A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, Demirören Haber Ajansı'na (DHA) verdiği özel röportajda hem futbol, hem de özel hayatına dair 'EN'lerini açıkladı.
Şenol Güneş kendisine yöneltilen sorulara şu yanıtları verdi:
-Kaleciyken unutamadığınız en önemli an nedir?
Hiçbirini unutamam çünkü hepsi özeldi benim için ama şunu söyleyeyim; kötü goller yediğim maçlar oldu sayısı az da olsa. Fakat en güzeli Trabzonspor'da bir sezonda altı gol yediğim zamandır.
-Teknik adamlıkta unutamadığınız en özel anınız nedir?
Tabii kulüp, milli takım ve oyunculuk bazında var. Benim elli yılı geçen bir futbol hayatım var, hiçbirini diğerinden ayıramıyorum çünkü hepsi önemli. Tabi Dünya Kupası, Trabzonspor'un ilk şampiyonluğu farklı bir durumda çünkü ilk defa oluyor, Anadolu'dan bir takım şampiyon oluyor, kolay bir iş değildi. Fakat tüm anıları fotoğraf gibi karşıma koysanız ben yine seçim yapamam, mümkün değil.
-Çalışma hayatınızda gerek disipliniyle gerek profesyonelliğiyle birlikte çalışmaktan çok keyif aldığınız bir oyuncu var mı?
Çok oyuncu var. Mesela yetenek itibariyle on dokuz yaşında bize gelen Şota vardı. Hem çalışan hem de yeteneği fazla olan bir oyuncuydu, zaten karşılığını aldı ve Ajax'a gitti. Yani Ajax oyuncu üretirken biz ürettiğimiz oyuncuyu iyi bir parayla oraya verdik. Hep yabancı değil Türk oyuncular da var Selçuk bir örnektir bu konuda, çok aşama kat eden Türk oyuncular var, buna hepsini söyleyebilirim ama benim hayatımda o kadar çok enstantane var ki hangisi söyleyeceğimi ben de şu an bilemiyorum. Mesela Trabzonspor'a ilk geldiğimde çalışmayı sevmediğini düşündüğüm Selçuk, sonra çalışmayı en çok seven ve marka değeri olarak Türkiye'de isim yapmış bir oyuncu oldu. Burak da bu değişimi yapabiliyor, çok oyuncu var yani örnek olarak verebileceğim. Bunlar çalışmaktan zevk alınacak oyuncular ama problem olarak başlayıp sonunda herkesin kabul ettiği bir Ricardo Quaresma var şu durumda ki ben Abdullah hocayla konuştuğumda o da aynı şeyli söylüyor. Evet, sorunları var gibi görünüyor ama çalışmaya ve yaşına baktığın zaman en profesyonel, son günüymüşçesine çalışıyor ve bu önemli. Böyle olduğu zaman keyif alıyorsun, yani işini seven oyuncuyla çalışmak. Beşiktaş'ta böyle çok oyuncu var ama işte onların bozulmaması, çalışma heyecanını ortadan kaldırmamak gerekiyor. Keza Trabzonspor'da bizim dönemimizdeki oyuncu grubu böyleydi, Ali Kemal, Hüseyin, Necati... Biz futbol oynamayı seviyorduk, hiçbir şey düşünmüyorduk, maç yapıyorduk, kendi aramızda oyun oynuyorduk. Amaç keyif almaktı, kazanmak kaybetmek tabii ki önemliydi, kazanmak istiyorduk fakat kaybettiğimiz zaman yeniden başlıyorduk. Kafamızda onun başka bir hesabı yoktu, bu bir keyiftir. O yüzden hep söylüyorum oyunculara "oynarken keyif al, o keyfi de hissettir taraftara sonra zaten futbol sevilir." İkişer tane isim verdim ama benim için çok oyuncu var, söylenmeyenleri sayarsam zaten bu program bitmez.
-Burak Yılmaz, Quaresma, Yattara, Şota, Ünal Karaman sizin için ne ifade ediyor?
Burak, yeniden doğan bir futbolcu, bunu kendi yaptı. Quaresma, asi görünen fakat çok iyi olan bir profesyonel. Yattara, estetik olarak özel bir oyuncu. Şota yaratıcılığı, tekniği, çalışmayı, hepsini içinde barındıran farklı bir oyuncu. Ünal Kahraman, karakter ve insanlık açısından çok değerli biri, oyuncu olarak da başarılıydı ve şimdi de antrenör olarak başarılı olacağını düşündüğüm bir arkadaş, kardeşim.
-Güney Kore için neler söylemek istersiniz?
Güney Kore huzurun, temizliğin ve düzenin olduğu bir yer.
-Messi mi Ronaldo mu?
Ben Messi taraftarıyım, yaratıcılığı daha fazla ama ikisini de önemsiyorum. Ronaldo, çok çalışarak vücudu değişebilen bir oyuncu. Vücudunu değiştirmeyerek oyunculuğu, zekası, yeteneği, karakteri ve yaratıcılığıyla öne çıkan bir Messi var, her zaman farklı şeyle sunabilecek biri olarak bakıyorum. Ronaldo da Ümit Takım'da bize karşı oynamıştı benim dönemimde, 2002 yıllarında, o zaman daha farklıydı. Zayıf, dribling yapabilen farklı bir oyuncuydu. Gücünü üst seviyeye çıkarmış ve örnek alınması gereken biri. Çalışmayla çok şeyin değişebileceğin, kanıtlamış, fiziksel değişimlerle de başarılı olunacağını göstermiş bir oyuncu. Profesyonelliğini hala devam ettirdiğini bildiğim için söylüyorum bunu, oyuncuların onu örnek alması lazım.
-Sergen mi Rıdvan mı?
İkisi de lazım bize. Biri orta saha, biri hücum, ikisi de yaratıcı ve çabuk. İkisi de daha oyun oynanmadan hisseden ve onu hayata geçirebilen bir oyuncu. Onlar bana gör Türkiye için kayıp oyuncu, ikisinin Avrupa'da olması gerekirdi. Oynayanlardan söyleyeyim Burak için de aynı şey geçerli. Geçmişte Sergen ve Rıdvan Avrupa'da olsaydı biz zaten başka şeyler konuşuyorduk.
-Futbolculuk hayatınızda keşke yapmasaydım dediğiniz, pişman olduğunuz bir anınız oldu mu?
Yok. Beni büyüten zaten yanlışlıklar ve haksızlıklar karşısında teslim olmamaktı. Kendimle ilgili de o günkü verdiğim kararların doğru olduğunu düşünüyorum. Mesela transferlerim oldu, geldikten sonra Trabzonspor'dan hiç ayrılmadım ama ayrılabilirdim, hatta anlaşma durumuna geldik üç tane oyuncuyla. Mesela Ali Kemal, Allah rahmet eylesin, Kadir, ben o zaman Galatasaray çok istedi, ekonomik olarak da üst seviyede paralar verildi ama üçümüz de gitmedik. Bu Trabzonspor'un dört tane kupa aldığı zaman oldu; Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Lig ve Türkiye Kupası. Dört kupa aldıktan sonra bizi çok yüksek bir parayla almak istediği zaman gitmedik, böyle bir karar verdim ve doğru bir karar verdim. Çünkü bir karar alırsınız ve yanlış olduğunu görebilirsiniz ama bizim öyle olmadı. A milli takım kaptanıyken, hala oynarken, yaşım 35 idi ama oynamaya müsaittim ve futbolu bırakma kararı aldım. Sonra baktım, iyi ki de vermişim o kararı. Kararlar, sonuçlar çıktıktan sonra değerlendirilir o yüzden pişmanlığım yok ama oyuncu olarak hatalarım vardır tabii ama şu an onlardan aklıma gelen yok.
-En sevdiğiniz yemek nedir?
Çocukluğumdan beri sadece yoğurt yiyip günü geçirdiğimi ve idmana çıktığımı bilirim. Oyuncuyken iki idman yapardık, öğle arası sadece bir yoğurt yerdim, o zaman meşhur çömlek yoğurtları vardı, köy yoğurduydu, organik yoğurttu. Yemek olarak sebze daha ağırlıklı yerim, bir de balık ama en çok yoğurdu severim. Yoğurdun yanında yöresel olarak mısır ekmeği severim ama şimdi mısır ekmeği bana dokunuyor.
-En sevdiğiniz giysiniz, takınız, saatiniz ya da böyle bir eşyanız var mı?
Yok. Takıntım yok, zaten takmamaya çalışıyorum, mümkünse hiçbir şey takmam. Ama giysi olarak bakarsak ben mavi renkleri giymeyi çok severim.
-En sevdiğiniz şehir hangisi?
Doğduğum, büyüdüğüm şehir olan Trabzon. İstanbul'a geldikten sonra buranın da özel bir tarafı oldu ama ne olursa olsun çocukluğum, özlemlerim orada. Kendi şehrimi seviyorum, her ne kadar kentsel gelişiminde kötü yönde bir büyüme olsa da, kendi doğal güzelliği, saflığı, temizliği ve insani duygularından kayıpları olsa da kendi şehrim her zaman öndedir.
-Milli takım başarısı mı kulüp başarısı mı?
Milli takım tabii ki. Görevde olduğum için söylemiyorum, önce milli takım, sonra Şampiyonlar Ligi, UEFA Ligi, Süper Lig ve diğer ligler. Sıralamam her zaman bu şekildedir, hep söylerim. Çünkü milli takım o ülkeyi temsil ediyor, kulüpler de o ülkeyi temsil ediyor. Kulüplerin profesyonel yapıları itibariyle haklı tarafları var çünkü parayı onlar veriyor, onlar da önemli ama onlarda da Şampiyonlar Ligi öncelikli.