Dünyada yaklaşık 12 milyon cüzzam (lepra) hastasının bulunduğu ve her yıl yaklaşık 500 binin üzerinde vaka tespit edildiği bildirildi. Cüzzam hastalığı en fazla Brezilya, Hindistan, Madagaskar ve Nepal'de görülürken, Türkiye'de her yıl 2-3 vaka tespit ediliyor.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan Cüzzam Raporu'na göre, Türkiye'de cüzam hastalığı sosyal hastalıklar arasında sayılıyor. Her yeni bulunan hasta bu nedenle yaşamının sonuna kadar değişik ihtiyaçlarının çözümlenmesi ve çevrelerinin kontrolü açısından kayıt ve izlem altında tutuluyor. Türkiye'de her yıl ortalama 2-3 yeni hasta saptanıyor. Rapora göre bunlar genelde eski hastaların çevresindeki uzun kuluçka süreli hastalar. Çünkü ülkemizde basil taşıyan ve yayan hasta çok azaldı. Bu nedenle her yıl saptanan hasta sayısı giderek azalıyor.
Raporda yer alan bilgilere göre, sağlıkçıların genellikle 'lepra' dediği, halk arasında 'cüzzam' olarak adlandırılan hastalık, ilk kez tanımlayan kişinin adıyla "Hansen Hastalığı" olarak da biliniyor. Cüzzam, etkeni 'verem' yani 'tüberküloz' hastalığını yapan basille hemen hemen aynı türde bir mikrop. Cüzzam dünyada hastalık oluşturduğu ortaya konulan ve hastalığın klinik bulguları tarif edilen ilk canlı hastalık etkeni. Bu etken, bugüne kadar yalnız hastalarda ve bazı hayvanlarda (armadilo ve mangabey maymunu) bulunabildi.
Hastalığın oluşması için 2 koşulun birarada olması gerektiği belirtilen raporda, "Bu mikroba karşı (Mycobacterium leprae) doğal bağışıklığın bulunmaması (insanların tümüne yakınında bu doğal bağışıklık vardır. Doğal bağışıklığın olmaması hali, insanlara kendinden önceki soylarından geçen bir özelliktir. Bu bağışıklık halini bir testle anlamak olasıdır). Bu bağışıklık Lepromin Testi (Mitsuda Testi) ile anlaşılabilir. Dışarıya basil çıkaran aktif durumda bir hastanın bulunması ve onunla uzun süreli ve çok yakın temas halinde olmak. Bulaşma genellikle aynı aile içindeki büyüklerden 10-11 yaşına kadar olan çocuklara yönelik olarak ortaya çıkmaktadır" denildi.
Birçok hastalıkta olduğu gibi cüzzam hastalığında da kuluçka süresinin bulunduğu ifade eden raporda, belirtilerin mikrobun vücuda girdikten hemen sonra ortaya çıkmadığı kaydedildi. Cüzzam hastalığında etken vücuda alındıktan 2-7 yıl sonra ilk klinik belirtilerin ortaya çıktığı vurgulanan raporda, kuluçka süresinin değişken ve uzun olmasının tanı koymayı güçleştirdiği belirtildi.
Sağlık Bakanlığı'nca hazırlanan Cüzzam Raporu'nda hastalıkla ilgili şu bilgiler sıralandı:
"Mikrop kollarımız ve bacaklarımızda bulunan ve duyuları beyne ileten duyu sinirlerinin ya da beyinden iletilen emirleri kaslara götüren motor sinirlerin çevresindeki kılıfı oluşturan hücrelerin içine yerleşir. Bu hücrelerde yıkıma yol açar. Sinir yoluyla deriye kadar ulaşarak deride bazı belirtilere yol açar. Bu belirtilerin görünüşleri değişik biçimlerde olabilir. Deri yüzeyinden kabarık ya da biraz daha büyük çok kabarık olmayan kırmızı-mor renkli kabarıklıklar (papül), değişik büyüklükte, keskin sınırlı, yine pembe-kırmızı-mor parlak renkli deriden hafifçe kabarık kızartılar (plak), özellikle yüz, göz çevresi, yanaklar, dirsek ve dizlerin dış-ön yüzlerinde daha sık görülen nohut-ceviz büyüklüğünde topak ve kabartılar (nodül), bu lezyonların bazılarının açılmasından oluşan yaraların izleri (Skatris-Skar), kol ve bacaklarda his kaybı veya azalması, bazı hareketleri yapmada zorlanma ve güç kaybı, burunda tıkanıklık ve zaman zaman görülen hafif kanamalar, kol ve bacak sinirlerinin bulunduğu yerlerde duyarlık ve ağrı genel ve sık görülen belirtiler arasında. Ancak bu belirtilere benzer durumların olduğu çok sayıda hastalık olduğu unutulmamalı.
Tanı koymak için öncelikle lepradan kuşkulanmak gerekir. Kuşkulanılacak kişiler öncelikle eski lepralı hastaların yakınlarındaki kişilerdir. Bunlarda lepra hastalığı mutlaka aranmalıdır. Genel olarak deri ve periferik sinir sistemi yakınmaları ya da belirtileri olan kişilerde, uzun süreli kaşıntı, yanma, ağrı gibi subjektif yakınmaya yol açmayan, hatta duyu kusuru gösteren deri belirtileri olan kişilerde ayrıca tanı içine leprayı da eklemek uygun olacaktır. Erken ve doğru tanı konulmayan hastalarda basiller yerleştikleri sinirlerde yıkıma yol açarlar ve bu nedenle bazı sakatlıklar olur. Ancak erken ve doğru tanı konulan cüzzam hastası sakat kalmaz. Aynı verem tedavisinde olduğu gibi en az 3 ilaçtan oluşan bir kombine tedavi ile en çok 1 yıl içinde hastalar tamamen tedavi edilmektedirler. Tedavi için gerekli olan ilaçları devlet ücretsiz sağlamaktadır. Ülkemizde tümü kayıt altında olan (adları, yerleri ve durumları bilinen) 2 bin 454 hasta vardır. Bu hastaların büyük kısmının tedavileri tamamlanmış ve inaktif (hastalığı başkasına geçirmesi olanaksız durumda olan, tedaviden çıkmış) durumdalar. Son yıllarda yapılan taramalarda yılda yeni tespit edilen hasta sayısı ortalama 2-3 civarındadır. Bu hastalar genellikle eski hastaların çevrelerindeki uzun kuluçka süreli hastalardır. İstanbul, Ankara ve Elazığ'da 3 tane özel dal hastanesi vardır. Ancak her ilde sağlık müdürlüğünde bulunan bulaşıcı hastalıklar şubeleri de bu konuda talepte bulunanlara yardımcı olabilirler. Ayrıca tıp fakültelerinin deri hastalıkları bölümleri de bu hastalıkla ilgili bilgi verip, şüpheli vakaları kontrol edebilirler. Bunun dışında hastalara yardımcı olmak amacıyla kurulan Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı faaliyetlerde bulunuyor."