HABER

Psikolojik sorunlar "hastalık" değildir

Psikolojik sorunlar "hastalık" değildir

Gençler, anneler, öğretmenler, erkekler. Son yazımdan sonra, gelen e-mektupların yoğunluk sırası böyleydi. Özünde "yeniden düşünmeyi ve eyleme geçmenin o kadar da olanaksız olmadığını" vurguladığım için teşekkür ediyorlardı. Henüz üniversite öğrencisi olan gençlerin, "yarınıma tekrar bakacağım ve ben bu yanılgı ve yanlışların devamı olmayacağım" yönündeki sözlerini gözlerim dolarak okudum. Annelerin "yazınızı okuduktan sonra dönüp çocuğuma neler yapmadığıma baktım" şeklindeki farkındalıkları da beni inanamayacağınız denli mutlu etti; keza öğretmenlerin de benzer ifadeleri…Sanılanın aksine pek çok erkek okuyucum olduğunu fark ettim. Paylaşımları gerçekçi ama genelin aksine hiç de olumsuz değildi. Ve ilk kez e-mektupları CD'lere kaydetmek zorunda kaldım!

"Ne yaptım ben böyle" diye düşündüm. Nasıl bir düğmeye bastım? Yanlış anlaşılmasın; elbette toplumsal bir hareket başlattığımı filan sanmıyorum (Pollyanna'yı çocukken de hiç sevmemiştim zaten!). Ancak internetle binlerce çocuğu zehirleyenlerle aynı ortamda bir karşı-refleks yaratabilmiş olmak bile, biraz olsun içime su serpti. Yazımda söylediklerimi ben de –kendi payıma- yapabilmiştim biraz olsun. Bir genç "ben de yılmayacağım, söz!" demişti. Bir anne ilk kez çocuğuyla, izlediği çizgi filmin ona neler hissettirdiğini konuşmuştu. Genç bir öğretmen "o gün sanki sınıftaki öğrencilerimi ilk defa görüyormuşum gibiydim; ne kadar güzellermiş!" demişti. Yurtdışında görev yapan bir bey, orada neler olup bittiğini paylaşmak istemişti… Ve işte benim de yapmak istediğim buydu, bunları yeniden düşünmemizi sağlamak ve yapabileceklerimizi küçümsemeden, azımsamadan yapmak.

Çünkü hepimiz tıkıştırıldığımız kendi küçücük dünyalarımızda, koyu gri umutsuzluklarla yaşamaktan başka çaremiz olmadığını düşünmeye şartlandırılıp duruyoruz. Gelen en manidar e-mektup ise belki de şuydu: "30 yaşındayım ve uzun süredir depresyon tedavisi için ilaç kullanıyorum. Oysa hormon değerlerim normal çıkıyor. Önce uyuşturucu bağımlılarıyla aynı kefeye konmak hiç hoşuma gitmedi doğrusu. Ama iki gündür yazınızı birkaç defa daha okuyunca (ve eski yazılarınızı da) anladım ki pek de bir fark yokmuş. Ben de gerçekten kendime şiddet uyguluyormuşum…"

Bir an durup yeniden bakalım: Bu arkadaşımız kim bilir depresyonla ilgili kaç yazı okumuş, kaç anket cevaplamıştır. Ama alakasız gibi görünen bir yazıda ne yaptığının ayırdına varıyor. Bu nasıl oluyor? Çünkü o yazıların hepsi zaten depresyonunuz olduğuna kanaat getirmeniz için var! Uzman yazılarını tenzih ederek söyleyeceğim ama neredeyse fal gibi. Ne kadar geniş laflar ederseniz, o kadar çok insanı içereceğiniz de bir gerçektir. Günümüzde "psikolojik sorunlar", "hastalık" olarak pompalanmaktadır. Uyanık olun! Çünkü bu en iyi asimilasyon yöntemlerinden biri, hatta birincisidir.

"Hasta" insan "muhtaç"tır; muhtaç insan "müdahale etmek"ten yoksundur ve müdahale edemeyen insan da zayıf, zavallı ve güdülmeye razı insandır. Ve gütmek isteyenlerin istediği tam da budur. Ancak tam burada bir yumurta tavuk durumunu göstermek istiyorum: Güdülen insan, yani müdahale etme gücü olmasına karşın etmeyen insan, bir süre sonra depresif ve nevrotik olacaktır; yani gerçekten hastalanacaktır! Şimdi anlatabildim mi meselenin özünü. İşte hastalık böyle üretilir!

Babaannem "ah gadasını aldığım" derdi, "bir gün olsun dünkü derdimle yatmadım ben." Ama 80'inde ölene kadar ne bize mantı yapmayı ne de sıkıntılarımıza ortak olmayı bıraktı. Yetebileceği kadar yetti ve bu çok önemliydi. Onlar bizlerin hayal bile edemeyeceğimiz denli zor hayatlar yaşamışlardı oysa. Eğer dert insanı "delirtseydi", hepimiz nenelerimizi, dedelerimizi, akıl hastanelerinden mezara uğurlamak zorunda kalırdık! Hayır, mesele ne zorluklar ne dertler ne de sıkıntılar değil arkadaşlar; mesele umut... mesele işlev... mesele sorumluluk. Umutsuzluk ve işlevsizlik ve sorumsuzluktur "hasta" eden insan gibi insanı. Biz Amerikalı değiliz; öyle kolay kolay kafayı sıyırmayız. Ama oraya doğru sürükleniyoruz. Çünkü vicdanlarımız zaafa uğratılıyor!!! Yürek pırpırlarının eşlik etmediği ilişkiler, işler, günler, geceler insanı "hasta" eder! Parasızlıktan üzgün, bıkkın, bitkin hatta hırsız bile olabiliriz; ama depresyona giremeyiz... Zira çok pahalı bir hastalık malumunuz! Üstelik hastanede de 15 günden fazla kaldırtmıyorlar, haberiniz olsun! Âşık olunca içeriz, ağlarız filan ama kalkıp okulu taramayız (daha doğrusu taramazdık!); çünkü onur, gurur, vicdan buna izin vermez(di) ve bir de bu işi yapmak için silah bulamazdık! Blumik olamazdık; hem kusmak ayıptı nimeti, hem de tahta gibi kızlar makbul değildi!

İşin şakası bir yana, toplumcanak akıl sağlığımızla bile oynandığı şu dönemde, tabiri caizse "aklımızı başımıza toplama"nın vaktidir. Bu yönde bir önerim olacak sizlere. Yazın. Bir dosya, daha doğrusu bir site hazırlayalım. "Hasta olmak ya da olmamak" olsun adı mesela. Hasta olmayı değil, hasta olmamayı yazalım bizler; yapamamaları değil yapabilmeleri, inadına kendimiz olabilmeleri, tüm pompalamalara rağmen kendimiz kalabilmeleri, unutmamız için kurulan tüm kumpaslara rağmen hatırlamaları… yazalım. Aile gibi aile olmayı, sırf para için değil de sahiden öğretmen, doktor, mühendis, sanatçı vs. olmayı hatırlayıp yazalım mesela. Ve daha aklınıza ne geliyorsa... Belki internet başından kalkmayan bebeler, onca pisliğin arasında, yüreciklerine daha yakın düşecek olan, temiz bir şeylere, bizim yazdıklarımıza da rastlarlar o zaman!

Ne dersiniz?

yesim.akbulut@mynet.com

En Çok Aranan Haberler