HABER

Saddam’ın casusu şimdi din otoritesi

Kuzey Irak’taki Büyük Süleymaniye Camii imamı ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ndeki Din Âlimleri Birliği’nin sözcüsü Şeyh Mecit El Hafit’in hayatı roman.

Mühendis olan Hafit, Saddam Hüseyin’in casusluk merkezinde yöneticiyken, buradan Kürt olduğu için atılmış. Bunun üzerine İran’a kaçıp molla olmuş. Irak-İran savaşı bitince de Pakistan’a kaçıp kendi deyimiyle “Allah’a dönmüş”

KUZEY Irak’taki Süleymani-ye’nin en yüksek mevkideki din otoritesi olan Şeyh Mecit El Hafit’in yaşamı, macera romanlarını aratmayacak hikayeler ile dolu. Büyük Süleymaniye Camii’nin imamı ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ndeki Din Alimleri Birliği’nin sözcüsü olan 49 yaşındaki El Hafit, aslında din adamı olarak yetişmemiş.

Kürt liderin torunu

Bağdat’taki askeri akademide mühendislik okuyan Hafit, İran savaşı sırasında Saddam Hüseyin’in casusluk merkezinde yöneticilik yapmış. 1920’lerde İngilizlere ve Araplara karşı direnen önde gelen Kürt liderlerden Şeyh Mahmut El Hafit’in torunu olan Mecit El Hafit, ailevi mirasına rağmen casusluk merkezinden atılıncaya kadar Kürt kimliğinden uzak yaşamış. Saddam yönetimi tarafından Kürt olduğu için işten atılınca başlayan katı mollalık ve eylemcilik yılları ise Kürt Bölgesi’nin özerk yapıya kavuşmasının ardından son bulmuş. Yaşadığı çalkantılı olaylar sonrasında kendi deyimi ile “Allah’a dönen” El Hafit, siyaset ile dinin karıştırılmasına şiddetle karşı çıkıyor. El Hafit, yaşadıklarını ve din-siyaset ilişkisine bakışını şöyle anlattı:
Elektronik merkezde

1980’lerin başında Saddam Hüseyin’in elektronik casusluk merkezlerinden birinde yönetici olarak çalışıyordum. Irak o sıralarda İran’la savaş halinde olduğu için öncelikli görevimiz İran konusunda istihbarat toplamaktı. Ama Türkiye ve Suriye masaları da vardı. O bölgede uyduya çıkan her türlü sinyali çekip, veri haline getirdikten sonra çözümlüyorduk. Ulaşılan bilgi hangi dildeyse Arapça’ya tercüme yapılıyordu. Bu yöntem ile insanların yerlerini de tespit edebiliyorduk. Aramızda Türkçe konuşanlar da vardı ama ben Farsça bildiğim için İran’a bakıyordum. Bağdat’ta benim çalıştığıma benzer çok sayıda merkez vardı, resmi olarak İletişim Bakanlığı’na bağlıydık.

Kürtlüğümü keşfettim

Ben casusluk merkezinde çalışan mühendislerin direktörüydüm ve işimi çok seviyordum. Ancak 3 yıllık çalışmanın ardından Saddam yönetimi beni Kürt olduğum için işten attı. O güne kadar Kürt olduğumu bilmiyordum bile. Hatta rejime karşı çalışan Kürt direnişçilere kızardım, İran’la savaştayken devleti yıprattıkları için. Ama işten atıldığım gün Kürt kimliğimi keşfettim ve ‘Madem Kürt’üm demek ki, bunun için bir şeyler yapmam gerekiyor’ dedim.

İran’da molla oldum

İran’a kaçtım ve fanatik mollaların kampına katıldım. Hocalarımdan biri 1987’de Kabe’yi basan gruptakilerden biriydi. Nasıl katı bir dini öğretiden geçtiğimi siz düşünün artık. Kısa sürede ben de koyu bir molla olmuştum. Ancak İran-Irak savaşı bitince esir mübadelesi sırasında beni de Irak’a geri gönderirler korkusu ile bu kez de Pakistan’a kaçtım.
Allah’a döndüm

Kürtler için asıl mücadelem Pakistan’da başladı. Bir taraftan BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde çalışıyordum, bir taraftan da takma isimlerle gazete ve dergilerde Kürt hareketini destekleyen makaleler kaleme alıyordum. O dönemde Pakistan’la Saddam’ın arası çok iyiydi. Pakistanlılara göre Bush bir köpek Saddam ise aslandı ve aslan köpeği yerdi. İşte böyle bir ortamda Saddam’a karşı yazdığım yazılar dikkat çekti. Pakistan yönetimi kimliğimi tespit edince hapse attı.

Hapisten çıktıktan sonra 1991’de Irak’ta Kürtler nispi özerklik kazanınca ülkeme geri döndüm. O güne kadar yaşadıklarım beni tamamen Allah’a dönmeye yönlendirdi. Artık kendi içinde reform geçirmiş ve ılımlı bir Müslüman olmuştum. Pakistan’daki hocalarım sayesinde fanatik tarafımdan kurtulmuştum.
Din siyasetten uzak tutulmalı

BÜYÜK Süleymaniye Camii’ndeki makamında Cansu Çamlıbel’le konuşan imam Şeyh Mecit El Hafit dinin siyasete karıştırılmasına son derece karşı. Hafit şöyle konuşuyor: “Hazreti Muhammed ve 4 halife bir çeşit hükümet kurmuşlardı. Ancak onlardan sonra gelen hiçbir din adamı o tarz bir yönetimi sağlayacak yetkilere sahip olmadı zaten. O nedenle bu tür bir düzen şu anda imkansız. Bugün en doğrusu dini siyasetten uzak tutmaktır. Siyaset karışınca din onurunu kaybediyor. Devleti yönetecek bir din adamı kendi öğretisine yakın olanları önemli görevlere getirebilir, o zaman diğer Müslümanlara ne olacak?

Duayla hizmet olmaz

Günümüzde hükümetler halka hizmet eder, o nedenle siyasetçileri seçerken kriterimiz en iyi hizmeti kimin sunacağı olmalı. Düşünün birisi beş vakit namazında, hacca gidiyor ve sabahlara kadar dua ediyor. Diğeri ise inanmıyor ama halka en iyi hizmeti götürecek projeler onda. Hangisini seçersiniz? Şahsen benim için önemli olan çocuklarımın iyi eğitim alması, iyi sağlık hizmeti, altyapı hizmetlerine ulaşım. İnanmamasının günahı kendine yazılır ama ben bana verdiği hizmete bakarım. Sabaha kadar sadece dua eden birinin bana hayrı olur mu? Bir örnek vermek gerekirse, eğer bir sağlık sorununuz varsa en iyi doktor kim diye sorarsınız, en iyi hacı kim diye sormazsınız.(Hürriyet)

En Çok Aranan Haberler