Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Aylin Ertekin Yazıcı, sağlıklı bir uykunun sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmezi olduğunu ifade ederek, “Uykusuzluk depresyon ve anksiyete bozukluğu gelişmesi açısından risk yaratır. Kronik uykusuzluğu olanların yüzde 53’ü bellek bozukluklarından yakınmaktadır” dedi.
Uyku bozukluklarıyla ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Aylin Ertekin Yazıcı, hayatın sağlıklı devamı için uykunun gerekli olduğunu söyledi. Uykusuzluğun sadece uyanıklığın olmaması olarak tanımlanamayacağını da belirten Yazıcı, “Sağlıklı bir uyku sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmezidir. Uykunun işlevinin ne olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, uykusuz bırakılan deney hayvanlarında fiziksel hasarlar ve hatta ölüm görülmektedir. İnsanlarda bir günlük uykusuzluk ertesi gün zihinsel fonksiyonu hafif bozar. Fakat, daha fazla miktarda uyku yoksunluğu ile performans önemli derecede azalır” diye konuştu.
“İNSANLAR UYKU SÜRESİNDEN BAŞKA UYKU KALİTESİNE DE ÖNEM VERMELİDİR”
Uyku ihtiyacının kişiden kişiye değişiklik gösterebileceğini vurgulayan Yazıcı, “Ortalama uyku süresi 8 saat olmakla birlikte, çocuklarda 10 yaşlılarda ise 7 saatten az olabilir. Uyku süreleri aynı yaş grubunda bile farklılık gösterebilir. Bazı kişiler gecede sadece 3 saatlik bir uykuya ihtiyaç duyabilirler. 'Benim ne kadar uykuya ihtiyacım var' sorusunun en doğru cevabı ‘gün içinde optimal uyanıklık düzeyinde olmanızı ve zihinsel olarak verimli ve iyi hissetmenizi sağlayacak kadar’ olmalıdır. Uyku ihtiyacından bahsederken, uyku süresinden başka uyku kalitesine de önem verilmelidir” şeklinde konuştu.
Uykunun başlangıçta çevresel uyaranlara yanıt azalması ve reaksiyon süresinin uzamasının söz konusu olabileceğini kaydeden Yazıcı, “Buna bağlı olarak, uykusuz sürücüler trafikteki tehlikelere daha yavaş ve sakarca tepki verirler ve kaza yapmaya daha yatkındırlar. Ancak, uyku sırasında bazı önemli uyaranlara yanıt verme kapasitesi korunur. Örneğin bir anne, bebeğin ağlamasına karşı seçici olarak duyarlıdır. Uykuyla ilgili yakınmalar genel nüfusta en çok bildirilen şikayetlerdendir” ifadelerini kullandı.
“UYKUSUZLUK DEPRESYON VE ANKSİYETE BOZUKLUĞU GELİŞMESİ AÇISINDAN RİSK YARATIR”
Uykuyla ilgili şikayetlerin genel tıp hastalarında da en yaygın yakınma konularından biri olduğunun altını çizen Yazıcı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir çalışmada, hastanede yatmakta olan genel tıp hastalarından psikiyatri konsültasyonu istenmiş olanların yüzde 80’i, uyku bozukluğundan şikayet etmiştir. Uyku bozuklukları bu kadar yaygın olmasına rağmen, bunların ne kadar rahatsızlığa neden olabileceği yeni yeni anlaşılmaya başlanmıştır. Bugün biliyoruz ki uykusuzluk depresyon ve anksiyete bozukluğu gelişmesi açısından risk yaratır. Uyku bozuklukları aynı zamanda zihinsel fonksiyonların düzgün çalışmaması ile de ilişkilidir. Kronik uykusuzluğu olanların yüzde 53’ü bellek bozukluklarından yakınmaktadır. Yetersiz uyku, iş veriminde düşüklük ve trafik kazalarında artış ile yakından ilişkilidir. Bunlara ek olarak uyku bozuklukları, kalp damar hastalıklarına yakalanma ve ölüm riskini arttırıyor gibi görünmektedir. Bu nedenlerden dolayı, uyku bozukluklarının tanı ve tedavisi önemlidir.”
Rahatsız uyku ve gündüz uykululuk hali gibi uykuyla ilgili yakınmaların ele alınmasında ilk yapılacak işin, tanıyı belirlemek olacağını söyleyen Yazıcı, şunları kaydetti: “Tanı koymadan, belirtilerin tedavi yoluna gidilmesi, çoğunlukla tedavinin başarısız olması ve hastaya zarar verilmesiyle sonuçlanır. Uyku bozukluğu olan hastalarda depresyon sıklıkla atlanan bir durumdur. Bu nedenle uykusuzluğun değerlendirmesi sırasında depresyon dikkatle araştırılmalıdır. Mümkünse, hastanın yatak partneri ya da aynı evde yaşayan bir başka kişiden bilgi alınmalıdır. Hastanın kendi dolduracağı uyku saatleri, uyanma dönemleri ve uykuyla ilgili diğer bilgilerin yer alacağı kayıtlar değerlendirmede faydalı olabilir. Uyku bozukluğu olan hastaların büyük bölümü, uyku hijyeni uygulamalarından yarar sağlar. Bazı olgularda başka bir şey yapılmasına bile gerek kalmaz.”
“KENDİNİZİ UYANIK HİSSETMEYE YETECEK KADAR UYUYUN, DAHA FAZLA DEĞİL”
Gün boyunca insanların kendini uyanık hissetmeye yetecek kadar uyuması gerektiğine dikkat çeken Yazıcı, sözlerini şöyle tamamladı: “Daha fazla değil. Yatakta geçirilen zamanın azaltılması uykuyu yoğunlaştırmakta, yatakta fazla zaman geçirilmesi ise uykunun bölünmesine neden olmaktadır. Hafta sonları ve tatiller de dahil olmak üzere, her gün uyuyabileceğiniz bir sabah uyanma saati belirleyin. Bu düzenlilik sirkadiyen ritmi güçlendirecektir. Düzenli egzersiz, uyku saatine çok yakın olmadığı takdirde, büyük olasılıkla uykuyu derinleştirir. Gürültü uykuyu bozabileceğinden, uyuduğunuz odada ses yalıtımı yapın. Fazla sıcaklık uykuyu bozar. Oda sıcaklığını uygun bir seviyede tutun. Uykudan önce hafif bir atıştırma uykuyu iyileştirebilirken, ağır bir yemek ve aşırı sıvı almak tersi etki yaratır. Kafeinli içecekler uykuyu bozar. Alkollü içecekler uykuya dalmayı kolaylaştırabilir ama, sonrasında uykunun belirgin derecede bölünmesine neden olabilir. Uykuya dalamadığınız için sinirlenirseniz, uyumak için daha fazla çabalamayın. Kronik alkol ve tütün kullanımı uykuyu bozar.”
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz