Dünyada erkeklerde oldukça yaygın olarak görülen bir kanser türü olan prostat kanseri ABD’de erkekler arasında en sık görülen kanserdir. Her yıl ABD’de 650-700 bin kişiye prostat kanseri tanısı konuyor. Avrupa’da ise bu sayı 350 bine yaklaşıyor. Dünyada kanser tanısı alan erkeklerin yüzde 24’ünde prostat kanserine rastlanıyor. Türkiye’de ise prostat kanseri akciğer kanserinden sonra ikinci sırayı alırken ortalama her 12 erkekten birine prostat kanseri teşhisi konuyor. Türkiye’de prostat kanseri olan erkeklere her yıl 29-30 bin kişi ekleniyor.
En yeni prostat kanseri teşhis ve tedavileriyle ilgili bilgi veren Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı ve Prostat Kanseri Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Faruk Yencilek, “Düşük ve orta risk gurubundaki hastalara önerim; prostatta kanseriniz lokalse ve yayılma çok azsa tedaviniz fokal olsun. Bırakın prostatınız sizde kalsın ama teknolojiyle kanserin kökünü kazıyalım” diyor.
Prostat kanseri çok yaygın bir hastalık. Hepsinin tedaviye ihtiyacı oluyor mu?
Dünyada yaygın olarak görülse de olguların ancak yüzde 10’u tedaviye ihtiyaç duyuyor, yani aslında her prostat kanserinin tedaviye gereksinimi olmuyor. İşte biz ürologlar bu yüzde 10’nun, tedaviye gereksinimi olan prostat kanserli vakaların peşindeyiz.
Prostat büyümesi ve prostat kanseri arasındaki fark nedir? Her prostat büyümesi kansere yol açar mı?
Halk arasında “prostat” olarak bilinen iyi huylu prostat büyümesi; erkeklerin idrar yolunun etrafını sarıp spermin dışarı atılmasından sorumlu olan prostat bezinde meydana gelen hacimsel artış ve bunun sonucunda idrar problemlerinin yaşanmasına neden olan bir hastalık olarak tanımlanabilir. Tedavi edilmediğinde kişinin hayat kalitesini azaltan; uyku düzenini bozan iyi huylu prostat bezi büyümesinin nedenleri tam olarak bilinmemektedir.
Prostat kanseri; prostat bezindeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesi ile ortaya çıkan; tedavi edilmediğinde kemiklere, lenf sistemine ve organlara yayılabilen; belirtileri ortaya çok yavaş çıktığı için tanısı zor olan bir hastalıktır. Zamanında tedavi edildiği takdirde kanserli hücrelerin ilerlemesi durdurulabilir ve hücreler farklı organlara sıçramamışsa cerrahi yöntemlerle tamamen tedavi edilebilir. Sonuç olarak iyi huylu prostat büyümesi ve prostat kanseri arasındaki farklar sadece ayrıntılı tetkikler sonucunda ortaya çıkarılabilir. Her iki hastalıkta da prostat bezi büyümekte; idrar problemlerine neden olup hastanın hayat kalitesini azaltmaktadır. Prostat büyümesinin prostat kanserine neden olabileceğine dair yaygın bir yanlış inanış vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar iki hastalık arasında doğrusal bir bağlantı olmadığını belirtmektedir. Ortak risk faktörlerinin bulunması ve her iki hastalığın da ilerleyen yaşla birlikte ortaya çıkması 45 yaşı aşan erkeklerin düzenli olarak doktor kontrolüne gitmelerinin önerilmesine neden olmaktadır.
Prostat kanserinin bulguları nelerdir?
Prostat kanserine özgü bir bulgu yok. Bir şikâyete bakarak bu prostat kanseridir diyemezsiniz. İyi huylu prostat büyümesini düşündürecek her türlü bulgu aynı zamanda kötü huylu prostat kanseri için de bir bulgu olabilir. Yani idrara çıkmada zorlanma, çatallı, kesik idrara çıkma, idrar yaptıktan sonra geride idrar varmış gibi his olması, geceleyin sık tuvalete çıkma gibi iyi huylu prostat büyümesine ilişkin bu bulgular, aynı zamanda kötü huylu büyümenin de bir bulgusu olabilir. Bazen insan hiç bulgu olmadan da prostat kanseri olabilir.
Kimler prostat kanseri riski altındadır?
Prostat kanserinde kesin risk faktörleri artan yaş, etnik köken ve genetik faktörlerdir. Yaşınız arttıkça prostat kanseri görülme sıklığı da artıyor. 40 yaşının atında 10 bin erkekten birinde prostat kanseri görülürken, 40-60 yaş grubunda bu oran yüzde 1’e çıkıyor. Yani 100 kat artıyor. 60 yaş üzerindeyse her sekiz erkekten birinde görülüyor. 80 yaşın üstünde rastgele tarama yapsanız yüzde 80’inde tümöre rastlarsınız. Bunun en önemli nedeni androjen yani erkeklik hormonudur. Bunun çaresi olarak da bazı çevrelerde östrojen tedavisi olarak görülmüş ama bunun da bir takım yan etkileri mevcut; örneğin kardiyovasküler sisteme negatif etkileri var.
Diğer risk faktörü genetik. Birinci derece yakınlarınızdan birisinde varsa risk 2 kat artıyor, iki kişide varsa 5 kat artıyor, üç kişide varsa 11 kat, dört kişide varsa 18 kat artıyor.
Prostat kanserinin tanısı nasıl yapılır?
1980’li yıllarda prostat kanseri, hastaların üçte birinde ileri safhalarda yakalanıyordu. 80’lerin ikinci yarısında Prostat Spesifik Antijen (PSA) olarak adlandırılan bir madde keşfedildi. Kanda PSA değerinin artışı prostat kanseriyle ilişkilendirildi ve taramalar başladı. Bu değerin yüksek olduğu kişilere biyopsi yapıldı. Bu sayede daha çok prostat kanseri daha erken dönemde tespit edildi. Böylece prostat kanserine bağlı ölüm oranları yüzde 50 azaldı. Günümüzde PSA ve rektal tuşe muayenesi, bu tür hastalıklardan kaynaklanan ölümleri yarı yarıya düşürdü.
Bu taramalar ne zaman yapılmalı?
Bu taramalar normalde 50 yaş üzerindeki herkese, ailesinde prostat kanseri olanlara ise 40 yaşından sonra mutlaka yapılmalı. Prostat kanserinde kesin teşhis prostat biyopsiyle konuluyor. Bu konuda da son dönemde önemli gelişmeler oldu. Biz yakın zamana kadar normal ultrason, MR ve BT gibi teşhis yöntemleriyle prostat içindeki tümörün yerini göremiyorduk. 2010’dan sonra geliştirilen Multiparametrik Prostat MR’ıyla (mp-MRI) prostatın içindeki tümörleri görmeye başladık.
Bu buluşun nasıl bir etkisi oldu?
Hastanemizdeki 3 Tesla gücündeki MR cihazıyla mp-MRI çekerek, prostatın içini görüntüleyebiliyoruz. Eskiden tümörün yerini göremediğimiz için körlemesine prostat biyopsisi yapılıyordu. Multiparametrik Prostat MR, bize prostattaki kanserli tümörün yerini gösterdiği için oradan biyopsi alıyoruz. Buna da MR Guided Füzyon Biyopsi (MR Rehberliğinde Füzyon Biyopsi) deniyor. Üroloji kliniğimizde 2012’den beri mp-MRI rehberliğinde prostat biyopsilerini almaktayız. Bu yönüyle ülkemizde öncülük yaptığımız için klinik olarak gururluyuz. Artık günümüzde prostat kanserlerinin yarısından fazlası, organın içindeyken yakalanıyor. Kanser bu durumdayken yakalandığında tamamıyla kurtulabiliyorsunuz.
Son yıllarda prostat kanserinde ameliyatsız bir tedavi seçeneği olarak Fokal tedavi gündeme geldi. Fokal tedavi nasıl uygulanıyor?
Multiparametrik Prostat MR’ıyla (mp-MRI) prostatın içindeki tümörün nerede olduğunu görmemiz benzetme yerindeyse bizim bilgisayar oyunlarında olduğu gibi kanserli hücreleri hedefleyip yakarak yok etmemizi kolaylaştırdı. Yani bu yöntemde prostatın içinde erken yakalanmış tümör odağı yakılarak yok edilirken hastanın prostatı alınmıyor. Bu durumdaki hastalara lokal hasta, uygulanan tedaviye de Fokal Tedavi deniyor. Böylece prostat hastada kalıyor, kanser odağını yok etmiş oluyoruz.
Erken evre kanserlerde fokal tedavinin başarı oranı nedir?
Erken evrede yakalanmış kanserlerde başarı oranı yüzde 96’lara kadar çıkabiliyor. Yüksek risk grubunda bu oran daha düşük, dolayısıyla yüksek riske sahip hastalarda fokal tedavi yapmıyoruz. Bu tespiti yapıp doğru kararı vermek de hekime düşüyor. Elimizde çok tedavi yöntemi var ama önemli olan doğru tedaviyi doğru risk grubundaki hastayla buluşturmak, bu eşlemeyi doğru yapmak. Sözün kısası her prostat kanseri fokal tedavi için uygun değildir. Buradan aynı zamanda şu sonucu da çıkartabiliriz; her prostat kanseri, ameliyat için de uygun değildir.
Prostat kanserini önlemek için neler yapılabilir?
Prostat kanserine yakalanmamak için pek çok önlem almak mümkün. Yaşınız, genetik faktörler, beslenme tarzı gibi hususlar hastalığı etkiliyor. Diyet yani yeme içme alışkanlıklarınız tek başına prostat kanserini başlatmaz, sadece başlayan kanserin daha mı hızlı yoksa daha mı yavaş ilerleyeceğini belirler. Yağlı yiyecekler kanserin ilerlemesini teşvik eder. Kırmızı etin içinde linoleik asit var ve prostat kanserinin ilerlemesine yardımcı olur. Kilolu, yağ dokusu fazla olan hastalarda da risk yine yüksek. Zira yağ dokusunun içinde yer alan “leptin” adlı bir protein ve insülin benzeri büyüme faktörü, prostat kanserinin ilerlemesinde etkili olur. Bir de prostat kanserinin ilerlemesini yavaşlatan iyi yiyecekler var. Örneğin domates kabuğunun altındaki likopen, soya fasulyesi grubunun içindeki isoflavon, yeşil çay (içindeki polifenol), selenyum ve vitamin E de prostat kanserinin yavaşlamasına yardımcı olur.
Dünyada prostat kanseri neden en çok Afro-Amerikalılarda görülüyor ve Çinliler ile Güneydoğu Asya kökenlilerde daha az rastlanıyor?
Prostat kanserini tek bir neden bağlamak doğru değil. Birden fazla risk faktörü vardır. Kesin risk faktörleri artan yaş, etnik köken ve genetik faktörlerdir.
Dünyada prostat kanserine en çok Afro-Amerikalılar’da (siyahi Amerikalılar’da) rastlanıyor. Bunu Amerikalı beyazlar ve Avrupa ülkeleri takip ediyor. Türkiye de biraz bu kapsama giriyor. Prostat kanseri Avrupa’da yüz binde 65 görülürken, bizde bu oran yüz binde 37. Dünyada en az Çinliler’de, Güney Doğu Asya ülkelerinde görülüyor. Ama bu da demek değil ki bireysel farklılıklar yoktur; evet bazı Afro-Amerikalılarda prostat kanseri görülmez, dolayısıyla Çin’de de hiç kimse prostat kanseri olmuyor demek yanlış bir ifadedir. Bunun nedenleri nelerdir diye bakarsak; en önemli nedeni sanırım Batı tipi beslenmedir: kırımızı et tüketmenin negatif etkisi olduğu tahmin ediliyor. Örneğin kuzey ülkelerinde de prostat kanseri başta olmak üzere, kanser türlerinin görülme sıklığı yüksek, burada da güneş ışığının yetersiz olmasından dolayı D vitamini noksanlığı olduğu düşünülüyor. Çeşitli spekülayonlar mevcut. Kesin bir faktöre bağlamak doğru değil. “Sadece genetikte varsa kesinlikle çıkar” demek de doğru değil, sadece etnik kökene bağlamak da doğru değil, “sadece yeme içme alışkanlıklarından kaynaklanır” demek de doğru bir ifade değil.