MAGAZİN

Reha Muhtar'dan sevgili annesine duygusal veda

Usta gazeteci Reha Muhtar önceki gün annesini son yolculuğuna uğurladı. Yeniköy mezarlığında annesini toprağa veren Reha Muhtar, bakın o son vedayı nasıl anlattı.

İŞTE REHA MUHTAR'IN O YAZISI
"Ölüm soğuktur..." derler ya annecik...

-"Ölenler soğurlar, bir süre sonra donuklaşırlar..." diye devam ederler ya...

Onun için ölümlerden hep korkardım ben annecik...

Çocukken geldi bu korkunun esansı bana...

-

Hep ölümlerden ve ölenlerin bedenlerinden uzak durdum...

Meral Okay'ın nur yüzünü öldüğü yatakta, yatarken gördüğümde bile; yakınına gidemedim, arkadaşımı iki metre mesafeden öteye yaklaşıp öpemedim...

-

Cenazelerden de "ölümü yaşattığı için" olabildiğince kaçtım...

En yakınlarımın cenazelerine bile ürktüm, korktum gidemedim bugüne kadar...

-

Bana çocukken konuşmasını öğrettin...

Anlatmasını, kendini ifade etmesini kavrattın...

Kim bilir daha başka neler öğrettin, çocukluğumdan beri?..

-"Senden öğrenilebilecek her şeyi öğrendim..." dediğim yılların üzerinden bunca zaman geçti...

-

Artık kendimi bulduğumu sanıyordum...

Senden öğrendiğim şeylerin bittiğini; "artık senin beni takip etme zamanının geldiğini" sanıyordum...

Pazar gününe değin...

SIMSICACIKTI ÖLÜM...

Hastaneye geldiğimde, kalbinin evde durduğunu biliyordum annecik...

Doktor "hastanede her şeyi yaptık ama kalbi çalışmadı" diyecekti bana...

-

Ölümle; yalnız başıma ilk kez hastanenin acil servisinde yüzleşecektim; biliyordum...

Bilinçaltı; elli altı yıl kaçtığım, karşılaşmaktan imtina ettiğim ölümle, senin vasıtanla karşılaşacaktım...

-

Çocuklara senin cennete gittiğini söyledikten; onlarla vedalaştıktan sonra; ölümle ve senle başbaşa kalmak zamanı gelmişti annecik...

Bir süre bekledim...

-

Siyah gözlüklerimi getirmiştim evden...

Hastanede ağlamak geldiğinde içimden; gözlüğümü takıyordum...

Nöbet geçince, çıkarıyordum...

-

"Kar Beyazdır Ölüm" diyor Kerim Tekin şarkısında...

Ben de şarkılardan ve hayattan ölümün "soğuk" olduğunu düşünürdüm ilk gençlik yıllarımdan beri...

-

Morgda senin yüzünü gördüğümde; ölümle senin aranda gidip geldim annecik...

-"Öpeceğim seni..." Ama hep diyorlar ya; ölüm soğuktur diye...

Ürküyordum; "soğuk dedikleri ölüm" seni bana soğumuş hissettirir diye...

-

O duygularla öptüm seni annecik...

Bana sıcacık gelen yüzünde, "soğuk dedikleri şey"in izine bile rastlamadım...

İnsanın çok sevdiğinin ölümünde; ölen yüzün teninde soğuğu değil, sımsıcak bir sevgiyi hissediyordu...

Sanki benim öpmemi bekliyordun annecik...

-

Eğildim bir daha bir daha öptüm seni...

Ne soğuk ne korkutucu bir şey vardı yüzünde...

Sen vardın sadece...

Her şey sımsıcaktı...

Sımsıcaktın...

Beni bekliyordun...

seni öpmem öpmem için annecik...

MEZARI VE TOPRAĞIN ALTINI SEVDİM ANNECİK...

"Kar beyazdır" derler kar beyaz değildi ölüm...

Tersine sıcaktı; sımsıcaktı...

Seni öperken annecik; ne soğuk; ne beyaz, ne kar hissettim...

Sımsıcak sevgiyi hissettim sadece...

Seni hissettim annecik...

İnsanın "can"ı öldüğünde; ölüm korkutucu falan değildi...

Hala sıcak geliyordun bana; çünkü o "sen"din annecik...

-

Ölürken; bana ölümden korkmamasını öğrettin...

Cenazeden...

Tabuttan...

Mezardan...

Topraktan korkmamasını...

-

Hiç mezarlığın içine inmemiştim bugüne kadar...

Defini izlerken hep ürkütücü gelirdi oraya inmek...

"Nasıl iniyorlar oraya hiçbir şey olmamış gibi" diye düşünürdüm içimden...

-

Seni gömerken Hoca;

"yakını kim var, o insin" dedi...

Fark ettim ki, mezarın başındaki tek yakının benim annecik...

Benden başka bir yakının yok, ne mezarın başında ne mezarın dışında...

Tek yakının babam; ayakta duramadığından; on metre aşağıda sandalyeye oturmuş dua ediyor; defini izliyor...

-

Biliyordum ki; sana bu hayatta sorsalar;

-"Kim senin yakının" deseler;

"Benden başka tek bir kişinin adını anmazdın sen annecik..."

SON GECE BABAMIN ELİNİ ÖPMÜŞSÜN ANNECİK...

Çocukken bana dini bayramlardaki ritüeli anlattığın günü hatırlıyorum...

-"Bayram sabahı, babanın elini ve yanaklarını öpersin ... Sana harçlık verir... Ben de rahmetli babamın elini ve yanaklarını öperdim... Sakın sadece el öpme..." demiştin...

-"Çocuklar büyüklerin ellerini öper Bayram harçlığı alırlar..." diye devam etmiştin...

-

Bir gün bir yerde duymuştum...

-"Hanımlar da bayramlarda kocalarının ellerini öpüyorlarmış anne..." demiştim...

-"Öyle şey olmaz... Ben öpmem erkeğin elini... Bizde öyle adetler yok yavrum..." demiştin...

-

Babamın elini öptüğünü hiç görmedim elli altı yıl boyunca...

Pazar günü babam; " bu gece sabaha karşı annen elimi öptü" dedi...

-

Son zamanlarında babam gözü gibi bakıyordu sana...

Her şeyinle ilgileniyordu...

Gece uyanıp, saatlerce uyanık kaldığında, senle tek başına o meşgul oluyordu...

-

Bir minnet vardı sanki içinde; babamın bu özenine karşı...

Son gece sabaha karşı, kalkıp eline sarılıp elini öpmen bundan olsa gerek...

Altmış iki yıllık beraberliğin teşekkürü ve sevginin gücü niyetine...

Öleceğini mi anladın acaba bilmiyorum ki?..

Onun için mi öptün babamın elini, bunca yıl sonra ölümünden ölümüne sadece birkaç saat kala?..

-

Seni mezarına yerleştirdiğimde, ne korku duydum, ne ürküntü...

Sen vardın yanımda...

Toprağın altı olmuş üstü olmuş ne fark eder ki annecik?.. Ne mezarlık korkusu kaldı, ne kazılan toprak?..

Toprağı altını bana sen sevdirdin...

Mezarı...

Hatta ölümü...

Ne yapabilirdin ki daha annecik?..

REHA MUHTAR - VATAN

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler