Roman, modern edebiyatın en önemli türlerinden biri olarak köklü bir geçmişe sahiptir ve zamanla derinlikli bir edebî forma evrilmiştir. Romanın kökeni 15. yüzyıla kadar uzanır ve ilk olarak Fransa’da ortaya çıkmıştır. Bu dönemde halk hikâyeleri ve epik anlatımlar romanın temel yapı taşlarını oluşturmuştur. Ancak romanın bugünkü anlamıyla bir türe dönüşmesi 16. ve 17. yüzyıllarda başlamıştır.
Roman, yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olayların, insan ilişkilerinin ve psikolojik durumların detaylı bir şekilde yer ve zaman bağlamında ele alındığı yazı türüdür. İnsanı, onun duygu ve düşüncelerini en detaylı şekilde ele alan ve anlamaya çalışan bu tür edebiyatın en güçlü anlatım araçlarından biridir.
“Roman” kelimesi köken olarak Latince “Romanus” (Roma dili) sözcüğünden türemiş ve zamanla bu türde yazılan eserlere adını vermiştir. Romanlar uzun bir anlatım şekli olarak yazarın hayal gücü ve gözlemleriyle şekillenen kurgusal olaylara dayanır. Yazar kurguladığı hikâyeyle okuyucuyu oluşturduğu dünyaya çekmeyi amaçlar. Bu dünyalar, okuyuculara farklı hayatlar deneyimleme, çeşitli karakterlerle empati kurma ve toplumsal meseleleri anlama fırsatı sunar.
Romanların zenginliği, yazarın hayal gücünün genişliğine bağlıdır. Yazar ne kadar yaratıcı ve derin bir bakış açısına sahipse romanın atmosferi, olay örgüsü ve karakterleri de o kadar etkileyici olmaktadır. Romanlar bir hikâye anlatma aracı olmakla birlikte aynı deneyimi keşfetme ve anlama yoludur.
Romanlar, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları ele alır. Ancak bu olaylar yazarın hayal gücü ve kurgusuyla zenginleştirilebilir. Roman türünde anlatılan gerçeklik, tamamen kurgusal bir temele dayanabilir. Bu kurgusal gerçeklik okuyucunun empati kurabileceği ve içine çekileceği bir dünya yaratır. Romanlar hikâye türüne göre daha uzun ve detaylı bir anlatıya sahiptir. Hikâye uzunluğu olayların, karakterlerin ve mekanların derinlemesine işlenmesine olanak tanır.
Romanın temel yapı unsurları olay, zaman, mekan ve kişilerdir. Bu unsurlar bir bütün olarak hikayenin omurgasını oluşturur. Konularına ve işleyişine göre romanlar çeşitli türlere ayrılır. Örneğin, macera, polisiye, tarihi, psikolojik ve bilim kurgu romanları gibi türler mevcuttur. Romanlarda ayrıca ilahi bakış açısı, kahraman bakış açısı ve gözlemci bakış açısı olarak 3 adet anlatım biçimi mevcuttur.
Roman, edebiyat türleri arasında önemli bir yer tutan ve genellikle edebi anlatımın en geniş türlerinden biri olarak kabul edilir. Romanlar uzun ve detaylı bir anlatıma sahiptir; karakterlerin derinliği, olayların karmaşıklığı ve toplumsal, bireysel veya kültürel temaların işlenmesi bakımından oldukça geniş bir alan sunar. Edebiyatın gelişiminde bilhassa bireysel özgürlük, toplum yapısı ve insan doğasına yönelik yorumlar ve eleştiriler roman aracılığıyla yapılmaktadır. Romanların diğer edebiyat türlerine göre en belirgin özelliği, uzunluğu ve derinliğidir. Diğer edebi türler şiir, drama ve deneme gibi kısa formdayken roman, insan hayatını, toplumu ve tarihsel olayları derinlemesine işler. Bu yüzden roman hem edebi hem de felsefi bir tür olarak düşünsel ve estetik açıdan bir potansiyele sahiptir.
Romanın yeri, türlerin evrimiyle birlikte değişmiştir. Modern roman, 18. yüzyılda ortaya çıkmaya başlamış, realizm ve romantizm akımlarının etkisiyle şekillenmiştir. Bu dönemde bireysel öykülerin ve toplumun çeşitli kesimlerinin detaylı bir şekilde anlatıldığı bir tür hâline gelmiştir. 19. yüzyılın sonlarına doğru ise farklı alt türler doğmuştur. Bunlar modernist ve postmodernist yaklaşımlar olarak anlatıcı perspektiflerini ve dil kullanımını daha da çeşitlendirmiştir.