Tanınmış Kürt Sanatçı Şivan Perver savaşların yıkım ve ölüm olduğunu söyleyerek önemli bir konuya parmak bastı.
İnsan çoğu zaman gözüyle görmediğini tam olarak kavrayamaz ve görüp yaşadıklarını da bir süre sonra unutur. Öyle olunca da geçmişte yaptığı hataları yeniden, yeniden yapar ve her defasında da sonuçlarına katlanır.
İnternet ve uydu bağlantılarıyla sınırsız iletişim olanakları günümüz insanını geçmiş dönemlerde yaşamış olanlara göre daha bilgili ve bilinçli kılmaktadır. İnsanlar uzak evlerindeki sıcak odalarında ellerindeki televizyon kumandalarıyla ya da bilgisayar fareleri ile dünyanın en uzak köşelerine ulaşarak oralarda olup bitenleri öğrenebilmektedirler.
Filistin'de beklenmedik zamanlarda ortaya çıkan helikopterlerin, uçakların attıkları bombalardan biri bizim evin üstüne ne zaman düşecek korkusunu yaşayan insanların yüzlerindeki ifadeleri de, evlerin üzerine atılan bombaları da, o bombaların atılması ile bazen canlarını her zaman da ruh sağlıklarını yitiren çocukları ve yetişkinleri de artık ekranlarda görebiliyoruz.
Arap baharına sahne olan Mısır, Libya, Yemen'den sonra şimdi Suriye'de de kanlı bir iç savaş var. Ülkemizde konuk ettiğimiz sayıları yüz elli bin civarındaki Suriye vatandaşları da, diğer ülkelere sığınanlar da, ülkede kalanlar da ciddi ve yoğun baskılar altındadırlar. Her gün bu ülkeden çok sayıda ölü ve yaralı haberleri gelmektedir. Basına yansımayanlar, infaz edilenler belki de toplu katliamlara maruz kalanlar da bu sayıların dışındadırlar.
Suriye'deki iç savaştan ötürü sınırlarımızın içine düşen roket mermileri, kurşunlar o bölgelerde yaşayan insanlarımızı ciddi oranda tedirgin ediyor.
Savaşlar yıkım ve ölümdür.
Biz Van'da yaşayanlar uzun yıllardır Afganistan savaşından, İran'dan, Irak savaşından kaçıp ülkemize gelenlerle çok fazla muhatap olduk. Onların anlattıklarına da, burada yaşadıklarına da yabancı değiliz.
Yaşadığımız şehir ülkemize legal ve illegal yollardan gelen yabancıların ilk uğrak yerlerindendir.
Geçen kış, deprem sonrası çadırlarda yaşarken kendisine Umut adını takmış bir yabancı gençle karşılaşmıştım. Ülkesinden kaçmıştı. Onu tanıyanlar tarafından bana sonra söylendiğine göre gece gündüz iki üç metrekare bir yerde saklanıyormuş.
Her yerde kar varken o kaldığı yerde, sağdan soldan içeri soğuk hava sızarken o karanlık ve izbe ortamında iki battaniyenin altında kalıyor ve mumun ısısıyla ellerini ısıtıyormuş.
Geldiği ülkede babasını öldürdüklerini, kendi ayak parmağını kestiklerini söylüyormuş. Korku içindeymiş.
Savaş onun sadece düzenli yaşamını, ailesini, gelecek hayallerini silip atmamıştı. O bizim şu halimizle kesinlikle anlayamayacağımız inanılmaz yokluklar yaşıyordu. Ruh halinin ne olduğunu açıklamaya gerek olmadığını düşünüyorum.
Yirmili yaşlarında bir genç olan Umut biz deprem nedeniyle il dışına, Erzurum'a gidip yedi ay sonra döndüğümüzde ortalıktan kaybolmuştu. Akibetinin ne olduğunu öğrenemedik.
Çocukluğumuzda yaşlı kimselerin Birinci Dünya Savaşında yaşanmış akıl almaz olaylarla ilgili anlattıklarını dinlerdik.
İşkencelere maruz kalmışlardı. Tecavüzlere uğramışlardı. Evlatlar anne babalarının gözleri önünde öldürüldükten sonra anne ve babalar da öldürülmüşlerdi.
Acem Fato diye hatırladığımız yaşlı kadın yırtık karnı ve kucağında bağırsaklarıyla bir gece sabaha kadar derede saklanmış, kaçmış kendini kurtarmıştı.
Umutları biten, tecavüzle kirletilen kadınlar yüksek yerlerden kendilerini büyük akarsulara atıp canlarına kıymışlardı.
İnsanlar tavuk gibi kesilmiş, camilere, ahırlara doldurulup yakılmışlardı.
Seferberlik esnasında Van'dan kaçan aileler yolda açlıktan, çaresizlikten kucaklarındaki bebeleri terk ederek ilerlemiş, gittikleri Diyarbakır'da, Elazığ'da at pisliklerinin içindeki arpaları çıkarıp yemişlerdi.
Savaşlar yıkım ve ölümdür.
Babamın yoksulluk dolu bir çocukluğu olmuş. Küçük yaştan itibaren hizmetkâr olarak durumu iyi ailelerin yanında çalışmış ve gerçekten çok yoksulluk, çok zorluk çekmiş.
Bazen bizimle konuşurken bana çok çarpıcı gelen bir şey söyler.
“Oğlum, yoksulduk, moksulduk ama dünyanın en iyi zamanını biz yaşadık” şeklinde bir değerlendirme yapar. Biz “onca yoksulluğun neyi iyi” diye sorunca da kendilerinden önceki kuşağın savaş ve seferberlik yaşadığını; kendilerinden sonraki kuşakların da gidişatını iyi görmediğini ifade ederek “evet savaş sonrası kıtlık ve yoksulluk had safhadaymış, biz de yaşadık ama o koşullar altında en üst düzeyde bir yardımlaşma ruhu vardı. İnsanlar ufak şeylerini paylaşıyor, dayanışma içinde yaşıyorlardı. Hepimiz yoksulduk ve mutluyduk” diyor.
Babam genel anlamda yaşadığı şehirden bakarak dünyanın gidişinin iyiye olmadığını söylüyor.
Onunla ilgili ifade etmeden geçemeyeceğim bir şey daha var. Babam, geçmişteki o zor zamanlarda, seksen öncesi olaylar ülkenin dört tarafını sarmışken, evimize herhangi bir saldırıya karşı tedbir olsun diye almak istediğimiz tüfeğin bile kapıtan içeriye girmesini istememişti, engellemişti. “Saldırıya uğrarsak uğrarız Bu eve silah girimez, girmemeli” demişti.
Savaşlar yıkım ve ölümdür.
Savaş hem insan canı hem de o canları alan malzemeler açısından bir tüketimdir. Savaşla heba olup giden çoğu yoksul ülkelerin yine yoksul insanları ortadan kalktıkça savaştan rant sağlayan, savaşta kullanılan silahları üreten, satan ve o birbirini öldüren insanlardan kat kat daha iyi koşullarda yaşayan ülkeler bayram ederler. Hem silahlarını satıp daha da zenginleştikleri için bayram ederler hem de yeryüzünden yoksul insanlar savaş yoluyla ortadan kalktığı, dünya nüfusu azaldığı için.
Bu işin kazananları silah baronları olur.
Savaşlar yıkım ve ölümdür.
Yazımın başında insanın kimi şeyleri yaşamadıkça gerçek boyutlarını kavrayamayacağından söz etmiştim. İnsanın çabuk unuttuğunu belirtmiştim.
Savaşın kötülüğünü ve korkunçluğunu tam olarak anlayamamış, kavrayamamış çok sayıda insanla birlikte yaşıyoruz. Türlü çatışmalar, darbeler, gerginlikler yaşanmış olsa da ülkemiz Birinci Dünya Savaşından beri ciddi bir savaş yaşamadı. Bu nedenle gençler bilmiyor, benim gibi atalarından, büyüklerinden dinlemiş olanlar da savaşın soğuk ve acımasız yüzünü zamanla unuttu.
Barış içinde kardeşçe yaşama olanaklarının sınırsız olduğu güzel ülkemizde yer yer savaştan söz edenler ortaya çıktı. Oyuncak tabancalarla büyümüş kimi gençler savaşın doğru ve güzel bir şey olduğunu düşünmeye başladılar.
Şivan Perver haklıdır. Savaşlar yıkım ve ölümdür. Savaş bir yangın gibidir ve önce onu çıkaranları yakar.
Kim ve nerede duruyor olursak olalım önemli görevlerimizden biri savaştan bahsedenlere bu düşüncelerinin yanlış olduğunu söylemek, açıklamak, anlatmak olsun.
Yine kim olursak olalım, hangi etnik kökenden, bölgeden ve inanç grubunun mensubu olursak olalım, cennet gibi bir ülkemiz ve onu aydınlık ufuklara taşıma sorumluluğumuz var. Bildiğimiz dillerle, bildiğimiz yollar ve söylemlerle insanları sevgiye, barışa, kardeşliğe, demokrasiye ısındıralım. İnsan haklarının ülkemizde diğer ülkeleri kıskandıracak düzeylere çıkmasına katkı sağlayalım.
Birileri bir yerlerde bu işi gerçekleştirebilmek için gerçekten canla başla çalışıyorlar. Ciddi sorumluluklar alıyorlar, risklere giriyorlar.
Gelin biz de onlara köstek değil destek olalım. El ele, omuz omuza kalkınmış, gelişmiş, insanları mutlu ve huzurlu bir ülke hayalini el birliği ile gerçeğe dönüştürelim.
30/11/12
10:36:51
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz