AK Parti, CHP’ye sadece bir kez yenildi; Antalya’daki yerel seçimde. Başbakan Erdoğan bu olay için ‘Çok ama çok anormal bir durum’ dedi. İşte o anormal durumu yaratan kişi şimdi, AK Parti’nin hep kazanmasının ve CHP’nin hep kaybetmesinin sırrını anlatıyor…
‘AKP CHP’ye bir kere yenildi ben de o kampanyayı yapan kişiyim’
Reklamcı İlyas Başsoy’un kitabının arkasında böyle yazıyor. Ve bu cümle doğru.
Belki biraz eksik denebilir. Hemen herkesin AK Parti’nin Antalya Adayı Menderes Türel’in seçilmesini kesin gözüyle baktığı, kimsenin CHP’ye şans tanımadığı, o kadar ki, Antalya’nın büyük ilçelerinin CHP’li belediye başkanlarının bile Büyükşehir için aday olmak istemediği gibi detayları kitabı okuyunca öğreniyoruz.
Ve elbette Antalya’daki kampanyanın detaylarından, Türkiye genelindeki seçim sonuçlarına varıyoruz…
Okuru daha fazla bekletmeyelim: AK Parti neden kazanıyor?
AKP iyi algı yönetimi yapan, somut projeler söyleyen, teknik bir parti. Bu yüzden kazanıyor. Üst üste bu kadar seçim kazanmak öyle kömür dağıtmakla falan açıklanamaz.
Türkiye’de yüzde 65 sağ, yüzde 35 sol oy olduğu ve bu yüzden CHP’nin hiçbir zaman iktidar olamayacağı söyleniyor. Böyle mi hakikaten?
Madem öyle CHP niye %26 alıyor? Bana göre 2011 genel seçiminin sonucu şöyle: % 25 AKP, % 25 CHP, % 25 de Selim Türkhan Partisi (STP) yani siyasetsiz seçmen partisi. Kitapta bunu uzun uzun anlatıyorum. Kim diyebilir ki Erdoğan kendi dindar muhafazakâr sağcı kimliğinden ödün verdi? Ama ortadaki STP ile koalisyon yapmak için onun yanına hizmet, yatırım, büyük Türkiye gibi bir takım şeyler koyuyor ve o insanları cezbediyor. Cevap bu. Ortada bir seçmen kitlesi var; yüzde 25-30 gibi bir kitle. Bunlar kararsız değil, siyasetsiz. Onlar bu röportajla, bu kitaplarla filan hiç ilgilenmiyor; televizyonda dizi izliyor, maçları takip ediyorlar. ‘Hayat güzel giderken’ siyasi olmayan kararlarla oy veriyorlar. ‘Bak adam duble yol yaptı, hastaneler yaptı, kocaman binalar oldu, paranın sıfırları silindi, enflasyon bitti’ diyorlar. CHP bu insanlara bugüne kadar hiçbir şey söylemedi. Vaktiyle Demirel, Özal’ı çok iyi okumuş ve icraatlar sunan göz kamaştırıcı bir kampanya ile Özal’ı yenmişti. CHP yakın tarihteki bu okumayı bile yapmadı. ‘2000 kilometre otoban da biz yapacağız’ deseydi seçim sonuçları böyle olmayacaktı.
Bir yandan da yerleşik bir algı var; CHP’liler iş bitirici değildir, beceriksizdir gibi. Erdoğan da epeyce işledi bu fikri. Bu algıyı değiştirmek kolay mı? Kılıçdaroğlu bunları söylese inandırıcı olur mu?
Bu algıyı tek başına Yılmaz Büyükerşen bile kırabilir. Türkiye’nin en güzel kentini inşa etti ve arkasında iktidar yok. Tek bir örnek bile paradigmayı kırar ki başka örnekler de var. Seçim boyunca Kılıçdaroğlu’nun ayağına çok güzel toplar geldi ama hep taça attı. Örneğin Başbakan ‘Çılgın Proje’ dedi. Kılıçdaroğlu ‘Bu kadar fakirin olduğu ülkede çılgın proje yapılmaz’ dedi. Bunu der demez bütün Selim Türkhan’lar ‘Bu proje istihdam için yapılıyor, demek ki CHP bunu anlamıyor, demek ki CHP dar kafalı bir memur partisi, demek ki CHP iktidara gelse çivi çakılmaz bu ülkede’ diye düşündü. CHP, yıllardır sürekli siyasi atışma tuzağına düşüyor. AKP ak derse, kara demekle görevini yapacağını düşünüyor. Selim Türkhan bu siyasi atışmaları hiç dinlemedi, hiç dinlemez. Atışma AKP’ye yarar.
Şu meşhur Selim Türkhan nasıl bir insandır, ne ister?
Selim Türkhan hayali bir insan ama onu her yerde, hatta kendinizde bile görebilirsiniz. Öne çıkmaya çalışmaz ama yine de görülmek ister. Erdoğan onları görüyor, onların gözünün içine bakarak konuşuyor. Selim Türkhan, heyecanlanmak istiyor, saygı istiyor. Proje söylemi, projeden öte, sırf bu söylemi yaparken duyulan heyecandan ötürü onu etkiliyor.
Klasik bir CHP’li bu noktada şöyle der: İyi de kardeşim o zaman nerede kaldı bizim sosyal demokratlığımız? Biz insanlara yalan mı söyleyeceğiz? Sonra o projeleri yapamazsak ne olacak?
Türkiye büyük ekonomi. Yapamama gibi bir şey olamaz. Niye yapılmasın? Bu söylem tamamen AKP’ye bırakıldıkça öyle bir şey oldu ki, şu an 18 yaşında olan bir delikanlı AKP’den önce kağnılarda yaşadığımızı sanıyor. CHP’deki bu kafayla üçüncü dönemin sonunda AKP yüzde 60’ın üzerinde oy alabilir. Çünkü artık geçmişte ona hiç inanmayan bir kitle de inanmaya başladı. Üçüncü dönemin en büyük değişimi bu. ‘Benim rakıma, şarabıma dokunmuyor, hayat tarzıma karışmıyor, maaşımı alıyorum, ben buna oy veririm’ diyenlerin sayısı artıyor. Bu yeni Selim Türkhan’ları en iyi Maslak’ta, Levent’te, plazalarda görebilirsiniz. Plazalar hızla AKP’li oluyor. Bunu ben görüyorum, AKP görüyor, muhalefet ise AKP’ye ‘Bir dahaki seçimde %5 alacaksınız’ diyor. Hay yarabbim...
Nereden genişliyor AK Parti? Bütün mesele Selim Türkhan’ları ikna etmek. 2000’lere dek siyasetsiz seçmenin oyunun blok halinde bir partiye gittiği olmamıştı. Çok kısa bir süre ANAP yaşadı bu lüksü ama sonra siyasi yasakları kalkan tecrübeli siyasetçiler Selim Türkhan oylarını kolayca böldüler. AKP ise bugün adeta bir ‘marka cenneti’nde. Muhalefet ‘icraat’, ‘istikrar’ gibi sözcükleri tamamen onun tekeline bıraktı. Bu nedenle CHP’liler hiçbir Selim Türkhan’ı ikna edemiyor. Aslında sadece CHP için konuşmuyorum. Yarın bir aile babası, projelerden bahseden, 40 yaşlarında, yakışıklı bir adam başına geçse, MHP bile yüzde 30 oy alır.
Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’ndan 'ex olmuş' hastalar gibi bahsediyoruz. Bir yandan da Mustafa Sarıgül, Muharrem İnce, Deniz Baykal gibi isimlerin genel başkanlık için ismi geçiyor. Onların bir şansı olabilir mi?
Kemal Kılıçdaroğlu o koltuğu bırakmaz. Ayrıca, Muharrem İnce gibi arkadaşların lider olabileceği neden konuşuluyor? Politik vaazları, teatral bir şekilde söylediği için. Bizim lisede 40 tane Muharrem İnce vardı, edebiyat öğretmeni... Muharrem İnce, bence Kılıçdaroğlu için bir şans. O, iktidarla kavga ederken, Kılıçdaroğlu da Müfettiş Clouseau havalarını unutup, vizyon üreten, proje üreten sakin ve kararlı bir lider tablosu çizebilir. Ne yazık ki CHP, Muharrem İnce gibi isimleri yedek tribününe alıp, genel başkana tehdit haline getirerek kendi kendini baltalıyor. Bu nifak ve sırttan bıçaklama alışkanlığı bitmedi gitti. Ben bu nedenle CHP’yi ‘Ana Muhalefet Bakanlığı’na benzetiyorum bazen. Her iktidarın rüyası, CHP gibi bir muhalefet...
Siz ne zaman fark ettiniz projelerin seçmen üzerinde bu denli etkili olduğunu?
Bursa’daki evimizde dedemin cumhuriyet devrimleriyle ilgili bir ansiklopedisi vardı. Yarısından fazlası icraatlara ayrılmıştı. Şu binaları inşa ettik, şöyle yol yaptık, demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan filan. Kitap 1930’larda basılmış, yani Atatürk sağken... Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, AKP’nin kitaplarını gördüm. Tıpkı o ansiklopediye benziyorlardı. Siyaset değil, hizmet anlatıyorlardı. Sonra fark ettim ki CHP’de Atatürk’ten başka Selim Türkhan’ı gören ve ikna eden adam olmamış. İnönü ile aşırı politik bir dönem başlamış ve bugüne dek devam etmiş. CHP, kendi yarattığı pragmatik Türk orta sınıfını, rakiplerinin kucağına bırakmış.
Devlet Bahçeli bazen garip çıkışlar yapıyor ve bu şekilde gündem oluyor. Püskevit olayı gibi… Bu planlı bir iletişim stratejisi mi?
Onlar tesadüfen oluyor. Bahçeli MHP’yi mi seviyor, yoksa koltuğu mu karar vermeli. Selim Türkhan ona hayatta oy vermez. Bahçeli oldukça MHP en fazla bu oyu alır.
BDP bu şablon içinde değerlendirilemeyen bir parti. Selim Türkhan seçim sandığına gittiği zaman BDP’yi hesaba katmaz mı?
BDP bütün halkın anlayacağı çok güzel laflar söylüyor. Oğlunu Güneydoğu’daki savaşta kaybetmiş bir insanın bile ‘Doğru söylüyor’ diyebileceği laflar ediyor. Ama o konuşma medyada çarpıtılarak ‘Apo bayrağı açtılar, hepimize küfrettiler’ diye çıkıyor. BDP ne yapsın, adam iyi bir şey söylese de çıkmıyor ki o laf. O nedenle BDP’nin ve tüm devrimci partilerin işi zor. Medya onları acımasızca çarpıtıyor.
İlyas Başsoy bir daha siyasi bir parti ya da aday için kampanya yapacak olsa kriterleri ne olur? İnanmadığı birinin kampanyasını yapar mı?
Sanırım bu artık imkânsız. Aklı olan ticaret erbabı çıkıp kitap yazmaz. Bu tip kitaplar genç dostlar ve yaşlı düşmanlar kazandırır... Reklam kampanyasının yanlış olduğunu görünce CHP’ye fikirlerimi anlatmak için yapmadığım kalmadı. Yazılar yazdım, mektuplar yazdım, yazı dizileri yazdım, telefonlar ettim ama Kemal Bey’e asla ulaşamadım. Çünkü birileri adamı köy köy dolandırıyordu. Derdim CHP’den para kazanmak olsaydı, susar ve zamanımın gelmesini beklerdim. Ben bir daha siyasi bir aktiviteye girmem herhalde. Bu kitap gibi başka kitaplar da yazarım. Alan alır buradan bilgiyi. Ama eminim ki muhalefet okumayacak bunu. AKP üst yönetimi CHP yöneticilerine göre daha çok okuyor, daha çok araştırıyor. Seçimden sonra CHP tarafından tek bir kişi bile seçimi nasıl kazandığımızı sormadı. AKP’nin ise en üst düzeyinden pek çok kişi seçim kampanyamızla ilgili bilgi almak istedi. Bildiğim kadarıyla, Antalya sonucu üzerine AKP 2000 sayfa araştırma yapmış, CHP ise bunu analiz eden hiçbir şey yapmadı. Aksine tarihi tahrif etmeye, sonuca kulplar uydurmaya çalıştılar. Oysa en doğru analizi seçim gecesi Başbakan Erdoğan yapmıştı: Çok ama çok anormal bir durum. Mesele CHP’nin bir isim olarak benimle çalışması değil. Mesele Antalya modelini okuması. AKP teknik bir parti olduğu için bu durumu çok iyi gördü ve inceledi ama CHP her zaman olduğu gibi sadece bildiğini okudu.
AK Parti tarafından bir teklif gelir mi?
Yahu aklınızdan zorunuz mu var? Adam zaten bu işi dünyada en iyi şekliyle yapıyor. Obama bile ondan ders alıyor. Bana niye ihtiyaç duysun ki? Bu meseleyi haplaştırır ve beni yaftalarsanız işiniz kolay olacak ama öyle değil. Barajı geçen hiçbir siyasi partiye istesem de reklam yapamam. Ne AKP, ne CHP, ne MHP... Benim sadık yarim mavi ÖDP’dir.
Peki, CHP’nin reklamlarındaki hata neydi?
En büyük hata reklama bel bağlamak. Ben CHP’ye algı yönetimi yapmalarını, asla reklam ajansı aramamalarını, tıpkı AKP’nin yaptığı gibi başından sonuna algıyı bir bütün olarak görmelerini söylerken onlar ‘reklamcılara meraklı’ hevesli bir KOBİ gibi reklam ajansı aradılar. Reklam ajansı ondan istenen şeyi yapar. Ve en iyi reklam bile bir ya da iki puan oynatır partinin oyunu. AKP hiç reklam yapmıyor, algı yönetimi yapıyor. Bu hep böyleydi. AKP için iletişim, zamanlarını beraber geçiren bir beyin takımının, nasıl doğru konuşuruz, nasıl doğru söyleriz diye tartışmasıyla oluyor. Bu kadar basit bir şeyi ben CHP’ye anlatamadım. Örneğin, Kılıçdaroğlu istikrarı devam ettirebileceğine inandıramadı insanları. CHP Selim Türkhan’ın 2007’den beri gayet rahat nefes aldığını analiz edemedi. Bu yüzden ‘Türkiye rahat nefes alacak’ söylemiyle deli durumuna düştü o insanların gözünde. Reklam ajansı keseceği faturaya bakar. 100 milyon reklam bütçen varsa o rahat nefesi de sadece reklamcılar alır. CHP oylarını reklam nedeniyle artırmadı. Yeni bir lider Türkiye’yi karış karış dolaştı ve oylarını artırdı. Bir zamanlar hep ağza dolanan ‘Baykal var diye elim gitmiyor’ söylemi 5 puanı getirdi. Bu artış sadece Kılıçdaroğlu ve Tekin’in emeği. Kimse kendine bir puan bile pay çıkarmasın. 2007’de bundan 4 puan düşük oy aldığı için Baykal’ı CHP binasına sokmamışlardı, 4 yıl sonra AKP üçüncü seçimde oylarını artırırken hiçbir CHP’li zafer kazandık havasına girmesin. Ben seçimden tam 8 ay önce Kılıçdaroğlu’nun yüzüne CHP’nin %26, AKP’nin %50 alacağını söylemiştim. Hepsinin kaydı vardır.
‘İcraatçı adam’, ‘halk adamı’ dendiği zaman birçok kişinin aklına Mustafa Sarıgül geliyor
Başkanın delegeyi, delegenin başkanı seçtiği sistemde siyasi geleceği olabilecek kişiler bu döngüyü kıramadıkları için sonradan diskalifiye oluyor. Sarıgül denedi bunu Baykal’a karşı. Epey de oy aldı ama kazanamadı ve yok edildi. Kemal Kılıçdaroğlu aklını başına alırsa, bir siyaset değil hizmet partisi gibi davranmanın önemini anlarsa Selim Türkhan ‘tamam bu adama oy veriyorum’ diyebilir. Ve CHP iktidar olur.
CHP’nin Antalya’yı bir daha asla kazanamayacağı gibi bir düşünce var. Antalya kampanyasını yapan kişi olarak ne dersiniz?
Ben tam olarak böyle düşünmüyorum. Başkan’ın yüzüne yaptığım en son konuşma şuydu: Seni bir simit gibi çevreleyen parti eliti var. Bu simidin içinde senin adamlarının çoğu da yerleşti. Bu simidi aşıp, seni seçen halkla bütünleşirsen; esnafla, ticaret odasıyla, otel personeliyle bütünleşirsen ve milleti aptal yerine koyup ‘O vaatler baskı hatasıydı’ filan demeden, vaat ettiğin işlerin peşine samimi olarak düşersen seçimi yine kazanırsın. AKP, Antalya konusunda yine çok kibirli ve yine ‘ilk seçimde Antalya’yı kesin alırız’ havasında. Bence bu o kadar kolay değil. Seçimi büyük ihtimalle yine Akaydın alır. Yeter ki onu neyin seçtirdiğini anımsasın. Öte yandan eğer şu anki ‘Başkan’ kafasıyla devam ederse, sırf Antalya beceriksizliği nedeniyle bırakın Antalya’yı, Türkiye’de CHP’nin elinde tek bir belediye kalmaz. Akaydın boş bir insan değil. Artıları ve eksileri var. Ne kadar büyük bir misyon üstlendiğini bilmeli.
Bir dakika, Türkiye genelinde yerel seçimde CHP’nin tamamen silineceğini mi söylüyorsunuz?
Nurettin Sözen’in performansıyla Türkiye’de sosyal demokrasi bitti. Ardından gelen kişi şu anda Türkiye’nin kralı durumunda. Yerel seçim çok önemlidir, hele de iddia içeriyorsa. Antalya şu anda hem AKP’nin, hem CHP’nin vitrini. Çünkü burası ‘iddia’ içeriyor. Antalya’da bu kafa değişmezse sonuçlarını bütün Türkiye’de görürüz. Eğer CHP Antalya’da tüm bu baskılara rağmen birazcık başarılı olursa, Akaydın ulusal basındaki yağdanlıklarıyla yetinmeyip –ki bunlar zamanında Türel’in de gözünü kör etmişti- Antalya sokaklarında biraz dolaşmaya başlarsa, yerel seçimin sonuçları kökten değişir. Bu durumda İstanbul’a Mustafa Sarıgül, Ankara’ya Seyit Torun aday gösterilirse, her ikisi de seçimi alır. CHP İzmir’i kaybetmez, AKP hem Ankara, hem İstanbul’u kaybeder. Sonra ‘hayaldi gerçek oldu’ diye yazarsınız bunu, ben şimdiden söyleyeyim. Bu işte gri ton yok ve Antalya’nın önümüzdeki iki yıldaki performansı çok şeyi belirleyecek.
Ya Büyükerşen?
Onu belediye kesmez artık.
Kitabınızın iddialı olduğunu düşünüyor musunuz?
Ahmet ve Nedim ‘İmamın Ordusu’nu yazdıkları için içeri alındı. Ben diyorum ki adam iki seçimdir yüzde 50 alıyor. Neyin ordusu olacak, operetlerin mi? AKP’nin kimini mutlu, kimini huzursuz eden, büyük gücünün tek sebebi siyasi seçimler. Ve bu zaferin tek nedeni Selim Türkhan’ı görüyor olmaları. Kitabın iddiasına siz karar verin artık.
Son olarak şunu sorayım: Ekşisözlük’te çocukluk döneminizle ilgili maddeler var. ‘Çocukken IQ’su 180 olduğu için laboratuarda deneyler yapılmış’ deniyor.
Çocukken biraz zeki olduğum söyleniyordu ama zamanla işler değişti. Bir gram aklım olsa bu kitabı yazmaz bir yerlerde iş kovalardım. O zaman benden iyisi olmazdı. Artık akıllı hissetmiyorum kendimi, hatta aptalın tekiyim galiba.
NTVMSNBC