Uğur Dündar yönetimindeki efsane program Arena, nice dolandırıcıların ipliğini pazara çıkardı, nice halk sağlığı düşmanına yumruğunu tattırdı. Gençliğinden kimsenin ulaşamadığı Somalili korsanların gemisine helikopterle atlayıp röportaj yapan Dündar, özellikle 90’larda gıda terörüne el attı. Böcekli fareli imalathanelere ekibiyle baskın yapa yapa hepsini hizaya getirmişti. Ancak bir süre sonra Uğur Dündar’ın hangi imalathaneye baskın yapacağının önceden öğrenilmeye başlanmasıyla, traktör sürerken bone takan tipler de türemeye başlamıştı. Hem çok korkunç hem de çok komik bir programdı. “Bu böcek Afrika’da bir muzun içinde geldi” vakası hâlâ akıllarda…
Ana haber bültenlerinde boy gösteren ilginç araştırma haberleriyle, ciddi bir tarzla başlayan fantastik haber kariyerini git gide ilerleten Teksoy, işi Amazon’da ejderha aramaya kadar götürmüştü. Kutuplarda namaz kılan, Karadedeler Olayı ile Türkiye’yi aylarca geren, orada canavar, burada kötü enerji, şurada cin peri arayan Saadettin Teksoy, Türk televizyonlarının tartışmasız olarak en kült insanlarındandı. Sarı yağmurluğu ve parmak sallayışı oldukça ikonikti. “Ben Saadettin Tekson, sokarım!”
90’larda Türkiye’yi kasıp kavuran tartışma programı trendinin en önemli örneklerinden biri de Reha Muhtar’ın sunduğu Ateş Hattı programıydı. Program, tarafsızlık ve ifade özgürlüğünün sarsılmaz kaleliği iddasında olsa da elbette ki tek gaye raytingdi. Reha Muhtar insanlar görüşlerini ifade ederken aniden “Güzel kardeşim her şey tamam ama bunu söylersen ben o mikrofonu alırım senden, alalım mikrofonu” diyerek mikrofonu alırdı. Kavgasız, gürültüsüz program neredeyse olmazdı. Kavga dövüş yükseldikçe de Reha Muhtar keyiflenirdi. Her program muhakkak bir şeriat – laiklik tartışmasına bağlanır, raytingler coşardı. Türkiye bugünlere bir günde gelmedi yani… Bazı şeyleri oyun sanan sorumsuz yayıncılar, kifayetsiz muhterisler, popülizmi evladı gibi büyüten televizyonlar…
Siyaset Meydanı, uzun yıllar süren ve iç – dış gündemde ne var ne yok her şeyin konuşulduğu bir tartışma programıydı. Seviye oldukça düşüktü, genelde bir gürültü ve kakafoni hakimdi ama zamanın ruhundan olsa gerek, enteresan bir özgürlük ortamı da vardı. Bugün sesli olarak düşünmeye dahi korkacağınız düşünceleri, Siyaset Meydanı’nda canlı olarak tüm ülkeye seslendirenler vardı. “Kardeşim ben sizi dinledim, siz de dinlemeyi öğrenin” en çok kullanılan cümlesiydi programın. Türk toplumunda öyle yer etmişti ki, halen iki kişi hafif gergin bir siyasi tartışma yapınca ortamdaki barışçıl üçüncü “kardeşim Siyaset Meydanı’nda mıyız biraz sakin olun yavvv” demeyi ihmal etmez.
Savaş Ay ile A Takımı da tartışma programı furyasının en akılda kalan temsilcilerindendi. Konsepti diğerlerinden biraz farklıydı. Dekoruyla olsun, sunucu Savaş Ay’ın lümpen ve hükmedici tavrı olsun daha avama hitap eden bir program ortaya çıkarıyordu. Bu programda da tek önemsenen unsur elbette reytingdi. Her program bir yolunu bulup kavga çıkarmayı başarırdı rahmetli Savaş Ay. O dönemin popülist ruhuna aykırı, sinir uçlarına dokunan bir laf söylendiğinde Savaş Ay hemen araya girer, konuşanı kalaylar “kardeşim biz halkın çocuğuyuz, biz halk adamıyız halk geçin bunları, bırakın bu lafları” falan diye gargara yaparak alkışı alırdı. Diyoruz ya, Türkiye bugünlere bir günde gelmedi diye. Hafıza önemli…
Bir dönemin çocuklarının tüm psikolojisini bozan, gece kalkıp da koridordan geçip su almaya tırsar hale getiren, tüyler ürpertici bir programdı sıcağı sıcağına. Eniştesinin gtüne kezzap döküp oluşan boşluğa çimento dolduran psikopatlar, yengesiyle ilişki yaşayıp ortaya çıkmasından korktuğu için amcasını 18 parçaya ayıranlar, patronundan nefret ettiği için şirketin en gözde çalışanını 900 yerinden zımbalayarak işkence eden manyaklar falan cirit atardı bu programda. Kullanılan gergin fon müziği, canlandırmaların ürkünçlüğü, sürekli duyulan daktilo sesleri derken insan gerildikçe gerilirdi. İzlemek istemezdiniz, bir daha asla derdiniz ama yine o Sıcağı Sıcağına açılırdı çaresizce…*
2000’li yılların başında pıtrak gibi çoğalan enteresan formatlı yarışmaların en enteresanıydı belki de Dokun Bana. Biri Bizi Gözetliyor ile hayatımıza giren Öykü Serter’in Türkiye Enteresan Yarışma Sunmaktan Sorumlu Bakanı olmasını sağlayan program, milyonları ekrana kitlemeyi başarmıştı. Format basitti, yarışmacılar bir arabanın etrafına diziliyor ve ellerini üzerine koyuyordu. En uzun süre ellerini çekmeden durabilen yarışmacı arabayı kazanıyordu. Programın acayip adamı Doğa Bey, robotik sesi ve smokini de akıllardan çıkmayan detaylardan…
Bardak çekme yarışmasını hangimiz unutabildik? O boyalı kutuların olduğu fantastik yarışma ya da? Süheyl Uygur’un her program yüzlerce şaka yapıp bir türlü renkli takım elbiselerinden komik olamaması da bir başka detayıydı bu süper eğlenceli programın. Pazar günlerinin vazgeçilmeziydi.
Dünyanın en boğuk zaman dilimi olan Pazar akşamının buhranını bir nebze olsun alırdı. Oturma odasında anne ütü yapar, baba atletle uzanmıştır, çocuk Şahane Pazar izleyip ütü kokusundan bunala bunala gönülsüzce ödev yapar… Anneler çalışırken babaların yatmadığı gerçekliklerin olduğu günler gelse de onların tespitlerini yapsak keşke…
Kayra Şenocak ve Seray Sever yönetimindeki Şans Kapıyı Çalınca, eğlenceli gibi ama değil gibi olma dalında şampiyonluğu elinde bulunduran bir acayip şov idi. Format şuydu, gönüllü aileler programa başvurur, ŞKÇ ekibi rastgele birisinin kapısını çalar ve aile için zorlu hafta başlardı. Her ailenin bir görevi olurdu ama öyle normal görevler değil, olabilecek en saçma görevler.
Fön makinesiyle 50 pinpon topunu kaseden kaseye taşıma olsun, 900 tane çengelli iğneyi muntazam şekilde 60 saniye içinde takmak olsun, 70 kelimenin tersten okunuşlarını ezberlemek olsun bu tarz yarışmalar. Bu saçma görevler gerçekleştirilmeye çalışılırken bütün aile gerilir, yerinde duramaz, yarışan kişi dünyayı kurtarırmış gibi pozlara girerdi. Ayrıca bu yarışmadan esinle ortaya çıkan Ferhan Şensoy ustanın Şans Kapıyı Kırınca filmini de izleyin, harika filmdir.
Seda Sayan yıllardır bütün araştırmalarda Türkiye’nin en güvenilir kadını çıkar. İşte bu güveni en çok Yetiş Bacım programına borçlu. Kadırgalı Aysel kimliğiyle, halktan gelen, halkın dertlerini anlayan bir imaj çizen ‘Seda Abla’ kimliği de bu programda ortaya çıkmıştı. Bol ajitasyonlu, boz gözyaşlı, bol arabeskli, bol Seda Sayan’ın ağlayınca yeşilliği iyice ortaya çıkan gözlerine yakın plan girmeli program Yetiş Bacım, yardıma ihtiyacı olanların elinden tutma üzerine bir formata sahipti. Duygusallığı, ucuz arabeski, drama quinliği canı gibi seven Türk halkı da elbette bayılmıştı programa…