Dünyanın sayılı ekonomistleri arasında gösterilen, Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Rodrik "suni" bir yargı sürecinin ardından verilen kararlarla 300'den fazla subaya hapis cezası verildiğini belirterek, Türkiye'deki mahkemelerin, "hangi siyasi görüşte olduğu fark etmeksizin tüm hükümet karşıtlarını cezaevine göndermek için fazla mesai yaptığını" ifade etti.
Hükümetin avukat, siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve subayları Ergenekon soruşturmasıyla bastırdığını ifade eden Rodrik, "1000'den fazla Kürt siyasetçi ve aktivistin ise terörle bağlantılı oldukları gerekçesiyle yargılandığını" belirtti. Rodrik, Türkiye'deki tutuklu gazeteci sayısının, Çin ve İran'ınkinden de fazla olduğuna dikkat çekti.
**“BELGELER SAHTE”**
Rodrik, kayınpederi Çetin Doğan dahil 365 muvazzaf ve emekli üst düzey subayın yargılandığı davada verilen kararın dayandırıldığı "suçlama belgelerinin" sahte olduğunun, savunma avukatlarınca tutulan ABD'li, Alman ve Türk uzmanlarca teyit edildiğini belirtti.
Rodrik, "Savcılık, o dönemde zanlılar tarafından üretildiği iddia edilen CD’lerde bulunan imzalanmamış belgeleri kaynak göstererek darbenin 2003 yılında planlandığını öne sürdü. Ancak belgelerin üzerindeki son kayıt tarihleri 2002-2003 olarak görünse de, belgelerde ilk kez Microsoft Office 2007’de kullanılmaya başlayan bazı fontlar ve diğer özellikler bulundu. Dolayısıyla belgelerin bu yazılımın piyasaya çıktığı 2006 ortasından önce hazırlanmış olması mümkün değil. CD’lerin üzerindeki el yazılarının da aynı şekilde sahte olduğu anlaşıldı. Dahası birçok zanlı bu belgeleri hazırladıkları ya da darbe planlama toplantılarına katıldıkları iddia edilen tarihlerde ya Türkiye’nin dışında ya da yüzlerce kilometre uzakta olduklarını kanıtladı. Belgelerde ayrıca 2003 yılında var olmayan ya da o zamandan sonra değişmiş kurum ve yer isimleri gibi sayısız zaman uyumsuzlukları yer alıyor" diye yazdı.
Ünlü akademisyen tüm bu bulguların tek bir sonuca işaret ettiğini, bu sonucun da iddia edilen darbe senaryosunun "düzmece" olduğunu öne sürdü.
**“EN TEHLİKELİSİ…”**
"Balyoz davasının birçoklarınca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ordunun kafasını koparmak için kullandığı bir araç olarak görüldüğünü" iddia eden Rodrik, TSK'yı da yıllarca Türk toplumundaki İslamcı güçleri bastıran güçlü bir kurum olarak tanımladı.
En tehlikelisinin mahkemenin "belgede sahtecilikle yaptığı açık ortaklık" olduğunu belirten Rodrik, "Mahkeme hem yerel hem de uluslararası hukuku ihlal ederek, savunmanın, kanıtların bağımsız mercilerce doğrulanması için yaptığı tüm talepleri reddetmiştir" ifadesini kullandı.
Sanıkların ailelerinin BM Keyfi Gözaltı Konusunda Çalışma Grubu'na şikayette bulunduğunu ifade eden Rodrik, uluslararası hukuk uzmanlarından oluşan grubun, eldeki kanıtlar ışığında sanıkların birçoğunun kanuna aykırı şekilde gözaltına alındığı sonucuna vararak, serbest bırakılmaları için çağrıda bulunacağına inandığını belirtti.
Rodrik yazısını şöyle tamamladı:
"Umarım dünya Türkiye'deki bu büyük adli yanlışın üzerinde daha fazla odaklanacak. Türkiye kendini Ortadoğu'daki demokratik özgürlüklerin lideri olarak pazarlarken, bu ve benzeri davalardaki tutumları aksini gösteriyor. Ümit edelim de bu çirkin manipülasyonların aydınlatılması, Türkiye'de hukukun üstünlüğünün daha güçlü bir şekilde kurulduğu günlerin gelmesini hızlandırsın.