillanın 10-15 dakika insanları karşıya ayırıp, ’Geçin size hitaben bir konuşma yapacağız’ dediğini, bunun için uğraştığını ama böyle bir ayrışma yaratamadığını gördük."
"BU ÜLKEYİ KANLA SATIŞA ÇIKARIRSANIZ ALICISI ÇOK OLUR" Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı sert dille eleştiren Kışanak, hükümetin bu olaydan ’Bir düşman siyaseti’ çıkarmak istediğini iddia etti. Milletvekili Gültan Kışanak, şöyle devam etti:
"Tüccarlar böyle söylüyormuş; ’Bu ülkeyi şu kadar kan dökerek kurduk, ancak bu kadar kan dökerek veririz. Kaça aldıysak ona satarız’ diyor. Bunlar şuurlarını yitirmişler. Din ticaretini bıraktılar, kan ticaretine başladılar. Hükümetin bir bakanı ülkeyi kanla satmaktan bahsediyor. Siz bu ülkeyi kanla satışa çıkarırsanız alıcısı çok olur. Irak, Suriye, Afganitan’ın nasıl bir kan gölüne döndüğünü herkes biliyor. Türkiye kamuoyunun ’Biz düşman değil, kardeşiz’, ’Dağdaki gerillla da bu halkın çocuğudur’ demesi gerekiyor. Bu ülke kurulurken dökülen kan, yitirilen can son 30 yılda yitirdiklerimizden daha azdır. Bu kadar mı şuursuzlar? Kana, ölüme bu kadar mı sevdalılar? Daha kaç kişi ölecek Sayın Arınç? Çık, açıkla bedeli ne, kaç bin can? Yetmedi mi 40 - 50 bin insan? Sizin gibi vampirler 100 bin can mı istiyor? Bu nasıl bir vicdan? Öfkeden ne söyleyeceğimizi kuramıyoruz. Bu kadar kana, ölüme sevdalı, bu işi kan ticaretine dökmeye hevesli bir iktidarın karşısında vicdanlı herkes ayaklanmalı. Senin çocukların mı gidip ölüyor orada? Babanın kesesinden mi gidiyor? Bir başka bakan,’3-5 Mehmet öldü diye parlementoyu mu toplayacağız’ diye küçümsüyor."
"BİZE GÖZLERİNİ KIRPARAK SELAM VEREN ASKERLER VAR" Yıllarca yüzlerce kez askeri kontrol noktalarından geçmiş biri olduğunu ifade eden Kışanak, "Hükümet, devletin korkusu olmazsa o askerlerle de biz kucaklaşabileceklerini söyledi. Kışarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizimle kucaklaşmaya hazır her gittiğimiz kontrol noktasında asker görüyoruz. Dün gittiğimizde yine aynı şeyleri yaşadık. Korkudan tebessüm edemeyen ama sadece gözlerini kırparak selam veren askerler var bize. Bu halkın evlatlarını zorla silah altına alıp ölüme gönderiyorsunuz. Vicdanınız yok sizin. Sizin Allah’tan korkunuz olsa kanla siyaset yapmazsınız. Ölüm üzerine iktidar kurmazsınız."
"KİMSE BİZE ONLARA TERÖRİST MUAEMELESİ YAPMAYI DAYATAMAZ" Evladını yitiren annelerin savaş siyasetinin mimarlarına beddua ettiklerini ifade eden Kışanak, şöyle konuştu:
"Onlar bizim için beddua istedi. Ama ben diyorum ki; dua edin. Allah bunlara akıl, vicdan, adalet duygusu versin. İnsanlıklarından çıkmış bunlar. Ortada kocaman bir Kürt sorunu var. Bir taraftan ’Kürt kardeşim’ diyeceksin, bir taraftan insanlar birbiriyle tokalaşmış, kinle değil sevgiyle bakmış diye bundan bir siyaset çıkarmaya çalışacaksın. O dağlardaki gençler Kürt halkının evlatları, yakınlarımız, eşimiz, dostumuz, akrabamız, bizim çocuklarımızdır. Kimse bize onlara terörist muaemelesi yapmayı dayatamaz. Bu dünyadaki en büyük zulümdür. Bir halka ’Kendi evlatlarına zorla terörist diyeceksin’ dayatması dünyanın en büyük zulmüdür. ’Bunları daha fazla öldürmek için yanımızda durun’ diyorlar. Yapmayacağız. Daha fazla insan öldürmesi için AKP’nin politikalarını meşrulaştırmayacağız. Ben de bir anneyim. O gerillaları gördüğümde büyük bir duygu yoğunluğu yaşadım. Hiç kimse çok büyük bir davası yoksa eline silah alıp ölüme gitmez. O gençler belki birkaç saat sonra bir uçak bombardımanında yaşamını yitirecekler. Bunu vicdan nasıl kabul eder? O insanları kimse zorla dağa çıkarmıyor. Kimse bize tehditler yağdırarak korkutacağını zannetmesin. Çok karmaşık duygular bunlar. Bir halkın özgürlük mücadelesi için eline silah almış, ölümü göze almış kişilerle karşılaşmak çok karmaşık, çok zor duygular yaşamamıza neden oldu. Biz orada Türkiye’ye karşı bir düşmanlık söyleminde mi bulunduk? Sadece yüzümüzde tebessim vardı diye bizi yargılamaya kalkışıyorlar. Elinde silah olanlarla kontrol noktasında karşılaştık diye bunu yargı konusu yapanlar şunu söylesinler. Biz kaç kez o yollarda eli silahlı askerler tarafından durdurulduk. Yüzlerce kez. silahlarını arabalarımızın üzerine doğrultan askerler tarafından durdurulduk. Daha 14 Temmuz’da meydan dayağından geçirildik, linç edildik. O gün orada yaşadığımız duygular yoğundu. Özellikle bir anne olarak o genç kadının, genç insanların ölümle burun buruna olduğunu hissetmek beni çok duygulandırdı. Onların birkaç kilometre ötesinde ellerinde dünyanın en gelişkin silahları olan askerler var. Tepelerinde kobralar, uçaklar, yere atılmış kazan bombaları var. Böyle bir ortamda tebessüm edebilen insanlar var. Bunu anlamak gerekiyor.2
"BUNLAR BİZİM ÇOCUKLARIMIZ" Kışanak, yol kesen PKK’lıların yabancı bir ülkeden gelen istila kuvveti olmadıklarını belirterek, "Bu ükenin, bizim çocuklarımız. Bunu yüreğimizin derinliklerinde hissettik. Defalarca askeri kontrol noktalarında silah zoruyla durdurulmuş, saatlerce bekletimiş ve bana silah doğrultan askerin biz artık hareket etme aşamasına geldiğimizde sadece gözlerini kırparak bana selam verip ’Üzgünüm ama bunu yapmak zorundaydım’ dediğini, hissettirdiğini defalarca yaşamış bir insanım. Oradaki bir gerçek var; yaklaşık 1 aydır gerilla ve askerler birbirlerine 1-2 kilometre mesafede içiçe yaşıyorlar. Oradaki askerler bu gerçeği çok iyi biliyor" diye konuştu.
"ONLARA TERÖRİST OLARAK BAKMIYORUZ" DTP Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk ise, son olayların Habur’da yaşananlara benzediğini öne sürerken, "Artık devletin bizim duygularımıza kadar müdahale etmesine son vermesi gerekiyor. Habur’da halk gerillalar, çocukları kendi topraklarına döndü diye sevindi. Habur’daki o ırkçı yaklaşım Şemdinli’de tekrar gösterilmeye başlandı. Biz neden sarılmışız gerillalara? Gerilla bu coğrafyanın gerçekliği ve bu halkın çocuğudur. Bu halkın içinden çıktı. O gençler bu halkın çocuğudur ve biz onlara sarılırız. Hiç kimse duygularımıza müdahale etme hakkına sahip değil. Biz onlara terörist olarak bakmıyoruz. Onlar eline silah almak zorunda bırakılmış gençlerdir. Bu devletin ırkçı, faşist politikalarına tahammül göstermeyip dağa çıkmak zorunda bırakılmış gençlerdir. Ortada bir suçlu aranıyorsa Kürt halkına yok edici politilaarı dayatanlardır" dedi.
Baskı ve zulüm politikasıyla gidilecek bir yer kalmadığını anlatan milletvekili Aysel Tuğluk, PKK’lıların silaha aşık olmadığını, demokratik ve barışçıl çözümden, halkların kardeşliğinden yana olduğunu savunurken, "Gerilla, sorunun demokratik çözümünden yanadır. Siz dağları bombalarsanız, ’İmha edeceğiz, bitireceğiz, yok edeceğiz, siyaset hakkı tanımayacağız, kimliğinizi, dilinizi, sizi bir halk olarak tanımayacağız, size en ufak bir saygı duymayacağız’ derseniz, politikanızı bunun üzerine kurarsanız gerilla her zaman o dağlarda olacaktır. Şemdinli gerçeğiyle herkesin yüzleşmesi gerekir. 30 yıllık mücadeleden bir ders çıkarılmamış. Hala PKK ve gerilla gerçekliğiyle yüzleşmekten korkuluyor. Artık sorunun çözümünü başka yerlerde aramayın. Çözümün aktörleri buradadır. Şemdinli gerçeğini Kürt sorunun geldiği yeni bir aşama olarak görmek gerekiyor. Yeni bir süreç olarak görmek, doğru tanımlamak gerekiyor. 30 yıllık mücadelenin yeni bir parçası olarak görmek gerekiyor" diye konuştu.
Son gelişmeleri ’Buluşma’ olarak nitelendiren Aysel Tuğluk, sözlerini şöyle sürdürdü;
"Oradaki buluşmaya ilişkin hakaret edici değerlendirmeler var. Bence herkes gerillayla buluşmalı, gerillayı dinlemeli. Orada görecekler çözüme, barışa dair şey oradan çıkacak. Orayı inkar ederek sorunu çözemezsiniz. Barış isteniyorsa bu gerçekle yüzleşilmek zorundadır. İstedikleri kadar soruşturma açsınlar. Biz bu tehditlerden korkacak değiliz. Halkın onurlu mücadelesinin gereğini yapmaya devam edeceğiz. 30 yıldır çekilmedik acı kalmadı. Bu mesele bitmedi. Bizlere 20-30 yıl ceza vermekle bu sorun çözülecek mi? Bunun mantığı yoktur."
Konuşmasında İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Hakkari ziyaretine de değinen Tuğluk, "Siz bir Bakan olarak bu halka hakaret edecek, küçümseyeceksiniz ondan sonra o ’Halkı ziyaret etme’ adı altında oraya gideceksiniz. İnsanda biraz utanma olur. İdris Naim Şahin halkımızın içine gitme hakkına sahip değildir. Önce bu hakaretlerden vazgeçecek ve bu halktan özür dilemek zorundadır. Orada halkın tepkisiyle karşılaştığında bir yerlere sığınmak zorunda kaldı. Siz bu halka bu kadar hakaret ederseniz tepki verecektir size. İdris Naim Şahin’nin gidişinin bir nedeni provakasyon yaratmaktır. Halkın gösterdiği tepkilerin ne anlam ifade ettiğinin üzerinde düşünülmeli. Sen saygısızlık, her türlü hakareti yapıyorsun sonra halkın seni karşılamasını bekliyorsun. Bundan sonra herkesin aklını başına alması gerekiyor. Askeri operasyon, yöntemler iflas etmiştir. Kürtler bundan sonra milim geri adım atmayacaklardır. Herkes bunu böyle bilmelidir. Bunun bedelini göze almış durumdayız. Acı çekmeyi ve bedel ödemeyi göze alarak bunu yapacağız. Ama daha fazla acılar yaşanmadan buna bir son verilsin. Bu dayatma ve tehditler karşısında boyun eğmeyeceğiz" diye konuştu.
TOPTAN: BDP’LİLERİN YAPTIĞINA HİÇBİR REJİM MÜSADE VE MÜSAMAHA ETMEZ
TBMM eski Başkanı ve AK Parti Zonguldak Milletvekili Köksal Toptan, yol kesen PKK’lı teröristlerle kucaklaşan BDP milletvekillerinin yaptığı hareketin açıkça terör örgütü ile işbirliği anlamına geldiğini söyledi. Toprak, "Bu açıkça terör örgütüne destek; terör örgütüne hizmet amacını taşır. Hiçbir rejim buna müsaade ve müsamaha etmez" dedi.
Toptan, AK Parti Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar, İl Başkanı Hamdi Uçar ile birlikte Ereğli İlçe Teşkilatı’nda bayramlaşma programına katıldı. Partililerin Ramazan Bayramı’nı kutlayan Toptan, gazetecilerin "BDP’li milletvekilleri ile PKK’lılarla el sıkışmasını ve öpüşmesini nasıl buldunuz?" sorusu üzerine "Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir döneminde hiçbir rejiminde, rejim kendisini yıkmak isteyenlere özgürlük hakkı tanımaz" dedi. Türkiye’nin sonuna kadar sabır ve tahammül sınırlarını zorlamak suretiyle kendisini bölmek isteyen terör örgütünün parlamentodaki savunucularına hep elini uzattığını belirten Toptan, şöyle devam etti:
"Her gün, her saat ’Terörle mücadele de bir ortak çözüm noktası bulunabilir mi? Siyasi zemin bunun için kullanılabilir mi?’ çalışması yapıldı. BDP milletvekillerinin parlamento kürsüsünden yaptığı ve tüm milletvekili arkadaşlarımızı tahrik amacı güden konuşmalarına müdahale edilmedi, müsamaha edildi. Bu milletvekillerinin son yaptığı hareket açıkça terör örgütü ile işbirliği, terör örgütüne destek anlamına gelir. Ve açıkça terör örgütüne hizmet amacını taşır. Hiçbir rejim buna müsaade ve müsamaha etmez. O nedenle bana göre zannediyorum adli işlemler süratle tamamlandıktan sonra bunun gereği en nihai noktada neyse onun yapılması lazım gelir. Türkiye’nin bölünmesinin ne Doğu’daki, ne Güneydoğu’daki ne de batıdaki vatandaşımıza bir yararı olur. Bunların gereğinin bir an evvel yerine getirilmesi için adli sürecin başlamasını bekliyoruz. Ama bunun ucunda hiç kuşku yok ki diğer bölgelerde yaşayan vatandaşlarımızın tahrik edilmesi de vardır. Vatandaşlarımızın da bu tür provokatif eylemlere kapılıp ’karşı eylemler’ diye nitelendirilecek hareketlere tenezzül etmemesi lazım. Çünkü bunların nihai amacı bizi kendi içimizde kavgaya tutuşturmak, dövüştürmek, boğuşturmaktır. Bu oyuna da gelmemeliyiz. Bu oyuna gelmeden bu mücadeleyi Türkiye başarı ile sürdürecek ve sonuçlandıracaktır."