HABER

PKK'nın isteyeceği en son şey

PKK'nın isteyeceği en son şey

PKK'nın alan hakimiyetini kaybetme endişesi, yöre halkının gözünde "yeniliyorlar" düşüncesinin oluşması, bölge halkının tapusunu kendi üstünde gören örgütün isteyeceği en son şey olacaktır.

Terör örgütü PKK'nın da amacı bu değil mi? Bu tür ayrılıkçı hareketler "düşman" gördüğü ötekini hedef gösterir. Yok edilmesi gereken bir unsur olarak sunulur karşı taraf. Ekilen ayrılık tohumlarına bir dönem devletin de katkı sunduğu unutulmamalı. Şimdi o "yarayı" kapatmak hiç de kolay olmuyor ne yazık ki.

35 kişinin hayatını kaybettiği Uludere faciası sonrası kullanılan dil, kurşundan beter hasara yol açıyor. Esas tehlikeli olan da bu zaten. "Duygusal kopuş" ve ayrılık ülke huzuruna konulan dinamitten farkı yok. Söylemler birer kılıç gibi keskin. Zehir ve nefret tohumları ekiliyor insanların hafızalarına.


Demirtaş'ın "Bugün ülke bölünmüştür. Artık emin oldum" sözü çıkan yangına körükle gitmek değil midir? Kaplan'ın "Bir provokasyon olursa artık gençleri biz değil, hiç kimse durduramaz. Burada, bu dağlarda herkeste silah var" sözü kime neye hizmet eder?


Uludere olayının tam da Arınç'ın, "Kürtlerin haklarını vereceğiz" açıklamasının ardından gelmesi tesadüf mü? Üstelik kaplumbağa hızıyla da olsa yeni anayasa çalışmalarının devam ettiği bir sürede. İşte bu ortamda sahada "alan hakimiyetini" kaybetmek üzere olan PKK için can simidi oldu elim olay. İster "kaza" denilsin ister "kasıt", sonuçta PKK'nın ve çözüm istemeyen çevreler son günleri ellerini ovuşturarak izlediği bir gerçektir.


Son aylarda düzenlenen operasyonlarla neye uğradığını şaşıran örgüte "ilaç" olmuştur yaşanan bu trajedi. Çıkış arayan PKK'nın KCK adıyla yaptığı yazılı açıklama da bunu gösteriyor. 2012'yi "topyekûn bir direniş yılı" ilan etmeleri ve "ayaklanma kesintisiz sürsün" çağrısı, PKK için yeni yılın zor geçeceğini gösteriyor.


Bu açıdan hükümetin açıklayacağı "açılım paketi" kuşkusuz örgütü daha çok örgütü sıkıntıya sokacaktır. PKK telsizlerinden yansıyan "Mart'a kadar dayanın" anonsları dikkat çekici. Örgüt şaşkın haldeki militanlarını motive ederek dağılmalarını önleme peşinde. Sahayı parsellemeye başlayan devlet, bu pakete paralel ekonomik yatırımları hızlandırırsa, PKK'nın hayat bulduğu kaynağın kuruması anlamına gelir.


Kimi çevreler hükümetin girişimlerini "ayrımcılığa götüren sürecin kilometre taşları" olarak adlandırıyor. Unutulmamalıdır ki terör sorunu 30 yılla sınırlı değildir. PKK öncesinde de kabul edilmese de Kürt sorunu vardı. Herkesi kendi gibi düşünmeye yok saymaya çalışmak, bu ayrışmayı isteyenlerin ekmeğine yağ sürecektir.


PKK'yı "eleştirebilecek" bir yapı Güneydoğu'da yok. En büyük nedeni de örgütün "korkunç silahlı gücü" ve yerleşim yerlerinde kurduğu yapılanma. KCK operasyonları ve devletin işbirliğiyle PKK kampları ve mağaraları çökertildi. Uzun yıllar sonra PKK'nın bölgede hakimiyeti sarsıldı. Moral ve alan üstünlüğünü kaybetti. PKK yakın zamana kadar sürdürdüğü saldırı pozisyonundan savunma pozisyonuna geçti.


Değişen dengelere halkın da ayak uydurduğuna dair sinyaller geliyor. PKK'nın "asıl endişelendiren" de böylesi bir atmosferin bölgeye yayılma korkusu. "Dağdakilerin de yenilebileceği" düşüncesinin belleklere yerleşmesi belki de örgütün en son isteyebileceği şey olacaktır. Tapusunu kendisinde gören örgüt, son aylarda devletten ciddi anlamda "dayak" dedi. Bu darbe sonrası Karayılan'ın "devlete göbek bağı ile bağlı değiliz çıkışı" işte bu sıkışmışlığın birer işareti aynı zamanda.


Peki PKK'yı Kürt halkından ayırmak zor ama imkansız bir şey mi? Devletin en azından 14 Temmuz sonrası böyle bir düzene girdiği görülüyor. Öcalan'ı defterinden sildiği anlaşılan devletin, terörle mücadelede PKK ile Kürt halkını birbirinden kalın çizgilerle ayırmalı. Bazı çevreler "her iki unsur da birbirine karışmış" hatta "ikisi de aynı" diyerek itiraz edebilir. Başbakan Erdoğan'ın da dediği gibi "terörle mücadele siyasetle müzakere" ifadesi 90'lı yılllar hatırlandığında önem kazanmıyor mu?


Son tahlilde siyaset alanı açıldıkça, PKK'nın manevra alanı daralacaktır. Bu anlamda muhtemel BDP'ye kapatma davası, en kötü senaryolardan biri olmaya adaydır. Etkinin tepkiye dönüştüğünün en hazin örneği, 12 Eylül sonrası Güneydoğu'da yaşananlardır. Hemen herkesi kucaklayan, şiddeti benimsemeyen "aykırı" fikirlerin dile getirilmesinin önünü açan anayasa çözüme giden yolun en kuvvetli argümanı olabilir. Mayınlarla dolu bu yolu temizlemek, sabır, sağduyu ve dikkat isteyen bir çalışma ile mümkün olacaktır

En Çok Aranan Haberler