<p> Timur TARLIĞ - Yasin TİNBEK / İZMİR, (DHA) İZMİR'de yaşayan Türkiye'nin en önemli seramik sanatçılarından Bingül Başarır, sanat yaşamına son verirken atölyesini üniversiteye bağışladı. Seramik sanatına adadığı hayatını anlatan Başarır, "40 saat ayakta çalıştığım, 3 günde yalnızca 9 saat uyuduğum işlerim oldu. Böyle bir yaşam. Bu arada evlilik, 2 çocuğum var. Bu kadar çalışmasam onlara biraz daha fazla zaman ayırırdım diye düşünüyorum. Onlara biraz haksızlık yaptım" dedi. Türkiye'de seramik sanatının ilk kuşak temsilcilerinden 79 yaşındaki Bingül Başarır aktif sanat hayatını sona erdirdi. Atölyesini Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü'ne bağışlayan Başarır, artık sanat hayatına danışman olarak devam edeceğini açıkladı. Sanata tutku ile bağlı olan Başarır, sanat yaşamını DHA'ya anlattı. Sanatla çocukluk çağında tanıştığını söyleyen Başarır, ilk kez 6 yaşında akrabalarını ziyaret için gittiği Adapazarı'nda çamurdan çömlek yaptığını anlattı. Başarır, "Adapazarı'na ziyarete gittiğimizde çocuklarla oynardım. Ben şehir çocuğuydum onlar da köy çocuğuydu. Çok farklı şeyler gösteriyordum onlara güya. Mısır saplarından sepetler yaparlardı, ben sepetler yerine sandaletler yaptım onlara. Derken çamuru keşfettim, onu hamur haline getirip ocaktaki güvecin benzerini yaptım. Nasıl oldu bilmiyorum. Daha önce bir çömlekçi ya da seramikçi görmüş değilim. Elime kağıt kalem geçince de resim yapmaya başladım. Aile bireylerini resmettikten sonra reprodüksiyonlara geçtim. Hedefim de ressam olmaktı" dedi. KULLANDIĞI İMZA 'BADA' BABAANNESİNDEN GELİYOR Babaannesinin saraylı olduğunu, Cumhuriyetle birlikte saraydan ayrıldığını belirten Başarır, "Onun en iyi arkadaşı bendim. Bana Bada diye seslenirdi. Hiç aklıma gelmedi bunun ne anlama geldiği. Biz Abhaz kökenliyiz, belki Çerkezcede bir anlamı vardır. Ben imzamı Bada olarak atmaya başladım, atölyemin adını da Bada koydum. Babam sanata çok meraklıydı. Ben kızımı Paris'e göndereceğim ressam olacak ve orada sergiler açacak derdi. Ben de arkadaşlarıma anlatırdım. Bu hayalim gerçekleşti. Ne yazık ki babam göremedi, çok erken kaybettik onu" diye konuştu. SERAMİĞE BAŞLADIKTAN 6 AY SONRA SERGİDE YER ALDI Başarır, resim yaparken seramik sanatıyla tanışmasını ise şöyle anlattı: "Resim serüveni devam ederken Beyoğlu'nda dolaşıyordum. Bir pasaj içinde seramik sergisiyle karşılaştım. Çok etkilendim. Füreya Koral'ın sergisi olduğunu öğrendim. Kapısına dayandım. Seramik kolay bir şey değil dedi. Kabul etmedi. Kursu yoktu. Asistanları yakın ahbaplarıydı. Benim ısrarımla kabul etti. 'Ben ders vermem, benim çömezim olacaksın. Ben çalışırken yardım edeceksin artık ne öğrenirsen' dedi. Ben de bunu kabul ettiğim için soru bile sormadım. Ne gördüysem onu yaptım. Kendi hayal ettiklerimle orada gördüklerimi birleştirdim. Füreya Koral atölyede açtığı sergide, benim yaptığım 5-6 parçayı da sergiledi. Böylece 1960 yılında seramiğe başlamamın 6. ayında bir sergide yer almış oldum." "PARİS'TE DİKİŞ DİKEREK GEÇİNDİM" Seramik sanatında Türkiye'yi uluslararası arenada da temsil eden ve birçok başarıya imza atan Başarır, ilk uluslararası başarısını ise o dönemde Çekoslavakya'da düzenlenen bir yarışma sonucunda aldığını söyledi. Başarır, "Türkiye bu yarışmada ikincilik ödülü aldı. Ben de ilk kez altın madalya almış oldum. Artık profesyonel seramik sanatı hayatım başlamış oldu. 1964 yılı sonunda İmar İskan Bakanlığı'nın salonunda bir sergi açmıştım. Tesadüf o zamanın Turizm Bakanı Ali İhsan Göğüş sergiyi gördü ve bu sergiyi Paris'e götürün dedi. 1965'te sergiyi Paris'e götürdük. Serginin bitmesine yakın Kültür Turizm Müdürü bu sergiyi yeniden açmak istedi. Daha merkezi bir yerde Saint-Germain'de sanat galerilerinin olduğu yerde 6 ay sonrasına gün alındı. Geliş gidiş mümkün olmadığı için orada yaşamam gerekti. Seramik atölyeleri Paris'in dışındaydı. En iyi yapabileceğim iş dikişti. Christian Dior'un atölyesine girdim. ABD Başkanı John Kennedy'nin eşi Jacqueline Kennedy'nin elbisesini diktim. Dikiş dikerek hayatımı kazanıyordum. Aynı zamanda 4 sergi düzenledim. Paris maceram da 1967 yılına kadar sürdü" dedi. "TÜRKİYE'DEKİ 3 FIRINDAN BİRİNİ ALDIM" 1960'lı yılların sonunda Türkiye'de bulunan 3 fırından birine sahip olduğunu ve imkansızlıklar içinde bunun büyük bir adım olduğunu anlatan Başarır, TRT'nin Orkun stüdyosunda bulunan 70 metrekare büyüklüğündeki panoyu bu fırında ürettiğini anlattı. O dönemde zorluklar içinde sanatına devam ettiğini söyleyen Başarır, Paris sergisinin ardından, Fransa'da birincilik, İtalya'da iki altın madalya ile Japonya'da bir ödül kazandığını söyledi. Birçok ülkede sempozyumlara katıldığını anlatan Başarır, sempozyumlarda ürettiklerinin müzelerde sergilendiğini, bu nedenle yayınlarda yer aldığını, tanındıkça birçok ülkeden davet aldığını söyledi. "SANATSEVER AZ" Türk sanatçılarının başarılı işlere imza attıklarını ve dünya çapında sanatçılar olduğunu söyleyen Başarır şöyle konuştu: "Fakat verilen imkanlar sınırlı. Sanatsever sayısı sanatçıya göre daha az. Sorun orada. Sanatseverin daha çok olması gerekir. O yönden sıkıntımız var. Tutku olduğu zaman insan sanatçı oluyor. Tutku olunca da her şeyi unutup yalnız sanatla ilgileniyorsunuz. Bu da edindiğim sonuca göre çok iyi bir şey değil. Biraz hayatı da yaşamak lazım. İnsanın sosyal bir yaşamı da var. Bilim adamları ve tutkusu olan sanatçılar bir yerde kendilerini feda etmiş oluyorlar. 40 saat ayakta çalıştığım, 3 günde yalnızca 9 saat uyuduğum işlerim oldu. Böyle bir yaşam. Bu arada evlilik, 2 çocuğum var. Bu kadar çalışmasam onlara biraz daha fazla zaman ayırırdım diye düşünüyorum. Onlara biraz haksızlık yaptım." </p>