Öğrenciler silah kabzasıyla bayıltıldıklarını, kafalarının suya sokulduğunu öne sürdü.
İstanbul Üniversitesi’nin akademik yıl açılış törenine katılan Başbakan Erdoğan’ın üniversiteye gelişi sırasında gösteri yapmak isterken gözaltına alınan ve adliyeye sevk edilen 12 öğrenciden altısı savcılık tarafından serbest bırakılırken, mahkemeye çıkarılan altısı için adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verildi. Mahkeme öğrencilerin her hafta Cumartesi günü karakola giderek imza atmasına karar verdi.
Vatan Gazetesi'ne konuşan ‘Gençlik Federasyonu’ üyesi 12 öğrenci, gözaltına alındıktan sonra Çevik Kuvvet otobüsünde kafalarına silah kabzasıyla vurularak bayıltıldıklarını, Terörle Şube Müdürlüğü’nde ise çırılçıplak soyulduktan sonra kafalarının suya sokularak işkenceden geçirildiklerini öne sürdü.
Marmara Üniversitesi öğrencisi Cemray Baş, basın açıklamasından sonra hareket ettiklerinde, herkesin geçişine izin verilen yolda polisler tarafından barikatla önlerinin kesildiğini belirterek şu iddiada bulundu:
“Biz geçmeye çalışırken orada birden arbede çıktı ve Çevik Kuvvet bizi darp ederek iteklemeye başladı. Kendimi koruma refleksiyle ben de bu darplara karşılık verirken yumruğum amirlerine geldiği için birden hepsi benim üzerime çullandı. Kameraların olmadığı bir yer olduğu için bayağı dayak yedik. Polisler ve amirleri saçlarımı çekip, sırtıma yumruk üzerine yumruk atarken, Çevik Kuvvet ve diğer sivil polisler de beni darp ediyordu. Bu darp olayı İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi’ne kadar sürdü. Sağlık kontrolünden önce avukatlarımızın kelepçelerimizin çıkartılmasını, bu uygulamanın yasal olmadığını belirtmelerine rağmen, kelepçelerle ellerimiz kan toplamış şekilde Haseki Hastanesi’ne kontrole götürüldük. Hastanede muayene sonrasında otobüslere bindirip tekrar bizi dövmeye başladılar. Bir polis silahın kabzasıyla kafamıza vurdu. Bayılmışım, ayıldığımda kendimi hastanede buldum. Avukatlarımız da buna tanık.”
‘Çırılçıplak soyulduk’
Cemray Baş emniyette gördükleri muameleyi ise şöyle anlattı: “Üzerimi arama bahanesiyle kadın polisler tarafından yerleri ıslak bir odaya götürüldüm. Çırılçıplak soyunmamı istediler, reddettim. Bu kez beni yere fırlatarak üzerimdekileri zorla çıkarttılar. Yerlerde tekmelediler. Polisler daha sonra parmak izi alma bahanesiyle bir kez daha yanına gelip dövmeye başladı. Odada su dolu kova vardı. Başımı kovanın içine sokup çıkarttılar. Bu dakikalarca sürdü. Astım hastası olduğum için bir an nefes alamadım ve baygınlık geçireceğimi anladıklarında kafamı bir daha suya sokmadılar.”
‘Seni de kaybederiz’
Böbrek hastası olan ve gözaltına alınan Eser Morsümbül de Haseki Hastanesi’nde lavaboya gitmek istediğinde dövüldüğünü iddia etti. Eser, “Hastalığımdan dolayı ihtiyaçlarımı tutmamam lazım. Bu nedenle lavaboya gitmek istedim ama polisler bana zorla üst araması dayattılar. Ben kabul etmediğimde saldırarak, kollarımı çevirerek tehditler savurmaya başladılar. ‘Bak seni öldürürüz, kafana sıkarız, kaybederiz, kimse bulamaz. Amcanın kaybolduğu gibi seni de kaybederiz Ailene zarar veririz’ diyerek ölüm tehditlerinde bulundular. 1980 yılında Bingöl’de gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan amcam Hüseyin Morsümbül’le beni tehdit etmeleri son derece ilginçti” iddiasında bulundu.