İSTANBUL (İHA) - Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan eski Özel Hareket Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin'in avukatı, müvekkiline ait olduğu öne sürülen ifadeleri basına kendisinin vermediğini söyledi.
Avukat Rıkiye Kibar, müvekkilinin demans olarak tabir edilen bunama hastalığı ve diğer başka hastalıklarla maluldür olduğunu da belirterek, "Müvekkilinin mümkün olan en uzun süre cezaevinde tutmak için her türlü gayret sarf edilmektedir" dedi.
Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne gelen avukat Rukiye Kibar basın mensuplarına açıklama yaptı. Müvekkili İbrahim Şahin'i adalet mekanizması üzerinden savunmaya çalıştığını belirten Kibar, bir gazetede yayımlanan ve Şahin'e ait olduğu öne sürülen ifadelerin gazeteye kendisi tarafından verildiği iddialarına sert çıktı. Kibar, söz konusu ifadeleri gazeteye kendisinin vermediğini belirterek, "Gazete avukatından aldığını beyan ettiği ifade tutanaklarını yayınlamış, avukatı olarak ısrarla benim vermediğimi beyan etmem ve dava açacağımı belirtmeme rağmen gazete derin bir suskunluk içerisine girmiştir. 17 Şubat 2009 tarihli gazete nüshasında imzalı ifade tutanaklarını sayfa sayısına kadar açıklamışlarsa da bu tutanakları benden aldıklarını hala beyan etmemişlerdir. Buradan o gazetenin genel yayın yönetmenine tekrar çağrıda bulunuyorum. İmzalı ifade tutanaklarınızı benden almadığınızı ve kimden aldığını derhal açıklayın. Aksi takdirde töhmet altında kalmaya devam edeceğimden, sorumlusu da siz olacaksınız. Bundan dolayı gazetenizi dava edeceğim. Kendilerini basın ahlak kurallarına bağlı olmaya davet ediyorum" dedi.
Avukat Rukiye Kibar, müvekkiline basın yoluyla saldırı yapıldığını öne sürerek, "Saldırılardan biri de "hastane hastane dolaştırılarak, tahliye edilmeye çalışılıyor" iddiası ile diğer sanıklar ile aynı kefeye konmasıdır. Şunu belirtmem gerekir ki müvekkilim 2000 yılında geçirdiği kazadan beri maluldür ve 8 ayrı hastaneden alınan raporlara istinaden adli Tıp Kurumu kararı doğrultusunda cezaevi şartlarında yaşayamayacağının anlaşılmasıyla hastalığının tedavisi mümkün olmayan ve sürekli hastalık olduğundan dolayı cezası dolmadan dönemin Cumhurbaşkanı tarafından affedilmiştir. Bu raporlara istinaden mahkemeden tahliye edilmesini talep etmeme rağmen yeni rapor istenmiştir. Daha sonra İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin talebi ile müvekkilim hastaneye sevk edilmiştir. Daimi olduğu onaylanmış bir hastalığın devam edip etmediğini tespit ettirmenin hiçbir hukuki tarafı yoktur. Ama maalesef istenmiştir, bu da düşündürücüdür" diye konuştu.
Müvekkiline deli raporu aldığı yönündeki haberlere de tepki gösteren Kibar, "Basın yayın organlarını da insaf ve izana davet ediyorum. Müvekkilim tıp dilinde demans olarak tabir edilen bunama hastalığı ve diğer başka hastalıklarla maluldür. Bu durumu deli raporu almaya çalışmak şeklinde nitelemek hangi basın ahlak kuralı ile açıklanabilir" şeklinde konuştu.
Kibar, müvekkilinin evinde bulunduğu öne sürülen krokilerle ilgili olarak ise, "İbrahim Şahin'e ait olduğu bildirilen krokilerde bazı Alevi kanaat önderlerine suikast planları olduğu ve bunların ilgili kişilere de gösterilerek teyit edildiği şeklinde yayınlar yapılmaktadır. Şunu belirtmem gerekir ki müvekkilimin bu konuda iddia edilenin tam aksine görüşte olduğu, Alevi-Sünni ayrımcılığına şiddetle karşı koyduğu ve kardeşliğe dair birçok yerel medya kuruluşlarında yapılmış programları olduğu, bunlara ait CD'lerin evlerinde yapılan aramalarda polis tarafından alındığı ailesi tarafından bana söylenmiştir. Ayrıca müvekkilimin Genelkurmay'a ait özel telefon kanalarıyla bir takım kişilerle konuştuğu iddiasının herhangi bir dayanağı da yoktur. Bu durum müvekkilimin maluliyeti ve hassasiyetini kötüye kullanan bir takım insanların kendilerini yanlış tanıtarak müvekkilim tutuklanmasını sağlayıp dikkatleri gerçek suçlulardan kaçırma çabası içinde oldukları kanaati içerisinde olduklarını göstermektedir. Müvekkilim kendisini her telefonla arayarak kimliğini açıklayanın gerçekten o kişiymiş gibi, inanmak gibi bir maluliyeti vardır. Geçmişte dolandırıcıların Mustafa Kemal Atatürk gibi hassasiyetlerimizi kullanarak Başbakanları bile kendilerine inandırdıkları herkes tarafından gayet iyi bilinmektedir" açıklamasında bulundu.
Müvekkilinin mümkün olan en uzun süre cezaevinde tutulması için her türlü gayret sarf edildiğini öne süren Kibar, "Bu içerisinde sağlığının kötüye gitmesi veya hayatını kaybetmesi halinde sorumluluk tüm müsebbiplerine ait olacaktır. Müvekkilimin cezaevinde tutulması bir hukuk kıyımıdır. Yakın tarihimiz hukuk kıyımları ile doludur. Yassı Ada'da ve 12 Eylül'de hukuk kıyımı olmuştur. Netice de mahkeme kararıdır ve herkes uymuştur. Yassı Ada hakimi Salim Başol'un sesi bu kez Beşiktaş'taki ve Silivri'deki mahkemelerin duvarlarında yankılanmaktadır" dedi.