Cuma namazının geçerli olabilmesi için; namazdan önce hutbe okunması, namazın öğle vaktinde kılınması, imam dahil en az dört kişinin bulunması ve müftülüklerden izin alınması gibi gerekli şartların oluşması halinde AVM, cezaevi, okul vb. mekanlarda Cuma namazı kılınabilir.
Cuma namazı, farziyyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabit olan ve hutbeyi de ihtiva eden iki rekatlı, cemaatle kılınan bir namaz olup İslam’ın sembol ibadetlerinden birisidir. Yüce Allah, “Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, alışverişi bırakıp hemen Allah’ı anmaya koşun. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allâh’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allâh’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” buyurmaktadır (Cuma, 62/9-10). Hz. Peygamber (as) de Medine’ye hicret ettikten sonra Cuma namazını kılarak gerek kavlî gerekse fiilî sünneti ile Cuma namazının sağlıklı, hür, mukim erkeklere farz-ı ayn bir ibadet olduğunu beyan etmiştir.
Hz. Peygamber’in Cuma namazı ile ilgili uygulamalarına bakıldığında şu hususların öne çıktığı görülür:
Medine’de irili ufaklı başka mescitler bulunmasına rağmen Cuma namazı sadece Mescid-i Nebevî’de kılınmıştır (Buhârî, “Cumʽa”, 11). Namaz, aynı zamanda devlet başkanı olan Hz. Peygamber tarafından kıldırılmıştır. Öğle namazı vaktinde, yani güneşin göğün ortasından batıya kaydığı (zevâl) vakitte kılınmıştır (Buhârî, “Cumʽa”, 16). Namaz öncesinde cemaat huzurunda hutbe okunmuştur (Buhârî, “Cumʽa”, 27) Herkesin girebildiği ve iştirak edebildiği mescitte cemaat halinde kılınmıştır (Buhârî, “Cumʽa”, 27).
Hz. Peygamber’in Cuma namazındaki uygulamaları ve yukarıdaki âyet-i kerimde yer alan bazı lafızların ( فاسعوا الى ذكرلله، فانتشروا ) delâletinin kapsamı, fakihler tarafından Cuma
namazının gerek vücûbu gerekse sıhhatı için oluşması gereken şartlar hususunda farklı
şekilde yorumlanmıştır. Medine içinde ve kırsalında başka mescitler olmasına rağmen
namazın sadece Mescid-i Nebevî’de daima cemaatle kılınması, namazın şehir sayılan
bir yerde, cemaatle ve herkese açık tek bir mekanda kılınması gerektiğine delil sayılmış,
Hz. Peygamber ve sonrasında devlet ricali tarafından kıldırılmış olması da namazın
geçerli olmasının bir şartı olarak görülmüştür. (Cessâs, Şerhu Muhtasarı’t-Tahâvî, II,
122-135)
Sahabe neslini de içine alacak ilk yüzyılda Cuma namazının geçerli olması için yukarıdaki zikredilen şartlar tahakkuk ederken sonraki dönemlerde Bağdat örneğinde olduğu gibi şehirlerin büyümesi ile namazı tek bir yerde kılma imkânı kalmamıştır. Bu ve benzeri bazı şartların tahakkuk etmemesi, fakihler arasında namazın geçerli olup olmadığı tartışmasını beraberinde getirmiş (eş-Şâfiî, el-Ümm, II/384-385), Cuma namazının bereketinden mahrum kalmamak için daha esnek yorumlar yapılmaya başlamıştır. Bu bağlamda bir şehirde birden fazla mekanda Cuma namazı kılınmasının caiz olduğu (Cessâs, Şerhu Muhtasarı’t-Tahâvî, II, 135; Kâsânî, Bedâ’iʽ, I, 260; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 15-16; İbn Hazm, el-Muhallâ, V, 49) , şehirde Cuma namazı kılacakların iktifa edebileceği kadar herkese açık mescit varsa umuma açık olmayan yerlerde de Cuma namazı kılınabileceği (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 25-26), devlet ricalinin kıldırmadığı yerlerde cemaatin kendi içinden razı olduğu birini imam seçebileceği gibi yorumları (Kâsânî, Bedâ’iʽ, I, 261) bu minvalde saymak mümkündür.
Müslümanların birliğine ve İslam’ın hikmetli buyruklarını öğrenmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu günümüzde, İslam’ın şeârinden sayılan Cuma namazının önemi daha da artmış, bu ihtiyaç Cuma namazının geçerli olabilmesi için şart görülen bazı hususlarda biraz daha esnek yorumlar yapılmasını iktiza etmiştir. Bu bağlamda Diyanet İşleri Reisliği’ne bağlı Heyet-i Müşâvere 1933 yılında aldığı 190 numaralı kararla “ufak bir köyde bu farzı yerine getirecek bir cemaat bulunur ve ” müsaade için müracaat edilirse onlara izin verilmesi” gerektiğini belirtmiştir. Din İşleri Yüksek Kurulu ise 2002 yılında aynı minvalde bir karar alarak, “farzı eda edecek sayıda cemaatin bulunduğu mezra, köy, belde, şehir gibi büyük veya küçük tüm yerleşim birimlerinde kılınan Cuma namazı sahih olduğunu” beyan etmiştir. Yine bu bağlamda “Yakında uygun caminin bulunmaması ve camide kılınması sebebiyle eğitim öğretimin aksaması halinde ilgili müftülüğün mekânı inceleyerek izin vermesi kaydıyla okul spor salonlarında cuma namazının kılınabileceği” (14/10/2014 tarihli Dini Soruları Cevaplandırma Komisyon Cevabı), ceza ve tutukevi yönetiminin imkân sağlaması halinde ve yine yetkili mercilerin izin vermesi halinde işyerlerinde Cuma namazı kılınabileceğine hükmedilmiştir (04/09/2013 tarihli Dini Soruları Cevaplandırma Komisyon Cevabı ve 271, 281 nolu standart cevaplar).
Müslümanların azınlıkta yaşadığı toplumlarda söz konusu şartları yerine getirmek daha zor hale geldiği için bazı durumlarda daha geniş yorumları tatbik etme zarureti ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Cuma namazının Hanbelî mezhebindeki (İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 159-160; İbn Müflih, el-Mubdiʽ, 2/145) bir görüşe dayanarak zevâl vaktinden önce, Mâlikî mezhebindeki (Karâfî, ez-Zehîra, II, 331) bir görüşü esas alarak da ikindi vaktinde kılınabileceği (Avrupa Fetva Meclisi III dönem toplantısı 4 nolu karar), mekan darlığı sebebiyle tek bir camide Cuma namazının farklı bir cemaatle tekrar kılınabileceği (Mısır Fetva Meclisi, 07.08.2001 tarihli 2186 no’lu fetva) ve Cuma namazı kılmak için müftülük gibi bir otoritenin bulunmadığı yerlerde cemaat içinden birinin imameti ile namaz kılınabileceği yönünde (Kâsânî, Bedâ’iʽ, I, 261) yapılan yorumlar bunlardan bazılarıdır.
Müslümanların, Cuma namazının getirdiği bereketten mahrum olmaması için söz konusu şartların daha geniş bir şekilde yorumlanması, özellikle de günümüzde ve Müslümanların azınlık halinde yaşadığı bölgelerde zaruri bir hal almıştır. Buna binaen fakihlerin Cuma namazının geçerli olması için şart saydıkları hususlar ideal bir Cuma namazı için gerekli olsa da günümüzde bu şartlardan bazılarının tamamen ya da kâmil bir şekilde oluşmadığı durumlarda; namazdan önce hutbe okunması ve cemaat denilebilecek sayıda kişi ile kılınması gibi temel unsurlarının bulunması halinde Cuma namazının geçerli olduğunu söylemek gerekir.
Bu bağlamda Cuma namazının, şeâirden olduğunu hissettirecek şekilde büyük camilerde kılınması esas olsa da devlet başkanının (sultanın/imamın) ve başkanın yetkili kıldığı müftülüklerden izin alındığı takdirde ticaret merkezlerinde, cezaevlerinde ve okullarda kılınması da caizdir.
Kaynak: diyanet.gov.tr