Cinsiyetçilikle mücadele platformu olan Erktolia başta olmak üzere, çeşitli kurum ve bireysel aktivistlerin organize ettiği cinsiyetçi reklam karşıtı kampanyalar dikkat çekici bir katılım oranına ulaştı.
Doğadan firmasının reklamına karşı organize edilen kampanya, yirmi binin üzerinde destekçi buldu. Yeni yeşil çayının “yumuşak içimli olduğunu” ifade eden reklam, bu çayın “kadınlara daha uygun” olduğunu belirterek cinsiyetçi bir söylemde bulunuyordu. Ayrıca, bir erkek anlatıcının kadınların ne istediğine dair sıraladığı onlarca madde, toplumsal cinsiyet kalıplarını yeniden üretiyordu. Reklam filminin feminist versiyonunu yapan kadınlar ise, “kadınlar işte bunu ister!” ifadesiyle Doğadan reklamına tepkilerini dile getirdiler. Reklama gelen tepkiler üzerine Doğadan firması reklamını yayından kaldırdı ve bir özür metni yayınladı. Ayrıca, reklamı yapan ajans da sosyal medya hesabı aracılığıyla özür diledi.
Son olarak ise Casper firmasının cep telefonu reklamına karşı change.org üzerinden organize edilen imza kampanyasına 4000 destekçi katıldı. Reklamda “teknolojiden anlayan erkek” karşısında “teknolojiden anlamayan kadın” söylemini bir steryotip olarak işleyen Casper, erkek egemen kültürün kadını ötekileştiren pratiklerinin bir yansımasını reklam formatında kitlelere aktarmış oluyordu. Casper’ın CEO’su Charlotte Lamprecht, Pazarlama Müdürü Feray Karaman ve Kurumsal İletişim Müdürü Dilek İyigün, reklama gelen tepkiler üzerine Youtube kanalından bir tartışma oturumu düzenleyeceklerini açıkladılar. Ardından reklam yayından kaldırıldı ve firma tarafından özür dilendi.
“Evin reisinin erkek olduğunu” belirten Özsüt firmasının cinsiyetçi reklamı için özür dilemesi de, sosyal medyada örgütlenen aktivistlerin başarısı olarak kayda geçti. Reklamda cinsiyetçiliğe karşı başarılı eylemlerin yanı sıra, Wapps, Signal, Huggies, Durex ve Orkid gibi markaların cinsiyetçi reklamlarına karşı aktivizm sürmekte.
Türkiye’de yayınlanan reklamların büyük çoğunluğunun cinsiyet ayrımcılığı içeren söylemlerde bulunduğunu belirtmekte fayda var. İstemeden de olsa denk geldiğimiz ve seyretmek zorunda kaldığımız pek çok reklam, toplumsal cinsiyet kalıplarını dayatan, kadını erkek karşısında nesneleştiren, kadınlığı olduğu kadar erkekliği tanımlayan ve heteronormatif anlamlarla kodlanıyor.
Bunun temel olarak iki nedeni var. Birincisi reklam endüstrisinin (yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada) erkek-egemen bir sektör olması. Erkek-egemen toplumlarda “yaratıcılık” erkek olarak kodlanmış durumda ve bu alanda kadınların, her ne kadar en az erkekler kadar başarılı ve yaratıcı olsalar dahi, cam tavanın ötesinde geçemediklerini belirtmek mümkün. Endüstrideki eril iktidar ise, toplumsal alanda etkin olan eril iktidarın bir uzantısı aslında. Eril iktidar, cinsiyetçi önermelerle kadın ile erkek arasında oluşturmayı amaçladığı tahakküm ilişkilerini sağlamlaştırıyor.
İkinci olarak ise, Türkiye’de cinsiyetçilik başta olmak üzere, bireylere baskı ve dayatmada bulunan egemen anlatıların yeterince sorgulanamaması, toplumda cinsiyetçiliğe karşı eleştirel bir mesafenin alınamamasına neden oluyor. Gerek kadın gerekse erkek, pek çok bireyin cinsiyetçiliği normalleştirmiş olması, eril iktidara uygun manevra alanı açıyor. Bu durum ise reklam aracılığıyla gerçekleştirilen ve cinsiyet ayrımcılığı içeren toplumsal temsillerin, hiçbir sorun yokmuşçasına seyredilmesi ve eleştirilmeden geçiştirilmesine neden oluyor.
Reklam ve cinsiyetçilik ilişkisi bağlamında dikkat çeken bir diğer unsur da piyasaya dair çelişkili bir durumu gözler önüne seriyor. Topluma egemen olan cinsiyetçi zihin seti, markaların cinsiyetçi reklamlarla “hedef kitleyi” adeta ötekileştirmesine neden oluyor. Oysa bu durum, tüketici memnuniyetini ve bağlılığını amaçlayan firmalar için son derece problemli. Ne var ki, cinsiyetçiliğin toplumsal alanda normalleştirilmesi, görünürde bu firmalar için herhangi bir sorun teşkil etmiyor; ta ki yakın zamandaki reklam karşıtı hareketlere dek.