Sibel Üresin’in ortaya savurduğu sözleri bilmeyeniz yoktur. Muhafazakârların yaşam koçu olduğu söyleyen bu bayanın gerçekten artık problemleri olduğunu düşünmeye başladım.
Daha açığı kendisinin bir yaşam koçuna ihtiyacı olduğunu düşünmekteyim.
Gerçi ne kadar Muhafazakâr olduğu da ayrı bir durum ya.
Cinsel ilişki namazdan da önce gelir diyen bir insan neticede. Mesele bu insana pirim verip dinleyenlerde önemseyip röportaj yapanlarda ve sürekli gündemde kalmasını sağlayanlarda.
Şimdide hanımefendi kadına şiddet konusunda incilerini saçmış ortalığa. Hülya Avşar’ın söylediklerini bir adım daha ileri taşımış İkra Dergisine verdiği röportajda.
“Bir erkek neden eşini öldürecek kadar canileşir? Neden şiddet ihtiyacı hisseder?” sorusuna şu sözlerle cevap vermiş;
“Kesinlikle kadınların dillerinin uzaması! Kadınlar çok para sahibi oldular ve o egoları çok yükseldi. Çok bilip çok konuşuyorlar ama kadına naif olmak kibar olmak yumuşak olmak yakışır. Bu dinimizde de böyledir.
Evet, kadın çok bilebilir ama bildiğini konuşmak değildir doğru olan, kadına sessiz kalmanın daha çok yakıştığını düşünüyorum. Hakikaten öyle gelinler öyle kadınlar tanıyorum ki ben sinir oluyorum ki kocasının deli olması çok normal. Sen bana durup dururken vurabilir misin? Ölen mi suçlu öldüren mi? Bir tahrik var yani ortada.”
Tüm bunları söyledikten sonra da hepsini dine bağlamıyor mu Allah ıslah etsin diyorum haliyle.
Kadına şiddeti doğal gören, çok eşliliği savunan, her fırsatta kadını aşağılayan bu kadına Bakanlık neden dur demiyor onu da anlamıyorum.
Aileden sorumlu Bakanımız Fatma Şahin’in kadına yönelik şiddet konusunda ki hassasiyetini ve çalışmalarını biliyoruz.
Tüm o hassasiyetin üzerine bu tür insanlara açık kapı bırakılması ne kadar doğru?
Özgür düşüncelerini söylüyor diyemeyeceğimiz bir durum varken ortada üstelik.
Çünkü bu kadın yaşam koçluğu yapıyor yani belli bir kesimi yönlendiriyor. Ve maalesef ki o kesim bu kadını ciddiye alıyor. Özetle erkekleri yaptıkları şeyin doğruluğuna inandırıp hem şiddete hem de cinayete teşvik ediyor.
Bir durum tespitinden öteye giden açıklamalar var durumu tespit edip tedaviyi veriyor. Tamda bu noktada Lale Devri setinden tokat sesleri geliyor.
Sıcağı sıcağına yılların Beyefendisi bir isim Kenan Bal, Gül Onat’ı tokatlıyor.
Ve kendini ifade ederken Gül Onat’ın kendisini kışkırttığını dillendiriyor.
Ben yapmadım demiyor delikanlı gibi yaptığı hatanın sorumluluğunu alıp çıkıyor bir TV kanalına pişmanlığını dile getiriyor.
Ancak ne var ki bu pişmanlığı dile getirirken laf aralarına serpişen beni kışkırttı kısmı tam da bu noktada Sibel Üresin’i destekler nitelikte.
Yalnız bir ayrıntı daha var ki Bal, Gül Onat’ın davasından vazgeçmemesini de salık veriyor. Yani şikâyetinin arkasında durmasını söylüyor. Kadınların ancak bu şekilde davranırsa şiddetin önüne geçeceğini savunuyor. Ama bütün bunların arasına da şunu sıkıştırıyor kendine yöneltilen soruya karşılık “Gül Onat beni kışkırttığını söylerse açıklarsa barışırız. Yine Bal, Tolgahan Sayışman olayında ki itiş kakışında kadın dolduruşu ile ilişkili olabileceğinin altını çiziyor. Her tokadın mimarı bir kadındır dercesine. Bal’ı kınamak ya da övmek adına bu ayrıntıları vermiyorum.
Sibel Üresin olayının hemen üzerine ortaya çıkan bu tabloda sarf edilen sözlere dikkat çekmek için konuyu ayrıntılı veriyorum.
“Beni kışkırtı” diyor Bal. Üresin’de kadın tetikler diyor.
Şimdi her iki durumu da gündemde tutan meslektaşlarıma soruyorum kadına şiddeti asıl destekleyen tetikleyen sizler olmuyor musunuz?
Biri yılların sevilen oyuncusu diğeri bir kesimin davranış şekillendiricisi her iki durumda da gündeme aynı cümleleri cımbızlayarak alıp ve eş zamanlı üzerini doldurduğunuz da kafalarda yarattığınız imaj aynen de şu olmuyor mu?
Kadın hak eder dilini kessin.
Üstelik Üresin olayı tazeliğini korurken sizler Bal-Onat olayını gündemde tutarak olayı yaşayan yerine yaşatanı tokat yiyen değil atanı gündeminizde tutarak kadına şiddeti desteleyen Üresin’e alkış tutmuş olmuyor musunuz?
Burada mağdur olan Onat iken çizdiğiniz tablo Onat’ı hak etmiş durumuna düşüren bir tablo oluşturuyor ki emin olun Üresin ve onun gibi düşünenler avuçlarını birbirlerine sürtüyorlardır şu an.
Tam da istediklerine çanak tutulan bir zemin hazırladınız. Topluma öyle ya da böyle mal olmuş isimlerin yaşadıkları durumları pekalada bu kadar gündemde tutmamak mümkünken,.
Olayın yaşandığı andan beri sürekli gündemde tutarak üstelik mağdur taraf olarak da erkeği göstererek Sibel Üresin’den bir farkınız kalmıyor.
Ayrıca aynı sette Hatice Aslan olayında tam tersini yapıp Tolgahan Sayışman’ı tü kaka yapan tersi davranış sergileyen sizler şimdi benzer olayda tam tersi bir davranışın içinde olunca pekte samimi durmuyor aksine bu işin alkışlayıcısı gibi duruyorsunuz.
Hülya Avşar’ın şiddeti destekleyen tavrının ardından onu şiddete karşı duruş eyleminde kadın yüzü olarak göstermeniz gibi.
Hak etmediği halde en güvenilir kadın unvanını alan ve adıyla da aynı olan programa Sibel Üresin’i sürekli çıkararak tek sözcü gibi konuşturmanız gibi.
Kadına uygulanan şiddete hayır derken, kınarken ağzınızın söyledikleriyle yaptıklarınızın uyumsuzluğu gibi.
Kadına şiddeti reyting malzemesi olarak kullanmanız gibi.
Tüm bunların toplamında kadına şiddete karşı alınan yolda samimiyete nasıl inanılması beklenir.
Yasalardan beklenenin karşılığında toplum inşa ediciler üzerlerine düşen rolü tam yerine getirmedikçe iki yüzlülükle tek başına yasalar ne yapabilir?
Bakanlık işin magazin ayağını tercih edip uyumayı seçerken, kadın dernekleri adını kadından alırken destek aldıkları ünlüler ve kurumlarla ters düşmemek adına masaya yumruğunu atmazken biz ne cinayetlerin ne de şiddetin önüne geçeriz.
Üstelik Üresin’in yaptığı genelleme içinde "%90’ı şiddete karşıyken ilk şiddeti kendi çocuğuna uyguluyor" genellemesinin içine sıkışıp kalırız.
Bu hanfendi hangi bilimsel verilerle bu sonuca ulaşmış, kendisi de bu %90’ın içinde mi ki bu yargıya varmış. Evet, çocuğa uygulanan şiddete yaptığı gözlem doğru ancak bunu bu kadar yüksek bir genellemenin içine doğal gibi sıkıştırması sırada çocuklara yapılan şiddetin de doğal olduğuna inandırılma yöntemlerine geldiği şüphesini doğuruyor artık bende.
Yani sarf edilen her sözü destekleyici eylemlerin başlayacağı korkusu içindeyim.
Bu yüzden şiddetin biteceği yönde umudum yok her zaman söylediğim şey şudur kadının alacağı yolu yine kadın tıkıyor. Böyle düşünen kadınlar ve onları destekleyen medya olduğu sürece yol almamız mümkün değil.
Yapılan her güzel şeyde maalesef ki bir adım ileriye gitmek için umut olmaz…
oyatekin@gmail.com
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz