İnce ve şair ruhlu bir katil gerektiğinde silahını en etkili şekilde kullanır. Kız arkadaşını yanlışlıkla kör ettikten sonraki amacı ise kornea nakli için gerekli parayı kazanabilmektir.
Bu uğurda bütün Hong Kong mafyasını vurup indirecek, ama asla tutuklanmayacaktır. Film boyunca en fazla kurşun harcayan tetikçi de bu olsa gerek.
Ağaran saçlarına rağmen giydiği ışıltılı takım elbisesi ve her ana çabucak uyan ve anlık felsefesini geliştiren bir karakter.
Rehin aldığı talihsiz bir taksi şoförüyle (Jamie Foxx) Los Angeles’ta dolaşarak cinayetler işleyen bu tetikçi, son derece yüksek bir görev duygusu ile hareket ediyordu. Caz müziğine düşkündü. Ürkütücü bir şekilde çevreye uyum sağlayabiliyordu.
Son anına kadar ölümcül, ama öldükten sonra bile farkedilmez olabilen bu tip kendi janrasında saygıyı kesinlikle hak ediyor.
Tamam, saçı berbattı ve yüzü de hiç sempatik değildi. ‘Friendo’ kelimesini bize tanıtmış olması da pek yeterli olmayabilir., ama Cormac McCarthy’nin romanından Coen kardeşlerin bulup çıkardığı bu katil, kendi tarzındaki en rahatsız edici karakter olarak hafızalarımıza yerleşti.
Bu psikopat karakterin herhangi bir öfke veya pişmanlık duymaksızın cinayet işlemesinde bizi etkilyen bir şey var. “Bir para atışında en fazla ne kadar kaybettin?” sorusu yeterince kışkırtıcı değil mi?
Binalara görünmeden girip çıkmak bu karakterin en belirleyici özelliğiydi.
Zaten bu yüzden ona ‘hayalet köpek’ deniyordu. Samuray kitabından okuduğu öğretiler ve işini yaparken bu öğretilere uyması, çatı katında güvercinlerle dostluk kurması, hatta Haiti göçmeni Fransızca konuşan, dondurma satıcısı arkadaşıyla yaptığı anlamsız konuşmalar...
Quentin Tarantino’nun Uma Thurman’a olan tutkusu ve Bruce Lee’ye olan hayranlığının bir bileşkesidir bu karakter.
O kadar ki Bruce Lee’nin ‘Ölüm Oyunu’ filmindeki sarı kostümü bile aynen Thurman için yeniden tasarlanmıştır.
Kill Bill filmleri ve Uma Thurman artık KÜLT karakterler oldular. İlerleyen yıllarda bu karakterden ve bu filmlerden etkilenen çok sayıda film izleyeceğimiz kesin.
Unutmamak gerekli, Kill Bill 3 yolda...
Post-punk dönemde ve sonrasında bizi etkileyecek olan kadın tetikçi figürü Nikita, Luc Besson’un elinden çıkma, adeta totemleşmiş bir karakter.
Çılgın bakışlı bir eroinman olarak filme başlangıç yapan bu karakter, ilerleyen sekanslarda seksi bir ölüm makinasına dönüşecektir. O kurbanlarını öldürürken, erkek arkadaşı Marco (Jean-Hugues Anglade) banyonun dışında çokça sızlanıp duran bir karakter olarak karşımıza çıkar. Bu filmde kadın ve erkeğin rolleri değişmiştir.
Sonraları Nikita karakterinden esinlenerek pek çok kadın tetikçi ve silahşör karakter yaratıldı. Onları da Tomb Raider, Resident Evil, The Long Kiss Goodnight, Underworld, ve Aeon Flux gibi filmlerde, hatta televizyon dizilerinde izledik.
Ammavelakin hiçbiri Nikita'nın verdiği tadı veremedi.
Aristokrat bir çizgi sergileyen ‘tetikçi’ imajını Edward Fox ile tanıdık ve bu imajın ‘centilmenlik’ kategorisinde karakterimize epey puan kazandırdığı açıkça ortada! Fox’ın canlandırdığı Çakal, sahte pasaport üstadı olup özel tüfeğiyle iki yüz metreden bir karpuzu acımadan vurabilmekteydi.
Filmin sonunda başarısızlığa uğrayacağını önceden biliyor olmamızın önemi yok. Filmi seyrederken ‘adamın bu işi başarmasını’ can-ı gönülden istemekteyiz ki filmin ve karakterin başarısı açısından asıl önemli noktanın bu olduğunu söyleyebiliriz.
Üstelik de tarihin en büyük suikastlerinden birine imza atması için onu destekliyoruz. İşte Jackal en başta bu sebeple efsaneydi..
Bu karakter artık sinema tarihinde standartlaşmıştır. Evcil kuşuyla tek başına yaşar ve kendini Bushido Kitabında anlatılan öğretilere adamıştır. Öldürme oranı pek de yüksek sayılmaz. Filmin başlangıcındaki cinayetten sonra filmin büyük çoğunluğu Costello’nun kaçışıyla ilgilidir.
Geniş kenarlı fötr şapkası ve trençkotuyla Fransız şıklığını sergileyen bu karakter o kadar etkiliyeciydi ki yıllar sonra Amerikan versiyonu ‘Ghost Dog’ (Hayalet Köpek) filmi de çekildi. Bu film de çok tuttu ve listemize girmeye hak kazandı.
Neden? Çünkü bir tetikçiyi canlandırmıştı. Graham Greene’nin romanındaki asıl Raven karakteri, erkekleri öldürdüğü kadar kadınları da dövmekten ve öldürmekten de çekinmiyordu. Ama o zamanki etik kurallarına göre film stüdyosu çekimler sırasında bu karakteri daha ‘insancıllaştırma’ yoluna gitti.
Böylece ölümcül tetikçimizin kedileri ne kadar sevdiğini, çocukken teyzesinden yediği dayakları falan filme kattılar ve biz de bu kahramanı sevmiş olduk.
Tetikçilikle geçen uzun yıllar ve gizemli bir yalnızlık...
Reno'nun canlandırdığı Leon, New York’ta bunalımlı ve içine kapanık bir seri katildir. Okuyamaz, yazamaz bile. En iyi arkadaşı saksısında el bebek gül bebek büyüttüğü çiçeğidir.
Hayatında 12 yaşındaki Matilda(Natalie Portman) girene kadar da bu rutine devam eder. Portman'ın da çıkış filmi olan bu harikulade hikayede Leon her şeye rağmen kurbanlarını en kesin ve ölümcül yöntemlerle halletmekten geri kalmayacaktır.
Hatta Matilda için yapmayacağı şey yoktur. Tavandan tabancalarıyla sarktığı sahne ise sinema tarihinden bir daha silinmemek üzere yerini almıştır.
Herhalde Leon'un bu listenin zirvesinde yer alması kimseyi şaşırtmamıştır.