MKÜ Meslek Yüksek okulun da Mimari Restorasyon Programı öğrencilerinin kendi öz gayretleriyle MKÜ üniversitesine kazandırdıkları Yirminci Yıl Çeşmesi’nin mimarları başta, Öğretim Görevlisi ve Mimarlık Şehir Planlama Bölümü Mimari Restorasyon Bölüm Başkanı Tülin Tümay Çağlayan, Mesut Ot, Yunus Akıllı’nın uzun bir çalışmadan sonra MKÜ Kampüsünde yapılan yirminci yıl çeşmesi, Tarihi görünümü aksettiren ve O dönemi yaşatan şahaserin açılışını, başta MKÜ Rektörü Prof.Dr. Hüsnü Salih Güder , Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yurtsever Soysal,Harbiye MYO Müdürü Yard.Doçent Dr. Bekir Demirtaş ve Öğretim görevlileri gerçekleştirdi.MKÜ Rektörü Prof.Dr. Hüsnü Salih Güder yapığı açıklamada şunları dile getirdi.
Güder “Hepiniz üniversitemizin yirminci yıl etkinlikleri programının önemli bir parçasını oluşturan yirminci yıl çeşmesi açılış törenine hoş geldiniz şeref verdiniz. Esasen bizim amacımız yirminci yılımızda üniversitemizin öğrenci ve akademisyenleriyle idari çalışanlarıyla bir yeniden anlayış oluşturmak, bir düşünce birliği oluşturmak üniversite etrafında yeni bir heyecanı örgütleyerek bu heyecan dolayısıyla yeni estetik ve plastik duyguların ve ögeleri üniversitemize kazandırmaktır. Geçtiğimiz günlerde Amerikan Büyükelçiliğinin katkısıyla İktisadi İdari Bilimler Fakültesi için yaptırmış olduğumuz ek binanın kampüsümüzün ana giriş kısmına bakan yüzeyine, şu anda sanat olarak kabul edilmekte olan ama yakın zamana kadar protesto amaçlı veya kişisel bir takım duyguların dışa vurumu şeklinde tren kompartımanlarının, durakların, stadyumların, karavanların, metro istasyonlarının boyandığı tarz olan duvar boyama sanatıyla grafiti sanatıyla boyanmış oldu. Bu eser için Amerika’dan bir sanatçı özel olarak geldi bir hafta boyunca bu eseri tamamladı ve üniversitemize kazandırmış oldu. Ve geçtiğimiz günlerde de rektör yardımcımız Prof.Dr. Ali Koç hocamızın başkanlığında görev paylaşımı yaptık yetişemediğimiz yerlerde Ali Koç hocamız başkanlığın da katılan tüm arkadaşlarımızla dekanlarımızla, akademisyen ve öğrencilerimizle açılışını gerçekleştirdik. Bu gün burada Harbiye Meslek Yüksek okulu’ muzda Mimari Restorasyon Programının Öğretim elemanları ve öğrencilerinin kendi öz gayretleriyle ve kendilerinden gelen teklifle oluşturularak üniversitemize kazandırılmış olan yirminci yıl çeşmesinin açılışını yapacağız. Bu kampüse bu süreç içerisinde kazandırılmış olduğumuz ikinci sanat eseri özellikli yapım olacak. Yine bir üçüncüsünü Atatürk Anıtından kütüphanemize kadar giden yol üzerine şuanda yerleştirilmek üzereyiz önümüzde ki günlerde onun açılışını da beraberce yapacağız. Doğu ve batı dünyasında tıp, sanat, felsefe, keşif, hümanizma gibi alanlarda kendi alanlarının öncüsü olan yirmi bilim insanın portrelerini Bilim Öncüleri Yolu adını verdiğimiz bir yolun üzerine yerleştirerek üniversitemize katılan gerek öğrencilerimizin öğrenim yaşamları boyunca, gerekse burayı ziyarete gelen konuğumuz olan akademisyenlerin idari çalışanların ve çeşitli düzeylerdeki misafirlerimin estetik ve plastik unsurlarla karşılaşma bu vesile ile batı dünyasında olduğu kadar, doğu dünyasında da insanlığın geçirmiş olduğu medeniyet evrelerinin önemli taşlarını oluşturan bilimin öncülerini tanıma imkanı bulabilmelerini arzu ediyoruz. Bu gün burada daha çok çeşme eksenli bir konuşma yapmayı planlamıştım. Size biraz Türk Kültür Tarihi’nde ki su ve medeniyet ilişkisi hakkında bahsetmek istiyorum. Hepinizin malumudur ki; saflık, sadelik, duruluk ve bilgelik sembolü olarak kabul edilen su ekmek gibi hava gibi hayatın kendisi kadar insanla iç içedir ve hayatın esas kaynağını oluşturmaktadır. Suyun tarihi insanoğlunun tarihiyle özdeşleşen ve medeniyetinde tarihini oluşturan çok eski bir tarihtir. İşte bu yüzden suya olan ilgi tarih boyunca hep beşeriyetin üretken yönünü ifade etmiş ve medeniyet çizgisinin en değerli eserlerinin ilham kaynağı olmuştur. Bu sebeple toplumuzda ve kültürümüzde “ su gibi aziz ’’ deyimiyle en veciz şekilde ifadesini bulan su medeniyetimizin merkezine oturmuştur. Türk kültüründe su kutsaldır. Öyle ki ikinci Göktürk Hakanı Bilge Kağan Orhun Kitabelerin de “ Türk milleti yerinden suyundan ayrılmazsan iyilik göreceksin ‘’ diyerek vatan ve suyun millet hayatındaki vazgeçilmez önemine dikkat çekmiştir. Günümüzden iki bin beş yüzyıl önce Uygur Türkleri Doğu Türkistan’ın Turfan Bölgesinde günümüzde halen kullanılan Kariz denilen yerde yer altı su kaynaklarını yapmış olmaları yine suyun kullanımına göre diğer uluslara göre ne kadar önde olduklarını gösteren önemli bir işarettir. Kültür tarihimiz boyunca su dediğimizde aklımıza gelen ilk kelimeler çeşmeler ve sebillerdir. Çeşme sözcüğü ana kaynağı manasına gelmektedir. Türkçede göz kelimesinin farsça karşılığı olan çeşmi sözcüğünden alınmış ve su kaynağı olarak ifade edilen beşeri ihtiyaçların gereği olarak ecdadımız tarafından inşa edilen çeşmeler, köprüler, sebiller, şadırvanlar, sarnıçlar, kuyular, hamamlar gibi yapılar sahip olduğumuz kültürel mirasla tarihe her biri essiz sanat eseri olarak geçmiş olan medeniyetimizin önemli ürünleridir. Bu vesile ile Türk Medeniyetine bir anlamda su medeniyeti de denilebilir. Bu öyle bir medeniyettir ki; Osmanlı döneminde içinde su şırıltısı duyulmayan bir Türk evi, avlusunda bir şadırvan bulunmayan Türk evi düşünmek zordur. Bununla beraber eski Türk alimlerinden Farabi ve İbni Sina akıl ve ruh hastalarını musiki eşliğinde su sesiyle tedavi tekniğini geliştirmişlerdir. Kuşluk, ikindi ve yatsı vakitlerinde icra edilen rask, saba, hicaz gibi değişik musiki makamlarına şiddeti ayarlanabilen fıskiyelerden açılan su sesinin eşlik etmesiyle musiki ile su terkibi Bimarhanelerdeki hastaların hem ruhuna hem de gönüllerine hitap ederek şifa olmaktaydı. Özellikle Amasya’da yaptırılmış olan ve Edirne’de payı tahttın başkentinde yaptırılmış olan bu şekildeki Bimarhaneler kültürümüzdeki en önemli ruh sağlığı tedavi merkezlerini oluşturmaktadırlar. Osmanlı kentinin fizik, yapısında çeşmeler önemli bir yere sahiptir. Kentte hemen her mahallede en az bir çeşmenin bulunması gerekmekteydi. Mahalle dokusunun oluşmasında ve gelişmesinde çeşmeler, belirleyici unsurlardan birisidir. Hükümdarlar ve halkın ileri gelenleri tarafından inşa ettirilen çeşmeler, birer sanat eseri niteliği taşımaktadır. Bu bakımdan gerek İstanbul ve Ankara’da gerekse yurdun dört bir yanında ecdadımız tarafından yaptırılmış üçüncü Ahmet Çeşmesi benzeri çeşmeler gerçekten medeniyetimizin kültürel taşlarını oluşturmaktadırlar. Kanuni yayınladığı bir fermanla her mahalleye su akıtması için müsait yerlere çeşmeler yapılmasını elverişli olmayan yerlere ise kuyular açılmasını böylece her tarafa tatlı suların ulaştırılmasını idarecilere emretmiştir. Ecdadımız yaptıkları hayır ve hasenatın yanında içinde bulundukları her türlü ortamı güzelleştirmeye çalışmışlardır. Hertürlü mahlukatı sevgi ile yaklaşan bu arayış görüldüğü gibi aynı zamanda derin bir estetik duygunun tezahürü şeklinde sanat eserleri ile coğrafyamızı bezemişlerdir. Osmanlılarda batıya nazaran ayrı bir güzellik taşıyan ve fevkulade gelişmiş olan çeşme sanatı ve mimarisinin nefis örnekleri günümüze kadar gelebilmiştir. Özellikle kent içi su tesislerinin yapımının hızlandığı onaltıncı yüzyıldan sonra çok sayıda çeşme inşa edilmiştir. Tarihin buramburam kokusunu aldığımız tarihi eserlerin merkezi olan Antakya sokaklarının içerisinde de sivil mimariye bitişik eski taş çeşmelerle sık sık karşılaşmaktayız. Bunların büyük bir kısmı ondokuzuncu yüzyılda yapılmış olup mimari yönden fazla bir özellik taşımakla beraber bu çeşmelerden bazıları yirminci yüzyılda yapılmış olan Zugayide Çeşmeleri ismi ile anılmaktadır. Atalarımızdan miras çeşme geleneğini üniversitemiz yerleşkesi içerisinde yaparak hem bir geleneğin devamını sağlamış hem de bir sanat eserini üniversitemize, Hatay’a kazandırmış olmanın mutluluğunu hep beraber yaşamaktayız. Yapılmış olan bu eserin başta üniversitemizde örnek bir çalışma olarak ele alınması yapan kişilerin fedakarlıklarını, cesaretlerinin çünkü bunun neticesinde başarılı olunamadığına dair kişilerin zihninde düşüncelerinde mahkum olmakta var. Bu cesaretin ve gösterilen özverinin mutlaka taktir edilmesi lazım ben huzurlarınızda hem Mimari Restorasyon Programı Bölüm Başkanımıza ve Öğretin elemanlarımıza, hem de gece gündüz demeden tüm yaz boyunca önce eski rektörlük yerleşkemiz olan Harbiye Meslek Yüksekokulu’nun bulunduğu bahçe içindeki atölyeler merkezinde gece yarısı çoğu zaman lamba ışığında çalışarak bu eseri üretmeye çalışan, sonrada burada yerine koyup bu hale getirmeye gayret eden değerli öğrencilerimize huzurlarınızda ayrı ayrı teşekkür ediyorum üniversitemiz adına minetlerimi şükranlarımı ifade ediyorum. Elbette bu işlerin yürütülmesi için estetik ve restorasyon dışında zeminin hazırlanması, betonunun dökülmesi bir takım idari hizmetlerin yürütülmesi , satın alma hizmetlerinin yapılması gibi yapı işleri teknik daire başkanlığımız ve oradaki çalışan mühendis ve teknisyen arkadaşlarımız idari bürolardaki görevlilerimiz yine sağlık kültür spor dairesinin değerli başkan ve çalışanları şube müdürleri değerli çalışan memur arkadaşlarımız bu eserin bu hale gelmesi için ortak bir çalışma disiplini anlayışı içerisinde olmuşturlar. Hepsine huzurlarınız da ayrı ayrı teşekkür ediyorum katılımlarınız için size bir kez daha teşekkür ederken çeşmemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.” Dedi .
Dahasonra Eserin yaratıcıları ile bir fotoğraf sergileyen Rektör Prof.Dr. Hüsnü Salih Güder Mezun talebeleriyle gurur duyduğunu ve onların her zaman arkasında olduğunu belirterek Mezun ettikleri öğrencilere her zaman sahip çıkıp onları destekleyen arkasında ki kuvvet olacağız dedi
Fotoğraf : Çiğdem YURDAGEL
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz