Türkiye’de engelli gerçeği kitabının yazarı ve Canda Özür Olmaz Derneği Başkanı Mustafa Öztürk Türkiye’de sayıları neredeyse 9 milyonu bulan bir engelli kitlesinin olduğunu ve ne yazık ki bu büyük insan kitlesi hakkında toplumun yeterli ve doğru bilgiye sahip olmadığından şikayetçi...
Biz de bu gök kubbenin altında birlikte yaşadığımız ama fark etmediğimiz engelliler hakkında doğru bilgiye ulaşmak amacıyla, bu alanda yaptığı çalışmalarıyla bilinen "Türkiye’de Engelli Gerçeği, Can Aynı Can” adlı kitapların yazarı ve Canda Özür Olmaz Derneği Başkanı Mustafa Öztürk’le bu konuları derinlemesine konuştuk... "Engellilerin toplumla bütünleşme sorunlarının” neler olduğunu biz sorduk Öztürk cevapladı...
Sayın Öztürk, Türkiye’de engelli profilini sormak istesek nasıl bir tablo çizerdiniz? Neler söylerdiniz?
Ülke nüfusunun %12.29’u engellidir. Bu 8.431.500 engelliye tekâmül etmektedir. Engelli nüfusun yüzde 64’ü okuma bilmiyor, yüzde 26’sı lise ve dengi okuldan mezun olmuştur, sadece yüzde 0,2’si üniversite mezunudur. Bu çok trajik bir durumdur.
Bu durum şunu göstermektedir; engelliler, eğitimsiz, işsiz, yoksul ve toplum tarafından kabul görmeyen insan kitlesidir. Eskiden şehir dışında yaşamaya mecbur edilen engelliler, şimdi evlerinde gönüllü mahkûmlardır. Çünkü, erişebilirlik ve ulaşılabilirlik sorunun çözülememiştir. Bu da her alanda, özelliklede, eğitim ve istihdam da büyük sorunlar yaratmaktadır.
Bir çok çalışmanızda ve özellikle de son çıkardığınız “Türkiye’de Engelli Gerçeği ve Can Aynı Can” adlı kitabınızda, "Din her zaman sosyal politikalarda belirleyici olmuştur” diyorsunuz, bunu biraz açar mısınız? Evet, din her zaman sosyal politikalarda belirleyici olmuştur. Çok tanrılı (PAGANİZM) dinlerde de belirleyiciydi, tek tanrılı dinlerde de (tevhit) belirleyici olmuştur. Çok tanrılı dinlerde tanrıların, bu insanları günahlarından dolayı cezalandırdıkları düşünülürdü, bu yüzden onlara yardım etmenin tanrıların gazabına uğramakla eş değer olduğu kabul edilirdi. Bu korku yüzünden özürlülere yardım etmek yerine, onlardan uzak durmaya çalışılırdı.
Ancak bir Allah’a inanışın olduğu tevhit dini üzere Allah (c.c) peygamberler göndererek insanların, bir olan Allaha eş koşmamaları, herkesin Allah katında eşit olduğu, kimsenin fiziksel eksikliğinden dolayı ayırıma tabi tutulmadığının altı kalın çizgilerle çizildi. Allah katında en muteber kişiliğin “takva” olduğu beyan edildi. Yani, siyahla beyazın, özürlüyle, özürsüzün, hastalıklıyla, sağlıklı olanın bir ayırımı olmadığı açıkça ifade edildi. Nitekim Peygamber(A.S) bir özürlünün gözlerine bakarak der ki "Allah bizim vücudumuzdaki noksanlıklarla ilgilenmiyor, o bizim yüreğimize bakıyor".
Allah (C.C) gönderdiği tüm peygamberlere, toplumdaki dez avantajlı guruplarla ilgilenme biçimini de göstermiş ve öğütlemiştir. Hz. peygamber (A.S) bizatihi, engelli ile iletişim kurma ve onları topluma kazandırma konusunda örnek bir çok uygulamalar yapmıştır.
Buna bir örnek verecek olursak, Hz. Peygamberin (A.S) yüzündeki fiziksel bocukluk nedeniyle dağda yaşayan, toplum içine karışmayan bir engelliyi (Zahiri) topluma kazandırmak için dağda yetişen bazı bitkileri getirip Medine'de pazarda birlikte satmayı teklif ediyor. Böylece, yüzündeki özrü nedeniyle dağa çıkan sahabe bu ortaklık sayesinde şehre iniyor, pazarda insanlarla yüzleşiyor. Önceleri sıkılan, bunalan sahabeyi Hz. Peygamber sözleri ve iltifatları ile içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarıyor.
Hz. Peygamberin bu davranışı, engellinin topluma kazandırılması için yapılan bir iyi bir örnektir.
Size göre engellilerin tomlumla bütünleşmesinin önündeki sorunlar nelerdir? Neden toplumda onları her alanda göremiyoruz. Kısaca neden bir bütünün parçaları olamıyorlar? Toplumun özürlüyle bütünleşmesinin önündeki en önemli sorun, toplumun engelli kavramını bilmemesi ile başlıyor. Adlandırmadaki karmaşa ve tanım güçlüğü, engellinin kendisini anlatmasını da zorlaştırmaktadır. Engellilik nedir, engelli kime denir? Tanımı maalesef tam olarak yapılamamıştır. Bu konuda resmi bir söylem de yoktur. Tabi, engellinin kim, engelliliğin ne olduğu açık bir biçimde ortaya konmayınca, engellilere yönelik geliştirilecek politikaların, yasaların ve hizmetlerin kapsamı da belirsizleşmektedir. Bu belirsizlik de uygulamada pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca adlandırmadaki karmaşa ve tanım güçlüğü engellinin kendisini anlatmasını ve diğerlerinin de onları kolayca anlamasını zorlaştırmaktadır.
Özür-Engel problemi toplumdan topluma, aynı toplumda bölgeden bölgeye değişmektedir. Örneğin, Avrupa’daki engelli bireylerin olanakları ile Türkiye’deki engellilerin olanakları arasında farklar vardır. Türkiye’de ise bu farklılık şehir veya bölgeler arasında kendini gösterir.
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki sorunları, başlıklar halinde şöyle sıralayabiliriz; Fiziksel engeller (ulaşılabilir ve erişebilirlik), Eğitim, Rehabilitasyon, İstihdam, Sosyal güvenlik, Yoksulluk, Aile ve özel yaşam, Din...
Her geçen gün kartopu gibi büyüyen sorunları var engellilerin. Bu sorunların aşılması için neler yapılmalıdır sizce? Engellilerin sorunlarında şimdiye kadar görülen, popülist yaklaşımlar terk edilmelidir. Sorunların çözümü için; kısa, orta ve uzun vadeli projelerle kalıcı çözümler geliştirilmelidir.
Yapılması gereken bu aşamada, engelliler, engelsizler ve devlet birlikte sorunun üstüne giderek, sorunun çözümünü birlikte ortaya koymamız gerekmektedir. Sorunların çözümünde, Engelliler ile engelli çocuk sahibi ebeveynlerin görüş ve önerileri mutlaka dikkate alınmalıdır. Yani, engelli sorunun çözümü için bir tür seferberlik ilan etmeliğiz.
Toplumdaki önyargıları ortadan kaldırmak sizde bilirsiniz ki zordur. Sizce nereden başlamalıyız? Bir filozof söylemişti "atomu parçalayabilirsiniz, ama ön yargıları asla”. Dünyada ve ülkemizde yüz yıllardır süre gelen hikâyeler anlatılır. Bunlar engelliler hakkında bizim önyargılarımızı körükleyen metinlerdir. Bunları ortadan kaldırmak gerçekten zordur. Ama bir yerlerden başlamak gerekir. Çünkü bu hikâyelerin getirdiği ön yargılar, engelliyle iletişim kurulmasını ve ona her alanda eşit fırsat verilmesini engellemektedir. Buda engellilerin başarısız olmasına yol açmaktadır.
Mesela engelliliğin bir ceza olduğu, “onlar günahkâr ve kötü insanlar oldukları için cezalandırılmışlardır” düşüncesi hemen terk edilmelidir. Çünkü özürsüz olanlar iyi insanlar oldukları için sağlıklı bedene, engellilerde günahkar ve kötü insanlar oldukları için özürlü bedene sahip olmuş değillerdir. Kimin nasıl bir bedene sahip olacağına, nasıl bir imtihana tabi tutulacağına Allah(c.c) karar verir. Bu ne bizim ne de engellilerin tercihi değildir. O tercih yalnızca Allah’a aittir. “Ben kulumun bir uzvunu alırsam ve o da buna sabrederse, ona cenneti veririm” diyen merhamet sahibi olan Allah (C.C) günahkâr kulana cenneti vaat etmez. Aksine Rabbimizin bu söylemi, onların seçilmiş özel insanlar olduklarını gösterir.
Sözün özü şudur; Engelli olmak onların imtihanı, engellilerin hayatlarını kolaylaştırmakta bizim imtihanımızdır.
2005 yılında çıkarılan Özürlüler yasasının bir devrim olduğundan bahsediyorsunuz. Gerçekten bu yasa engellilerin hayatlarını büyük ölçüde kolaylaştırıyor mu? Durum böyleyse, neden hala sorunlardan söz ediyoruz? Kesinlikle Türkiye’de 2005 yılında kabul edilen Özürlüler Yasası Türkiye’de devrimdir. Şimdiye kadar çıkarılmış en kapsamlı ve engellilerin hayatlarını büyük oranda kolaylaştıran bir yasa ve yönetmeliktir. Sosyal devlet ilkesiyle örtüşen önemli düzenlemeler ve haklar getirmiştir.
Neden hala sorunları konuşuyoruz sorunuza gelince, bu yasanın uygulanabilmesi için yönetmelik tam olarak çıkmamıştır. 2005 yılında çıkarılan bu yasa, alanda çalışan amir ve memurlar tarafından bile yeteri kadar bilinmemektedir. Yeterli bilgiye sahip olmayan memurlar, engellileri yanlış yönlendirmektedirler. Daha da önemlisi, yasanın uygulanmasında yetkili kılınan kurumlar, paydaş kurumlarla koordineli bir çalışma yürütememiş, çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin doğru anlaşılması için, seminerler ve meslek içi eğitim kursları, yeterli ölçüde yapılmamıştır.
Bir makalenizde, 5378 sayılı yasa ve yönetmeliğin değerlendirilememesi ve faydaya dönüştürülememesi, “Bana göre, İş bilmez bürokratların, hükümetin başarısını sabote etmesidir” diyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz? AB ülkelerinde bile örneği az olan bu yasayı çıkaran hükümetin iyi niyeti, bürokratları eliyle sabote edilmektedir. Denetim mekanizmasının eksikliği bu iyi niyetli çabaları boşa çıkarmaktadır. Sadece bu yasa değil, bir çok yasal düzenlemeler, bürokratların vurdum duymazlığı nedeniyle, faydaya dönüşememiştir. Mesela imar yasası. Mesela okullarda yapılması istenilen fiziksel düzenlemeler ilk aklıma gelenlerdir.
Son olarak sizce nasıl bir strateji izlenmelidir? Neler yapılmalıdır, önerebileceğiniz yol haritasının ana başlıkları neler olabilir? Bana göre çözüm, üç aşamalı bir çalışmayı gerektirir. Tabi bu çalışma birlikte yürütülmelidir.
- Engellilerin eğitilerek topluma kazandırılması.
- Toplumun eğitilerek, engelli bilincinin oluşturulması, önyargılardan kurtulması ve engellilerin başarıları için fırsat eşitliğinin yaratılması.
- Yeni engellerin ortaya çıkmasının önlenmesi için önlemlerin alınması.
http://www.candaozurolmaz.org/
Haber: Türker Çeltik
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz