YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Sağlıkta Kadın Çalışanların Sorunları Araştırıldı

Memur-Sen Aydın İl Temsilcisi ve Sağlık-Sen Aydın Şube Başkanı A. Baki Karaer, 400 bini aşan...

Sağlıkta Kadın Çalışanların Sorunları Araştırıldı

Memur-Sen Aydın İl Temsilcisi ve Sağlık-Sen Aydın Şube Başkanı A. Baki Karaer, 400 bini aşan sağlık çalışanlarının yüzde 60’ını oluşturan kadın personelin pek çok sorunla başa çıkmak için özveri ile çalıştığını belirtti.

Kadınlarımızın sadece bir gün için hatırlanılmasının sosyal ve çalışma hayatı içinde karşılaştıkları sorunlarının çözüme kavuşturulması anlamına gelmediğine işaret eden Baki Karaer, “Kadınlar, tarih boyunca üretimin her aşamasında yer aldıkları halde gerek ekonomik, gerek toplumsal gelişmelerden yeterince pay alamamış ve dünyada en fazla dışlanan ve yoksullaşan kesim olmuşlardır. Kadın olmanın, özellikle de gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde zorluğu yadsınamaz bir gerçektir. Kadınlarımızın, gerek çalışma hayatında, gerekse günlük hayatta üstlendikleri sorumluluklarının yanı sıra, sahip oldukları toplumsal statü gereği yerine getirmek zorunda oldukları yükümlülükler, kadının hayatını olabildiğince zorlaştırmaktadır. Bu ise kadına psikolojik ve fiziksel yıpranmışlık olarak yansımaktadır. Sağlık alanında hizmet vermenin zaten yoğun ve yıpratıcı olduğunu, istihdam noksanlığı sebebiyle mevcut sağlık çalışanlarının iş yükü ve nöbet sayılarındaki artışın tükenmişliğe ve yaşam kalitesinde düşüşe sebep olduğunu, kadın çalışanların erkek çalışanlara oranla daha yüksek düzeyde tükenmişlik yaşadıklarını geçen yıl yaptırdığımız Sağlık Çalışanları Tükenmişlik Araştırması’nda belirtmiştik. Sağlık çalışanı olmak yeterince zor ve yıpratıcı iken, bir de kadın olmanın getirdiği toplumsal sorumluluklar eklendiğinde, kadın sağlık çalışanlarımızın yaşam standartlarının istenilen seviyeye gelmesi zorlaşmaktadır” dedi.

Türkiye’de 400 bini aşan sağlık çalışanlarının yaklaşık yüzde 60’ını kadınların oluşturduğuna belirten Karaer, “Kadın çalışanlarımız, pek çok sorunla da başa çıkmak için özveri ile çalışmaktadır. Bu bağlamda Sağlık-Sen olarak, sağlık alanında görev yapan sağlık çalışanı kadınlarımızın çalışma hayatlarının sosyal hayatlarına olan etkilerini daha net görebilmek, sorunlarını ortaya çıkararak somut çözüm önerilerine katkı sunmak adına ‘Sağlıkta Kadın Çalışan ve Sorunları’ araştırmasını yaptık. Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz bu araştırmamızın çarpıcı sonuçlarını, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla sizlerle paylaşmak istiyoruz. TÜİK’in bölge sınıflandırmasına göre, bin 360 kadın sağlık çalışanı ile yüz yüze gerçekleştirdiğimiz ‘Sağlıkta Kadın Çalışan Ve Sorunları Araştırması’ umut ediyoruz ki kadın çalışanlarımıza yönelik yapılacak çalışmalara katkı sunarak, atılacak adımların hızlandırılmasına vesile olacaktır. Araştırmamızda sağlık çalışanı kadınlarımıza yönelttiğimiz ‘Aylık kazancınızın büyük kısmını ne için harcıyorsunuz?’ sorusuna katılımcıların yüzde 50,7’si tamamını ailemin geçimi için harcıyorum derken, yalnızca yüzd10,9’u kendi ihtiyaçlarım ve sosyal faaliyetler için harcıyorum demişlerdir. Bu oranlar medeni duruma göre değişmektedir. Kazançlarının tamamını ailesinin geçimi için harcadığını belirten evli katılımcılarda bu oran yüzde 60’lara yaklaştığı görülmektedir. ‘Türkiye’de cinsiyete dayalı bir ayrımcılık olduğunu düşünüyor musunuz?’ sorusuna katılımcılar yüzde 79,3 oranında evet cevabını verirken; ‘Çalıştığım kurumda cinsiyete dayalı ayrımcılık vardır’ önermesine ise kısmen katılıyorum seçeneği ile birlikte yüzde 43,6 oranında katıldıkları gözlenmiştir. Ortaya çıkan bu sonuç, sosyal ve çalışma hayatında kadının dışlandığı gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu oranın azaltılması için kamu ve sosyal paydaşlara son derece önemli sorumluluklar düşmektedir. Sağlık çalışanı kadın katılımcılara yaşadıkları bu cinsiyet ayrımcılığının kendilerine nasıl yansıdığını sorduk. ‘Cinsiyetler arası eşitsizlik, ekonomik ve sosyal olarak kadını yoksullaştırmaktadır’ önermesine yüzde 73,2’si kısmen veya tamamen katıldıklarını belirtmişlerdir. Bu sonuçtan da anlaşılacağı gibi, toplumsal bir yara haline gelen sağlıkta şiddet gibi cinsiyete dayalı ayrımcılık da çalışan kadınlarımızın üzerinde adeta psikolojik şiddete dönüşmekte, bu durum çalışan kadınların hem ekonomik hem de sosyal anlamda yoksullaşmasına sebep olmaktadır. Nitekim, ‘Cinsiyetimden dolayı kendimi dezavantajlı hissediyorum’ önermesine katılım oranının yüzde 58,2 olması, yukarıda bahsettiğimiz durumu destekler niteliktedir. Yine, ‘Ev ve iş hayatımın yoğunluğu yüzünden sosyal hayatım neredeyse yok oldu’ önermesine katılım oranı toplamda yüzde 79,4 olarak hesaplanmıştır. Daha önce yaptığımız Türkiye’de Sağlık Çalışanları Tükenmişlik Araştırması’nın sonuçlarına göre, sosyalleşme azaldıkça tükenmişliğin arttığı bulgusundan hareketle sosyalleşmenin insan hayatındaki olumlu etkileri bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenledir ki, özellikle kamuda sağlık alanında çalışan kadınların iş yoğunluğunun yanında bir de evdeki sorumlulukları düşünüldüğünde, yaşam memnuniyetlerini artırıcı önlemlerin alınmasının elzem olduğu su götürmez bir gerçektir. ‘Ev ve iş hayatının yoruculuğundan kendimi psikolojik ve fiziksel olarak yıpranmış hissediyorum’ önermesine yüzde 85,8, ‘İş hayatımın yoğunluğu yüzünden aileme yeteri kadar zaman ayıramıyorum’ önermesine yüzde 78,8, ve ‘Kendime yeterince zaman ayıramıyorum’ önermesine yüzde 85,2 oranlarında katılım olmuştur. Nitekim nöbet yoğunluğu olan çalışanların aile ile geçirilen zamanlarının azaldığı; aile ile geçirilen vakitteki artışın ise yaşam memnuniyetini ve kalitesini artırdığı 2012 yılında yaptığımız Sağlık Çalışanları Sosyo-demografik Durum Belirleme Araştırması’nda da ortaya çıkmıştı. Bu tabloya bakıldığında sağlık alanında çalışan kadının ev ve iş hayatı arasında kaldığı stres sarmalında kaliteli yaşam standardından uzaklaştığına tanık olmaktayız. Standartları yüksek bir yaşamın temel unsurlarından biri de sosyalleşmenin yanı sıra; kuşkusuz ailesi ile geçireceği kaliteli ve kendini dinleyebileceği özel bir zaman dilimine sahip olmasıdır” diye konuştu.

Sosyal hayat içerisinde bir birey olan, çalışma hayatında hizmet üreten kadının aynı zamanda bir anne ve eş olduğu da unutulmaması, iş hayatındaki düzenlemelerin bu çerçevede ele alınarak yapılması gerektiğini savunan Karaer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aile yaşamının kariyere etkisini de incelediğimiz araştırmamızda, ‘Ev işleri/çocuk bakımı eğitim ve istihdam fırsatlarını kaçırmama sebep olmaktadır’ önermesine katılım oranı yüzde 70,6 ve ‘Ev ve iş hayatını birlikte yürütmek kariyer gelişimimi engellemektedir’ önermesine katılım oranı ise yüzde 69,2’dir. Verilen cevaplardan da anlaşılacağı gibi kadınlarımız önceliği eş ve annelik statülerine vermekte, sosyal yaşamlarıyla birlikte, kariyerlerini de ikinci plana itmektedirler. Ancak bunun yanında mesleklerini de özverili ve başarılı bir şekilde icra etmeye devam etmektedirler. ‘Yaptığım işte kendime güvenim tamdır’ önermesine katılım oranının yüzde 94,2 olması bu durumu ispatlar niteliktedir. Eş ve anne olmanın yanı sıra kendi mesleklerinin de yoğun ve yıpratıcı olduğu düşünülürse, sağlık alanında çalışan kadınlarımızın kariyer gelişimlerinin önünün açılması adına yeni düzenlemeler yapılarak, pozitif ayrımcılığı önceleyen politikalara yer verilmelidir. Araştırmamızda katılımcılar, ‘Kadına olan önyargı, fırsatları değerlendirmemde cesaretimi kırıyor’ önermesine toplamda yüzde 59,2 oranında katılım göstermişlerdir. Sosyal ve çalışma hayatı içinde yer almaları için gerekli evrensel normlar çerçevesinde bir yaşam alanına dahil etmeye çalıştığımız kadınlarımızın karşılaştıkları bu durum, henüz fırsatları değerlendirmeye başlamadan kadınlarımızın iş yaşamlarındaki gelişimlerine ket vurmaktadır. Bu bulgudan hareketle toplumsal bilinç noktasında istenilen düzeye ulaşamadığımızı söyleyebiliriz. Evli olan katılımcıların ‘Eşim çalışmamı olumlu karşılar’ önermesine katılım oranları yüzde 90 iken, ‘Eşim ev işlerinde ve çocuk bakımında yardımcı olur’ önermesine katılım oranı yüzde 50,8’e düşmektedir. Eşlerinin çalışmasına olumlu bakan erkeklerin ortak hayatı çalışan eşleriyle paylaşmaması bir çelişkidir. Oysa iş ve ev arasında psikolojik ve fiziksel yıpranma yaşayan kadının en büyük destekçisi eşi olmalıdır. Buradan kadınlara ev işleri ve çocuk bakımda daha fazla yardımcı olmaları gerektiği mesajını erkeklerin veriyor ve Hayat müşterektir sözünü Sağlık-Sen ailesi olarak hatırlatmak istiyoruz”

KADIN SAĞLIKÇILAR MOBBİNG VE ŞİDDET MAĞDURU

Kadın sağlık çalışanlarının yaşadığı diğer iki önemli sorunun iş yerinde psikolojik taciz yani mobbing ve şiddet olduğunun altını çizen Karaer, açıklamasını şöyle tamamladı: “Katılımcıların yüzde 48,9’u son bir yıl içinde psikolojik veya sözel şiddete maruz kaldıklarını belirtirken, yüzde 42,1’i iş arkadaşları ya da yöneticiler tarafından mobbinge maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Rakamlardan da anlaşılacağı gibi, mobbing ve şiddet olayları sağlık alanında ne yazık ki sıklıkla meydana gelmektedir. Bununla birlikte mobbing ve şiddete karşı alınan önlemlerle ilgili araştırma sonuçlarımız ise şu şekildedir: ‘Yöneticiler mobbing konusunda gerekli önlemleri alırlar’ önermesine katılım oranı yüzde 32,9 ve ‘Çalıştığım kurumda yöneticiler cinsel taciz ve şiddet konularında gerekli önlemleri alırlar’ önermesine ise yüzde 42,3 oranında katılım gerçekleşmiştir. Bu bulgular mobbing ve şiddet konusunda kurumların yeterli önlemi almadıklarını göstermektedir. Uluslar arası Çalışma Örgütü ILO’nun da özellikle üzerinde durduğu ‘İnsanca çalışma koşulları’ sloganı ile gerçeğe dönüşebilecek ‘İnsanca yaşam, yeterli yaşam standartı’ kriterlerini yakalayabilmek için mobbing ve şiddet konusunda gerekli önlemler alınmalı, sağlık çalışanları ve bilhassa kadınlarımızın bu gibi durumlar esnasında ve sonrasında nasıl davranmaları gerektiklerini bilmeleri çeşitli eğitimler yoluyla sağlanmalıdır. Özellikle kadınlarımızın kendilerini güvende hissetmeleri ve çalışma barışını yakalamaları son derece önemli bir husustur.

Son olarak katılımcılara ‘Kariyer gelişiminizin önünde bir engel görüyor musunuz?’ diye sorduk. Katılımcıların yüzde 36,9’u kariyer gelişimlerinin önünde bir engel gördüklerini belirtmişlerdir. Bu azımsanamayacak oran, cinsiyet ayrımcılığını bir kez daha akıllara getirmektedir. Peki kariyer gelişiminin önündeki bu engel nedir? Kadınlarımız, yüzde 27,4 ile ‘Eve ve çocuklara karşı olan sorumluluğu’ kariyerinin önündeki en büyük engel olarak görmektedir. Bu oran yukarıdaki tabloyu özetler niteliktedir. İkinci sırada ise yüzde 20,6 ile gündelik dilde kullandığımız torpil, yani kayırmacılık ve yüzde 17,9 ile sistemin işleyişinden kaynaklı sorunlar gelmektedir”

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler