Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan Red Bull Art Around 4-20 Mayıs 2018 tarihleri arasında Arnavutköy’ün sokaklarını ve çeşitli mekânlarını çağdaş sanatla buluşturmaya hazırlanıyor. Küratörlüğünü Collective Çukurcuma ekibinin üstlendiği projede biri öğrenci projesi olmak üzere toplam 14 farklı sanatçının 14 farklı eseri Arnavutköy’ü bir açık hava sergisine dönüştürecek.
İstanbul’un tarihi semtlerinden Arnavutköy’de 4-20 Mayıs 2018 tarihleri arasında gerçekleşecek olan Red Bull Art Around, Naz Cuguoğlu, Mine Kaplangı ve Serhat Cacekli’den oluşan Collective Çukurcuma küratörlüğünde semtin sokaklarını ve çeşitli mekânlarını çağdaş sanatla buluşturmaya hazırlanıyor. Geçmişe dair bitmeyen bir nostalji duygusunu hiçbir zaman gerçekleşmemiş bir gelecek tahayyülüyle bir araya getiren sergi, bir zamanlar düşlenmiş fakat kolektif hafızamızdan bir şekilde kayıp gitmiş hayallerden hareket ediyor ve soruyor: “İçimizde kaç farklı hayaleti barındırıyoruz?”
Sokakta sanat var
İlki, 2015 yılında Karaköy’de, ikincisi 2016 yılında Moda’da düzenlenen projede bu yıl hem köklü tarihi hem de son dönemdeki popüler semtlerden biri olması sebebiyle Arnavutköy özel olarak seçildi. Arnavutköy; tarihi dokusu, yüksek tepeleri, balıkçıları, semt sakinleri ve esnaflarıyla hala eski bir Rum köyü havasını taşıdığı için semt her gün ziyaretçi akınına uğruyor. Red Bull Art Around, Arnavutköylüleri ve ziyaretçilerini yeni karşılaşmalara çağırıyor. Semtin farklı noktalarında yer alacak çeşitli disiplinlerden sanat eserleri semte gelen herkesi farklı algılar oluşturmak ve rutinin dışına çıkarmaya davet ediyor.
Genç sanatçılara işlerini sergileme şansı
’Hayaletler’ sergisi zaman ve mekân bağlamında Arnavutköy’ü merkezine alarak semtin geçmişi, tahribatı, yok oluşu, yeniden doğuşu ve sakladıkları üzerinden bir kurguyu takip ediyor. Can Büyükberber Arnavutköy’ün eski köşklerinden birinde bulunan Any adlı mekânın içerisinde interaktif bir artırılmış gerçeklik işi ile sergiye katılıyor. İzleyiciler bu işin parçası haline gelirken, kendilerini anonim bir gelecek kimliğine bürünürken buluyorlar. Canavar’ın mural çalışması, Arnavutköy’ün arka sokaklarında bulunan bir binanın cephesine konumlanıyor. Serginin yer altına açılan kapısı niteliğindeki bu mural, toprağın altındaki böcekleri, ekosistemin hem besleyici hem de tüketici bir parçası olarak, geçen zamana referansta bulunarak gün yüzüne çıkarıyor.
Bahar Yürükoğlu’nun semtin arka sokaklarında gizlenmiş bir bahçe için renkli pleksiglaslardan ürettiği yerleştirmesi doğal ile yapayın uç noktalarını bir araya getiriyor. Geleceğe dair yeni bir mekân kurgusu oluşturan bu yerleştirme, varlık ve yokluk, geçmiş ve gelecek, doğa ve medeniyet gibi ikilikleri sorguluyor. Alternatif gelecekler üzerine tahayyülü biyoloji, ekoloji ve sanatın ortaklığıyla kurgulayan Pınar Yoldaş’ın heykelleri cyborgvari yapılarıyla kuir bir gelecek tahayyülünün perdesini aralıyor. Bir balıkçının akvaryumunda izleyiciyle buluşan bu heykeller, aynı zamanda farklı bir ekosistem önerisi sunuyor.
Ali Emir Tapan’ın izleyiciyi merkezine alan performansı, terk edilmiş bir depoda, sanal ortamda oluşturduğumuz hayaletlerin izini sürüyor. İzleyiciyi ’izlenen’ rolüne büründürerek günümüzdeki ’gözet(le)me’ ve ’voyeur’ kavramlarını sorguluyor. Guido Casaretto’nun yeryüzüne düşmüş bir meteoru andıran heykeli, izleyicinin optik ve fiziksel algılarına meydan okurken aynı zamanda Arnavutköy’ün demografik yapısındaki kırılmaya dair bir yorum getiriyor. Ilgın Seymen’in yerleştirmesi kıyıya bağlı bir balıkçı teknesi üzerinde gerçekleşen bir kimyasal tepkimeyi andırıyor. Günlük hayatta kullandığımız plastik malzemelerin zehirleyici yönlerini vurgulayan bu çalışma, Arnavutköy’deki deniz kirliliği ve Kazıklı Yol özelinde çevreyle kurulan problemli ilişkiyi gündeme getiriyor.
Uğur Engin Deniz’in video çalışması, Arnavutköy’ün eskiden var olan şimdi ise sadece izlerini görebildiğimiz bir manzarasını soyut ve geometrik imgelere dönüştürürken semtin değişen mimarisini zaman-üstü bir düzlemde üst üste bindiriyor. Sabo’nun resim ve desenleri, sergilendiği mekanı biçimlendirerek kurgusal bir hikaye oluşturuyor. Bu hikayenin baş kahramanları ise Arnavutköy’de yaşamış bir bilim adamı ve semtin sakinlerini etkisi altına alan bir virüs olarak tanımlanıyor. Begüm Yamanlar’ın semtin katmanlı dokusunu hatırlatan video çalışması ise ara sokakların birinde, yüzyıllar öncesinden kalan kemerli bir yapının içinde karşımıza çıkıyor. Ceylan Göksel’in buluntu drone sesleriyle kurguladığı kaynağını göremediğimiz ses yerleştirmesi ise semtin ara sokaklarının ses peyzajını distopik bir kurguya dahil ediyor.
Yapılan açıklamada; Eda Aslan’ın artık kullanılmayan alçı heykel kalıplarından oluşan yerleştirmesi semtin geçmişteki sakinlerine bir anıt niteliğinde. Pınar Marul’un yerleştirmesi ise eskiden saraya kıyafet yapan bir atölye olarak kullanılan, 1898’den kalma bir köşkün dış cephesinde beliriyor. Açık çağrı ile yapılan öğrenci başvuruları arasından seçilen fotoğraf çalışması ise Arnavutköy merkezindeki kiliseyi çevreleyen duvarların önünde görülüyor.