Tıbbın en ilginç, en renkli hastalıklarından biri olan sarkoidoz son yıllarda ülkemizde giderek daha sık saptanan bir hastalık olmaya başlamıştır.
130 yıldan fazla zamandan beri tanınmasına rağmen kesin nedeni ve tedavisi yoktur. Sigara içmeyenlerde ve kadınlarda daha sık görülür. Başta akciğerler olmak üzere, herhangi bir organı da tutabilen sarkoidoz daha ziyade ilkbahar mevsiminde belirti vermektedir. En çok karıştığı hastalıklar, tüberküloz, kanser ve lenfomalardır. Sarkoidoz, bazı hastalarda kendiliğinden gerilerken, bazılarında ise ilerleyerek solunum yetersizliği ve ölümlere de neden olabilmektedir.
136 YILLIK HASTALIK İlk kez 1869 yılında İngiliz doktor Hutchinson tarafından tanımlanmıştır. Kadınlarda erkeklere göre daha sıktır ve en çok 20-40 yaş arasında rastlanır. Hastaların %70’i 40 yaşın altındaki kişilerdir. Küçük çocuklarda da çok nadiren saptanabilir.
NEDENİ HALA BİLİNMİYOR
Sarkoidozun kesin nedeni hala bilinmemektedir. Hastalığın, bağışıklık sisteminin tüberküloz mikrobuna ya da diğer bakteri ve virüslere karşı farklı bir reaksiyon göstermesiyle ortaya çıkabileceği düşünülmektedir. Berilyum madeni ile çalışan uçak ve silah endüstrisi işçilerinde sarkoidoza çok benzeyen bir hastalık tablosu görülmektedir.
Sarkoidoz bulaşıcı bir hastalık değildir. Genetik geçişinin nasıl olduğu bilinmemekle beraber, bazı ailelerde daha sık görülmektedir.
İSKANDİNAV ÜLKELERİNİN HASTALIĞI
Sarkoidoz, dünyadaki her ülkede görülmekle birlikte, en çok İskandinav ülkelerinde rastlanmaktadır. Batı Avrupa’da doğuya göre daha sıktır. İsveçlilerdeki görülme sıklığı 100.000’de 65 iken, Polonya’da 100.000’de 3’tür. Amerika’da da siyahlarda beyazlara göre 8 misli fazla saptanmaktadır.
Hastalığın Türkiye’ deki görülme sıklığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
SİNSİ BİR HASTALIK
Hastalık, ani olarak başlayabildiği gibi sinsi bir seyir de gösterebilir. Hatta, hiçbir şikayeti olmayan bir kişide, tesadüfen çekilen bir akciğer röntgeni ile tanınması hiç de ender olmayan bir durumdur.
Sarkoidozun çok ilginç bir özelliği de hastalık belirtilerinin çoğu kişide nisan-mayıs-haziran döneminde ortaya çıkmasıdır.
Sarkoidoz vücutta her hangi bir organı tutabilirse de, en çok hastalanan organ akciğerlerdir. Akciğer dokusunda iltihaplanma ve lenf bezlerinde büyüme saptanır. Başlıca belirtiler kuru öksürük ve eforla ortaya çıkan ilerleyici nefes darlığıdır.
Sarkoidoza özgü tipik deri bulgusu, burun, yanaklar ve dudaklar etrafında görülen morumsu lekelerdir. Bazı hastalarda bacakların ön yüzünde kırmızı, parlak, ağrılı şişlikler oluşur. Bu hastalarda ateş yükselmesi ve eklem ağrıları da bulunur.
Lenf bezlerinde büyüme sık rastlanan bir bulgudur, dalak büyümesi de görülebilir. Bunlar, ilk planda lenfoma, kanser, tüberküloz gibi hastalıkları düşündürür.
Sarkoidoz, görme bulanıklığı, gözlerde yaşarma ve ışığa karşı hassasiyete de neden olur. Bu daha çok genç hanımlarda rastlanan bir özelliktir ve hastalığın ilk belirtisi de olabilir.
Sarkoidozda, nadir olarak, sinir sistemi, kalp, eklem ve kemikler ile böbreklerle ilgili belirtiler de görülebilir.
KESİN TANI İÇİN BİYOPSİ GEREKİR Hastalığın tanısında, akciğer röntgeni ve tomografisi çok önemlidir. Kesin tanı için bronkoskopi veya lenf bezi biyopsisi gerekir. Bazı hastalarda akciğerlerden ya da diğer organlardan da biopsi yapılabilir. Kanda kalsiyum ve ACE enzimi yüksekliği ya da idrarla atılan kalsiyumun çok artmış olması da sarkoidoza özgü bulgulardır.
TEDAVİSİ MÜMKÜN
Sarkoidozun nedeni bilinmediği gibi, kesin bir tedavisi de yoktur. Hastalık aktivitesinin artmış olduğu durumlarda, kortizon uygulanır. Tedavi süresi, kortizon dozu giderek azaltılarak 6-12 aydır. Göz, kalp, sinir sistemi tutulumuna ait bulgular varsa kortizon tedavisi şarttır. Akciğerlerde sadece lenf bezlerinde büyüme olması kortizon tedavisini gerektirmez, ama hastanın solunum fonksiyonlarının bozukluğu ile öksürük, nefes darlığı gibi şikayetlerine göre tedaviye karar verilir.
HASTALAR SÜREKLİ İZLENMELİ
Sarkoidoz korkulacak bir hastalık olmamakla birlikte, herhangi bir tedavi ile tamamen geçmesi de mümkün değildir. Tüm sarkoidozlu hastaların, belirli aralıklarla kontrol edilmeleri gerekir.
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi