İSTANBUL (AA) - HATİCE ŞENSES - Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlyas Dökmetaş, şarbon vakalarına ilişkin, "Bazı basın-yayın organlarında 'Şarbon yüzde 100 ölüm demektir' ve benzeri ifadelerle olayın abartıldığı pozisyonlar olabiliyor. Hayır, bunlar ciddi şeyler değil. Enfeksiyon hastalıkları açısından her hastalık çok önemli ama toplum sağlığı açısından şu aşamada panik yapılacak önemli bir problem yok." dedi.
Prof. Dr. Dökmetaş, şarbonun hayvanlardan insanlara bulaşan zoonotik hastalıklardan biri olduğunu belirterek, sorunun sağlıklı, alt yapısı iyi, aşılaması tam toplumlarda neredeyse hiç görülmediğini ifade etti.
Hastalığın Türkiye'de görülme oranının 20-30 yıl önceye göre azaldığına işaret eden Dökmetaş, ancak Kurban Bayramı sonrasında bazı vakaların görüldüğünü aktardı.
Dökmetaş, konunun medyada gündeme gelmesi üzerine kara kabarcık ve benzeri lezyonları olan vatandaşların şarbon şüphesiyle hastanelere başvurduğunu ancak bu olguların büyük bir kısmının tanı almadığını kaydetti.
Prof. Dr. Dökmetaş, olgulardan az bir kısmına şarbon tanısı konulduğunu hatırlatarak, hastalığın, gıda tüketimi sonucu, solunum yolu ya da ete temas gibi durumlarda bulaştığını, mide-bağırsak sistemini etkileyen ve solunum yoluyla bulaşan hastalık formlarının ciddi sonuçlara neden olabileceğini anlattı.
Hastalığın solunum yoluyla alınan formunun çok nadir görüldüğünü ve akciğerleri etkilediğini ifade eden Dökmetaş, şunları kaydetti:
"Bu da ciddi seyrediyor. Ancak şarbonun yüzde 99'u cilt yoluyla bulaşan formdadır. Bunda da ölüm oranı çok az. Genellikle hafif seyreden şarbon formlarıyla karşılaşıyoruz. İyi tarafından bir tanesi de şarbonun ilaçlara duyarlı olmasıdır. Şarbon, penisilin grubuna ve birçok antibiyotiğe duyarlı bir organizmadır. Şarbonun, zamanında uygun ilaç verildiğinde kısa sürede tedavisi başarılı oluyor. Şarbon lezyonu genellikle el ve kollarda görülüyor. Önce o bölgede kaşıntılı bir lezyon oluşuyor. Daha sonra bu lezyon büyüyor, içerisinde berrak bir sıvı olabiliyor. Boluncuk şeklinde tanımlanabilir, zaman içerisinde bunun içerisi nekroze hale geliyor. Kara kabarcık dediğimiz bir klinik tablo oluşuyor."
- "Basit şarbonlarda 5-7 günlük tedaviler yeterli"
Şarbonun bazı diğer hastalıklarla karıştırılabildiğini ancak bu konuda enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının çok tecrübeli olduğunu vurgulayan Dökmetaş, "Bu hastalık toplum sağlığı açısından önemli. Hastalığın ortadan kaldırılabilmesi için hastalığı olan hayvanların takibi, ıslahı, aşılanmaları ve bölgedeki çalışmalar önemli. Bu sayede hastalık kontrol altına alınabilir. Ülkemizde görülen bu hastalıkla ilgili panik olacak herhangi bir durum yok. Bu tür hastalıklar zaman zaman gündeme gelebilir." değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Dökmetaş, enfeksiyon hastalıklarının her zaman için toplumu ilgilendiren sorunlar olduğunu, bunların bazen ölümle de sonuçlanabildiğini dile getirerek, bazı dönemlerde Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi'nin, domuz, kuş gribi gibi sorunların, bir dönem de SARS adı verilen bir zatürre türünün gündeme geldiğini, bunların hepsinin enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının ana gündemi içerisinde olduğunu kaydetti.
Dökmetaş, hastalığın tedavi sürelerinin değiştiğini, basit şarbonlarda 5-7 günlük tedaviler yeterken, solunum yoluyla bulaşan hastalıkta bu sürenin uzayabildiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Türkiye'de şu an solunum yoluyla bulaşan şarbon görülmesi söz konusu değil. Şu andaki olgularda solunum yoluyla ilgili herhangi bir şey yok. Gündeme hastalık gelince, lezyon olan her olgu 'şarbon muyum?' diye ya enfeksiyon hastalıkları polikliniklerine ya acile ya da çocuk hastalıkları polikliniklerine başvuruyor. Gelen olguların da önemli bir kısmına şarbon tanısı konulmuyor. Şarbon tanısı konulması için yapılan direkt incelemede şarbon basillerinin görülmesi lazım veya kan incelemeleri sonucunda değerlerin pozitif olması gerekiyor. Şu an şarbon vakaları, erken tanı aldığı takdirde rahatlıkla tedavi edilebilir durumdadır. Bunlar herhangi bir ölüm riskine mahal vermeyecek düzeydeki sorunlardır. Bazı basın-yayın organlarında 'Şarbon yüzde 100 ölüm demektir' ve benzeri ifadelerle olayın abartıldığı pozisyonlar olabiliyor. Hayır bunlar ciddi şeyler değil. Enfeksiyon hastalıkları açısından her hastalık çok önemli ama toplum sağlığı açısından şu aşamada panik yapılacak önemli bir problem yok."
Vatandaşların eti, bilinen ve güvenilir yerlerden almasını önererek, merdiven altı ürünlerin kesinlikle tercih edilmemesi gerektiğini belirten Dökmetaş, birçok hastalığın hayvanlardan insanlara bulaşabildiğini anımsattı.
Dökmetaş, şarbonun tokalaşmayla aynı ortamda bulunmakla bulaşmayacağını dile getirerek, "Kişinin şarbonu ailesine, hekime ya da başka kişilere bulaştırma durumu söz konusu değildir. Dolayısıyla bir karantina durumu da söz konusu değildir." ifadelerini kullandı.
- "Veteriner hekim kontrolü görmüş ve damgalanmış etler tüketilmeli"
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kürşat Özer de "Televizyonda bir hekim çıkmış, 'Şarbon et kokusundan anlaşılır, koklayın.' gibi şeyler söylüyor. Bunlar son derece hatalı şeyler. Şarbon olduğundan şüphe edilen hayvanın bir kere asla kesilmemesi gerekiyor. Otopsi yapılmaması gerekiyor. Teşhis koymak için kan numunesi alınarak, kandan teşhis konulur." diye konuştu.
Prof. Dr. Özer, şarbon mikrobunun, hayvanın uygun şekilde gömülmesiyle 5-6 yıl içerisinde öleceğini ama sporların dışarıya yayılması halinde 50-60 yıl kadar canlı kalıp, insanları ve hayvanları enfekte edebildiğini aktararak, şu bilgileri verdi:
"O nedenle böyle bir şüphe varsa acil ve mutlaka veteriner hekime başvurulması gerekir. Şarbon hayvanlarda yüksek ateş, ani ölüm, ağız ve burundan kanlı bir sıvının gelmesi, kanın pıhtılaşmaması, dalağının büyümesi gibi belirtiler verir. Kesin teşhis konulursa hayvanın direkt imha edilmesi gerekiyor. Eğer bu yapılmazsa, hastalık açığa çıkarsa deriyle temasta deri formu gözükebiliyor. Bu genellikle tedavi edilme ihtimali yüksek olan, yüzde 99 iyileşebilen bir formdur. Ama şarbonun solunum ya da sindirim yoluyla alınması durumunda ölüm oranı maalesef yükseliyor. Şüpheli hayvanlara asla elle dokunulmaması gerekiyor. Riske girmemek için bu etler asla tüketilmemelidir."
Prof. Dr. Özer, vatandaşların hayvanın ya da etin şarbon mikrobu taşıdığını dışardan bakarak ya da koklayarak anlayamayacağını ancak hasta hayvanların bedenlerinde ve etlerinde hızlı bir çürüme ve bozulma olduğunu anlatarak, "Bizim önerimiz vatandaşlar mutlaka veteriner hekim kontrolü görmüş ve damgalanmış etleri tüketsinler. Veteriner hekimler için şarbon en iyi bilinen hastalıklardandır. Kolay kolay hata yapmaz, kaçırmaz bu olguyu. Ruhsatlı mezbahalarda kesilmiş, veteriner hekim kontrolünden geçmiş, damgalanmış etler tüketilmeli. Halkımız bu anlamda hiç korkmadan kırmızı et tüketebilir. Zaten görülen hastalık olgularının tamamında, kişiler hayvanları kendileri kurban ya da adak olarak kesmiştir. Bu vakalar tamamen veteriner hekim kontrolünde olmadan yapılan kesimlerden kaynaklanıyor." şeklinde konuştu.
Şarbon olan bölgede karantina tedbirlerinin alındığını, bu bölgede, hastalık şüphesi ya da belirtisi gösteren hayvanların hiç bekletilmeden itlaf edildiğini, derin çukurlara gömülüp, üstünün kapatıldığını belirten Özer, daha sonra da hayvanların 5 yıl süreyle 6-12 ay koruyuculuğu bulunan Türkiye'nin ulusal üretimi şarbon aşısıyla aşılandığını ve böylece hastalığın bölgede kontrol altına alınmaya çalışıldığını sözlerine ekledi.