HABER

Sesleriyle bir döneme damga vuran ünlüler

Onlar bir dönemin unutulmaz şarkıcılarıydı. Kimi bir kaç kazanıp bu pırıltılı dünyaya adım attı, kimi evinden kaçıp şansını denedi ve şöhret basamaklarını tırmandı. Ama gün geldi eski popülerliklerini yitirdiler.

Sesleriyle bir döneme damga vuran ünlüler

Bugün artık piyasadan iyice uzaklaşan bir dönemin ünlülerinden biri de Ayşe Mine. 2000'li yılların başına kadar müzik dünyasından uzak kalmayan Mine, bugün artık "emekli" bir şarkıcı.

İlk albümünde pop şarkılar seslendiren Ayşe Mine, ikincisinde de dönemin modasına uygun olarak arabesk söylemiş. Aslında başlarda arabesk söylemeye de utanmış.

Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde aldığı klasik sanat müziği eğitiminin de etkisiyle 'Arabesk söyleyeceksem illâ, bari hafif, kırılmış arabesk olsun' diye düşünmüş.

Safiye Ayla'yı, Hamiyet Yüceses'i dinleyerek büyüyen Ayşe Mine, kasetlerinin bir yüzüne pop diğer yüzüne de arabesk şarkılar seslendirdi.

Bir süre de gazino sahnelerinde fırtına gibi esen Ayşe Mine, Belkıs Akkale, İzzet Altınmeşe, Sibel Egemen, Neco gibi yıldızlarla çalıştı.

Hep TRT'nin programlarına katılmış, sonra özel kanalların açılmasıyla da işler değişmeye başlamış. 'TRT'ye parasız pulsuz giderdik, özel televizyonları da öyle sandık' diye anlatıyor bu değişimi Ayşe Mine.

En son albümünü 2000 yılında çıkaran Ayşe Mine şimdi müzik dünyasının uzağında.

Huri Sapan bir dönemin en gözde şarkıcılarından biriydi. Sonra araya yıllar, yeni yüzler, yeni sesler girdi.

Sonra bir gün bir evlilik programında seyirci karşısına çıkıverdi. Herkes yine ondan söz etmeye başladı.

Ferdi Tayfur'un "Huzurum Kalmadı" filminin adını taşıyan şarkı Sapan'ı meşhur etti. Zaten kendisi de aslında çok iyi bir türkü yorumcusu olduğu halde arabesk şarkılar sayesinde ünlü olduğunu kabul eder.

Genç yaşta anne olunca müzikten biraz ayrı kalmış sanatçı; ama dönüşü muhteşem olmuş.

Sapan'ın Adana'da sahneye çıkacağı gazinonun patronu rakip şarkıcıyı saf dışı bırakmak için öyle bir plan kurmuş ki... Sahneye "Ağlayan gözlerim gülmüyor gayri" ile çıkan Sapan kapanışı da Çakmağı çak, çıranı yandırmamışam" türküsü ile yapıyor.

Seyirciler onun sesiyle galeyana gelip masaları üst üste koyuyorlar ve ortalığı ateşe veriyorlar. Sapan'ın patronunun çıkışı gerçekten de işe yarıyor... Rakip şarkıcının afişleri indiriliveriyor.

Taş plak döneminin son demlerine yetişen Sapan da uzun süre arabesk şarkı yorumlamamak için direnmiş. Sonunda o da pes etmiş.

Ama o da tıpkı Ayşe Mine gibi plağın bir yüzüne türkü diğer yüzüne arabesk okumakta bulmuş çareyi.

Sapan bugün etkileyici sesiyle çoktan müzik tarihindeki yerini aldı bile.

1980'lerin ünlü şarkıcı Seni Sevmeyen Ölsün ile şöhret basamaklarını öyle hızla tırmandı ki Tüdanya... Kaset tam iki buçuk milyon sattı.

Bergamalı yoksul bir ailenin kızı olan Tüdanya'nın öyküsü de tıpkı seslendirdiği arabesk şarkıların tonunda. Henüz 15 yaşında evlenir Tüdanya... Ardından çocuk sahibi olur ama minik bebek bakımsızlıktan ölür. Ardından iki çocuğu daha olur. Ama bu kez de eşini yitirir.

Tekrar baba evine döner Tüdanya... Bu kez yoksulluğu daha ağır hisseder. Yanında iki çocuğu vardır çünkü. Pamuk toplarken şarkı söyler bir yandan da Tüdanya. Kimi zaman da evlere temizliğe gider. Sonra bir gün tüm cesaretini toplayıp bir gazino patronunun karşısına çıkar. "Beni bir dinler misiniz abi" der... İşte Tüdanya, gazino patronu Cengiz Özşeker ile böyle tanışır.

Ardından da pavyona düşer yolu... Tek derdi ailesini geçindirecek parayı kazanmaktır. O dönemdeki patronu Özşeker arabesk furyasının estiği o yıllarda, ‘Dönülmez Akşamın Ufkundayız’ ve ‘Leyla Bir Özge Candır’ gibi ‘ağır’ parçalarla çıkar sahneye. Bu arada patron, Bergamalı yoksul kızın pek de inanmadığı yıldızlık hayalini gerçekleştirmek için kolları sıvamıştır bile, iki ay boyunca gazetelere verilen gizemli ilanda ne fotoğraf vardır, ne açıklama, yalnızca şöyle yazar: "Tüdanya geliyor!"

Ondan sonra da alır başını gider Tüdanya..Bugün artık eski popülerliği kalmasa da yine de sesiyle hafızalarda yaşıyor.

Türkiye'de pırıltılı dünyanın en iç burkan öykülerinden biri Serpil Örümcer'inki. Henüz 14 yaşında güzellik yarışmasına katılan ve bir anda kaderi değişen Örümcer kendini öyle pırıltılı bir dünyanın içinde buldu ki.

Pürüzsüz teni, kusursuz fiziğiyle kendisine takılan "Bayan Bacak" lakabı, dönemin en ünlü şarkıcısı Berkant ile yapılan evlilik ve sonra başlayan acı dolu günler.

1967'de Milliyet'in düzenlediği güzellik yarışmasında birinci olduğunda henüz 14 yaşındaydı Örümcer. Bacaklarının güzelliğiyle dikkat çeken ve "Bayan Bacak" olarak anılan Örümcer, bir yıl mankenlik yaptı. Bu sırada unutulmaz Samanyolu şarkısıyla zirvede bulunan, dönemin ünlü sanatçısı Berkant’la tanıştı. Bir süre sonra onunla evlendi.

ma bir süre sonra Berkant'ı terk etti. Artık öylesine ünlüydü ki... Ayakkabısından rakı içen bile vardı. Örümcer iki evlilik daha yaptı. Cengiz Kartal’la 1989-1990 yılları arasında süren evliliği bittiğinde neyi var neyi yok satmıştı.

Batman’da gayriresmi 4 eşi ve 11 çocuğu bulunduğunu sonradan öğrendiği işadamı Hasan Ölük’le yaptığı üçüncü evlilik, Örümcer’e göre hayatının ikinci büyük hatasıydı. Bir günlük konser için gittiği Batman’da 10 gün kalınca tanıştığı Hasan Ölük, evlendikten sonra işkenceye başladı. Raporlar alıp mahkemelerde günler geçiren Serpil Örümcer, bu evlilikten güçlükle kurtuldu.

Ancak yaşamını süsleyen neon ışıklarının yerini, çöpleri aydınlatan sokak lambaları almıştı. Çöplerden topladığı kağıt ürünlerini satarak geçimini sağlıyordu.

Örümcer bir röportajında yaşadığı en büyük pişmanlığın Berkant ile yaptığı evliliğini bitirmek olduğunu söylemişti: "14 yaşında Berkant'la tanıştım. O benim ilk aşkımdı. Sonra evlendik. Bir yıl sonra da kızım dünyaya geldi. Her şey peri masallarındaki gibi büyüleyiciyken, kader ağını ördü. Annem nedense başından beri Berkant'ı istemiyordu, ısınamamıştı. Ayrılmam için gereksiz yere bana çok baskı yaptı, rahmetli. Ben de gencim işte, onun sözünü dinledim, ayrıldım. Keşke Berkant'la evliliğimi sürdürseydim diyorum. Ancak iş işten çoktan geçmişti."

Örümcer bir röportajında yaşadığı en büyük pişmanlığın Berkant ile yaptığı evliliğini bitirmek olduğunu söylemişti: "14 yaşında Berkant'la tanıştım. O benim ilk aşkımdı. Sonra evlendik. Bir yıl sonra da kızım dünyaya geldi. Her şey peri masallarındaki gibi büyüleyiciyken, kader ağını ördü. Annem nedense başından beri Berkant'ı istemiyordu, ısınamamıştı. Ayrılmam için gereksiz yere bana çok baskı yaptı, rahmetli. Ben de gencim işte, onun sözünü dinledim, ayrıldım. Keşke Berkant'la evliliğimi sürdürseydim diyorum. Ancak iş işten çoktan geçmişti."

Bir dönem cilt kanseriyle de mücadele eden Örümcer, uzun bir süre tek başına sokaklarda yaşadı, sonra ona kötü bir evlilik yapan kızı da katıldı. İkisi de çalışmadan aç susuz yaşadılar bir süre.

Peki ya Örümcer o parlak günleri yaşarken bir gün başına bunların geleceğini hiç düşünmüş mü:

Ne geldiyse başıma güzelliğimden geldi" diye anlatıyor.

Ve herkese ibret niteliğindeki şu nasihati veriyor: "Sıcak bir yuvası, tencerede kaynayan yemeği olan herkes durumuna şükretsin. Bilsin ki dışarıda beterin beteri var. Bencilce bir hayat yaşamasınlar, çünkü bugünün yarını var. "

En Çok Aranan Haberler