Nazım Hikmet ve Abidin Dino'nun arkadaş olduğunu biliyor muydunuz? Abidin Dino ile Paris'te de birlikte olan Nazım Hikmet, Dino'nun çizimlerinden de yararlanmıştır. Ama bu iki arkadaşın arasında öyle sanat dolu bir anı var ki...
İşte o anı:
Abidin Dino, Nazım Hikmet Ran ve çok sevdiği eşi Vera, Paris’te bir otel odasında kalmaktadır. Nazım Hikmet, gecenin bir yarısı eline kalemini alır, eşi Vera’ya “Saman Sarısı” adlı şiirini yazmaya başlar. Eşi Vera çoktan uyumuştur. Nazım ve Abidin, Sen ırmağını gören çatı katındaki otel odalarının pencerelerinin başında oturmuşlardır. Abidin de bir yandan bir şeyler çizmektedir. Nazım’ın şiirinin içindeki şu mısradan anlıyoruz bunu:
“Abidin uçsuz bucaksız hızın renklerini döktürüyor.”
Aynı zamanda Nazım, yakın arkadaşı olan Abidin Dino’nun yaptığı resimlere hayranlık da duymaktadır. Yine o gece yazdığı şiirin içindeki şu mısralardan bu durum fazlasıyla sezilmektedir.
“Yüz elliye altmışın meydanlığında
suda balıkları nasıl görüp suda balıkları nasıl avlayabilirsem
öyle görüp öyle avlayabilirim kıvıl kıvıl akan vakıtları tuvalinde Abidin'in”
Nazım eşine itafen yazdığı “Saman Sarısı” adlı şiirinin içinde Abidin Dino’ya çağrılarda da bulunmaktadır. o meşhur söz de işte burada ortaya çıkar.
“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
Ne de ak örtüde elmaların
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin”
Nazım’ın Dino’ya bu soruyu sorması zannedildiği üzere, ressamın sanatını ispatlama sorgulaması değildir tabi ki. Bu soru, gurbet hasreti çeken iki sanatçı arasındaki sıkı dostluğun getirisi olan bir diyalogun ürünü olarak ortaya çıktı. Esasında Nazım’ın Dino’dan bir resim beklentisi yoktu. Belki o da biliyordu yakın arkadaşının ona vereceği cevabı. Abidin Dino, Nazım Hikmet’in “Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” sorusuna resimle değil de, Nazım gibi şiirle karşılık vermişti. Ve dedi ki:
“…Bağrımıza bassaydık seni, yapardım mutluluğun resmini…”
Abidin Dino mutluluğun resmini yapmadı. Çünkü o da biliyordu ki, tek bir kare ile somutlaştırılamazdı mutluluk denen kavram. O mutluluğu sözcüklerle anlatma yolunu seçti. Yaşanmışlıklarının beraberindeki arzularının, hayallerinin içinde olduğu bir şiirle…
Mutluluğun Resmi
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna’nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tuval yeterdi;
ne boya...
Abidin Dino