Rusya'nın resmi televizyon kanalı 'Kultura Tv'de' ünlü gazeteci Vitali Tretyakov'un sunduğu "Çto Delat" (Ne Yapmalı) programında Türkiye ve Osmanlı tarihi tartışıldı.
ANKARA'NIN DÜNYADAKİ ROLÜ
Programa katılan Rus uzmanlar, Ankara'nın dünyadaki rolünü tartıştı. Programda Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Başkanı Vitali Naumkin, Moskova Devlet Üniversitesi'ne bağlı Asya ve Afrika Enstitüsü Başkanı Mihail Meyer, Şarkiyat Enstitüsü Türkiye Masası Başkanı Natalya Ulçenko, gazeteci Maksim Şevçenko, parlamentoun alt kanadı Duma milletvekili siyasi ve uzman Sergey Markov ve Bilimler Akademisi Uluslararası İlişkiler ve Dünya Ekonomisi Enstitüsü Uzmanı Viktor Nadein-Rayevski katıldı.
Programın başında Tretyakov, katılımcılara Türklerin başka halklardan farkı, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş amacı ve benzeri sorular yöneltti.
Programda ilk sözü olan Asya ve Afrika Enstitüsü Başkanı Meyer, Türklerin Orta Asya'dan göç ettiğini, Rum ve Ermenilerin oturduğu Anadolu'ya gelerek yerleştiklerini ve giderek güçlendiklerini ifade etti. Osmanlı İmparatorluğu'nun tarihini kısaca anlatan Rus akademisyen, "Birinci Dünya Savaşı patlak vermeseydi, muhtemelen Osmanlı devleti varlığını sürdürmeye devam edecekti" dedi.
OSMANLI ÖZGÜRLÜK VE TOLERANS ÜLKESİ İDİ
Bir başka akademisyen Natalya Ulçenko ise Osmanlı'nın uzun asırlar boyu ayakta kalabilmesini imparatorluk içinde mevcut olan çeşitli özgürlüklerle ilişkilendirdi.
Ulçenko'nun sözü üzerine araya giren milletvekili Markov, "Unutmamak lazım ki Osmanlı çok uluslu bir devlet idi. Birçokları milli imparatorluk iken Osmanlı kozmopolitik idi. Osmanlı Avrupa tarzı yapılanmayı başlattı. Fakat geç başlattığı için tüm sistem çöktü" ifadesini kullandı.
Akademisyen Naumkin de, Osmanlı'da her kesin eşit din özgürlüğüne sahip olduğunun altını çizerek, ülkede azınlıkların özgür yaşadığını vurguladı. Naumkin, "Başka ülkelerle kıyaslandığında Osmanlı'da diğer halklardan fazlasıyla din özgürlüğü vardı. Artı Osmanlı'nın tolerans açısından örnek ülke olduğunu da unutmamak lazım" dedi.
Akademisyen Nadein Rayevski, Türk etnik kimliğinin öne çıkarılmasının Osmanlı'nın çöküşünü hızlandırdığını iddia ederek, "Türk sözü kaba ve köylü anlamında kullanılıyordu." dedi.
Gazeteci Şevçenko da Osmanlı'nın o dönem çok demokratik ve özgür devlet olduğunu belirterek, "Ben Türk imparatorluğundan ziyade Osmanlı sözünü kullanmayı tercih ediyorum. Çünkü o dönem Türk köylü anlamında kullanılıyordu, Osmanlı ise üst düzey yönetim, askeri ve elit yapı için tercih ediliyordu. Macaristan'da o dönem din çatışması vardı ve Macarlar Sultan'a müracaat ederek kendisinden hamilik istedi.
Macaristan savaşsız ve çatışmasız Osmanlı'ya katılmıştı. Kosova Savaşı'nda da Sırplar gönüllü olarak Osmanlı saflarına katılmıştı. Peki neden? Çünkü; Osmanlı o dönem yasa, ulusların dayanışma, din ve başka özgürlükler bakımından en örnek devlet idi" dedi.
TÜRKLER'İN BARBAR OLDUĞU İDDİALARI UYDURMA
Markov, Türk ordusunun binlerce Rus köy, kasaba ve kentini yerlebir ettiğini iddia edince Şevçenko, "Ne binlerce kent? Uydurmayınız. Hatta İstanbul'daki Doğu Slav dediğiniz halklar da bugün Moskova'ya gelen kaçak işçilere benziyor. Geldiler ve yerleştiler" müdahalesinde bulundu. 19.yüzyılda Rus basınında Türklerin "barbar" olarak tanıtılmasıyla kamuoyunun olumsuz yönde etkilediğini belirten Şevçenko, "Bunların hepsi uydurma" dedi.
BALKANLAR'DA 4 MİLYON MÜSLÜMAN ÖLDÜRÜLDÜ
Markov sözde Ermeni soykırımı konusunu gündeme getirince Şevçenko, "1914 yılına doğru bölgede öldürülen Müslümanların sayısı gayrimüslimlerden daha fazla idi" dedi.
Markov Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında ve ayakta kalmasında Sovyetler Birliği'nin muazzam rol oynadığını belirtti. Şevçenko, Bolşevik yönetimi ve Mustafa Kemal Atatürk arasında dostluğun asla söz konusu olmadığını belirterek, "Kafkaslardaki Bolşevik liderlerin çoğu Ermeni kökenli idi. Ki onlar Türkiye ile olumlu ilişkilerden yana değildi" eleştirisi getirdi.
Balkan savaşlarının Rusya'nın çıkarları doğrultusunda patlak verdiğini kaydeden Şevçenko, bölgeden dört milyon Müslüman nüfusun yok edildiğine de dikkat çekti.
Rus ordusunun 19.yüzyılın sonlarında İstanbul'un kapısına kadar gelmesiyle Bulgarların Türklere karşı etnik kıyım yaptığını hatırlatan gazeteci, "İlk Türk-Rus savaşı sayılan Deli Petro'nun Prut ırmağına çıkarma yapması çok anlamsız ve delicesine maceracılık idi. Paşanın merhameti sayesinde Petro sağ kaldı. Türkler isteseydi tüm orduyu ve Çarı öldürürdü. Bu yürüyüş Petro'nun Avrupa'nın önünde aldığı yükümlülük idi" eleştirisi getirdi.